Kayıtlar

Sanat Sokağında Unutulan Miras: Sümerbank Fabrikası'nın Müzesi İçin Çağrı

Resim
                                  Malatya Sanat Sokağı  Mustafa Kemal Atatürk'ün şu sözleriyle başlamak gerek: "Bir millet ki resim yapmaz, bir millet ki heykel yapmaz, bir millet ki fennin gerektirdiği şeyleri yapmaz; itiraf etmeli ki o milletin ilerleme yolunda yeri yoktur." Bu düşünce, sanatın ve kültürün bir toplumun ilerleyişindeki önemini vurgular. Nezir Kızılkaya'nın Malatya Habercom'da yayımlanan "Sanat Sokağından Sanat Kentine Malatya" başlıklı yazısı, bu önemi bir kez daha hatırlatıyor ve bu bağlamda kendi düşüncelerime de uygun düşüyor.  Malatya'nın tarihine ışık tutan Sümerbank Mensucat Fabrikası, 14 Aralık 1939'da üretime başladı. Ancak, 2004 yılında fabrika ve arazisinin satılmasıyla tarih sahnesinden çekildi. Atatürk ve Cumhuriyet dönemi, Türkiye'nin sanayileşme sürecinde önemli bir rol oynadı. Ancak, zaman içinde bu fabrikaların özelleştirilmesi ve yerlerine farklı yapıların inşa edilmesiyle, bir dönemin i

İĞDE KOKULU GECE

Resim
Bostanbaşı( Barguzu ), Yeşilyurt- Malatya  Mayıs'ın ikinci haftasında, Malatyada, ay ışığındaki gölgeyle kaplı , bahçede yalnız başıma oturuyorum,  İnce ince yağmur yağıyor. İğdelerin altın damlası minicik  çiçekleri, Gümüşi beyaz yaprakların arasında gizlenmiş, Dalları yere  eğilmiş, rüzgarla oynuyorlar. Ve o  baygın kokusu her yeri sarmış. Kokuyu içime çekiyorum, Sol yanımda bir ağrı O da senin yokluğun Eski günlerin özlemini hissediyorum, İğde kokusuyla dolu sevdiğimi hatırlıyorum. Senin teninin kokusuyla birleştiğinde, İğde kokusu daha da anlam kazanıyor, Gönülleri sarıp sarmalıyor, Sızıları dindirircesine, huzur veriyor.  Mayıs 2024, Malatya 

SON HALKA

Resim
Örsün üstünde demir, çekiç sesi ve kıvılcım, Hep özgürlük çığlıklarını hatırlatır.. Ocakta ateşin harı düşer közlerine, Demirin tavında dövülme vakti. Aşka gelip kükredi Şahmerdan, Yusuf Usta ateşi kutsayıp derin bir nefes çekti içine. Eline ağır çekicini aldı, sabırla ve ilahi bir aşkla yaptığı işe yüreğini katıp, Örsün üstünde kızarmış Şam çeliğine  vurdukça çekiç sesi çınladı.  Kıvılcımlar yıldızlar gibi uçuştu. Öyle bir incelikle vuruyordu ki çekici, Kadim atalarından gelen zanaatın yarım asırlık serüvenini yaşıyordu. Çeliğe vurdukça, ezildi önce, büküldü, doğruldu, sonra ağır ağır inceldi... Ustanın alnından küçük ırmaklar aktı, Gözleri çeliğin değeceği kor ateşler gibi parladı. Hünerli ellerinde, damascus; gümüş grisi kılıçlar, kamalar, hançerler, bıçaklar, efsanelere dönüştü. Çekiç, örs, mengene, körük, gözleri alıp götüren bir ateşin huzurunda, Ustalıkla şekillendirilmiş iki farklı çelik, Kavurucu sıcaklığın kollarında eriyip kaynaşarak ruhu can