TÜRBE VE TABUTDA ÖRTÜ (PÛŞÎDE) KÜLTÜRÜ
Pûşîde günümüz insanının pek fazla aşina olmadığı bir terim. Farsça örtü anlamına gelen pûşîde, sandukaları örtmek için kullanılan örtülere verilen isim. Arapça kutu, sandık anlamındaki sudûk kelimesinden gelen sanduka ise tabut şeklindeki mezar üstlerini ifade edip İslâmiyet’ten önce var olan kıymetli kişilere duyulan saygının bir göstergesi olarak, ölen kişinin kaftanı ya da devrin değerli kumaşlarının sanduka örtüsü olarak kullanılma geleneği, İslamiyet’ten sonra da kabul görerek uygulanmıştır.
İslâm âleminde Abbasîler devrinden itibaren, hükümdarlar, halifeler, hükümdar eşleri ve çocukları, emirler, vezirler, âlimler, veliler, sanatkârlar ve komutanların mezarları üzerine türbeler (kubbe ve künbedler) yapılmıştır. Yapılan türbelerin sanat tarihi ve mimari açıdan değerli olanları pek çoktur. Zamanımızda bu sanat eserleri ve tarih hazinelerinin korunmasına dikkat etmek lazımdır. Türbelerin çatıları birer kubbe ile kaplanmış olduğundan bunlara "kubbe" de denilmiş, Türklerde ve İran'da bunlara kümbet denilmiştir.
Türbeler, Osmanlı imparatorluğu devrine kadar ancak hükümdarlara haneden ailelerinden mühim zatlara, büyük şeyhlere, emir ve vezir gibi büyük devlet ricaline mahsustu. Bunlardan başkaları için türbe yaptırmak yasaklanmıştı. Bu yasaklık Osmanlı Devleti zamanında kaldırılmıştır. Osmanlılar'da umumiyetle selatin camileri gibi büyük camileri yaptıranların türbeleri bu camilerin avlusunda yaptırılmıştır. İstanbul'da cami yaptırmayan bir kısım Osmanlı padişahlarının türbeleri Ayasofya'nın avlusunda yapılmıştır.İstanbul Çemberlitaş 2. Mahmut türbesi
Hıristiyan Bizans’ta, İslam dünyasında olduğu gibi önemli kişilerin lahitlerinin (sanduka) üzerlerinin bir kumaşla örtüldüğü bilinmektedir. Evliya türbeleri içindeki mezarların üzeri yeşil bir örtüyle örtülür. İncelendiğinde bu adetin bize Bizans’tan geldiği ortaya çıkar.
*****
Millî Eğitim Bakanlığı ile Turizm ve Kültür Bakanlığı arasında 2016 yılında imzalanan protokolle başlatılan “Puşide Projesi” kapsamında 12 olgunlaşma enstitüsünde,
Türk Süsleme Sanatı içinde önemli bir yere sahip puşidelerden üzerinde Maraş işi desen arşivini hazırlayıp uygun bulunanların üretimini gerçekleştirmek ve kültür mirasımızın gelecek nesillere aktarmak için Osmanlı hanedanına ait türbelerdeki puşidelerin yenilenmesi için çalışma yapılıyor.
Osmanlı Hanedanından başka Selçuklu ve Türk beylikleri dönemi, Türk erenleri, evliyaları, paşaları, bilim adamlarının türbeleri de ki örtüler de değiştirilmelidir. Örtüler tamir edilirken ve yenileri yapılırken orijinalliği bozulmadan yapılmalıdır.
Sanduka örtüleri, üzerlerindeki işlemeleriyle mekâna değer katmasının dışında, dekoratif ve tarihi nitelikleri ile Türk Sanatında ayrı bir yer tutmakta ve görsel tarihi bir arşiv meydana getirmektedir.
Aynı dine inansalar bile bazı milletlerin, toplumların din mezhep anlayışındaki farklılıklar mezar kültüründe de görülür. Türk, Fars, Arap , Şii, Sünni, Kızılbaş- Alevi inanç anlayışları gibi. Bu farklılıklar İslam dininin kültürel boyutuna ilişkindir.
Vahabi mezhebindeki Arap toplumları mezar yapmazlar, ölüyü gömdükten sonra mezar yerinin belli olmamasına, hatta kaybolmasına gayret ederler.
İslamiyet'i farklı yorumlayan bazı mezhep imamları, alimler her ne kadar mezar üzerine yapı yapmayı hoş görmemişse de , birçok din alimi de İslam'a aykırı görmemişler. Türkler tarihlerinden gelen bir kültür gelenek olarak devam etmişler. İslam'a hizmet olarak görmüşlerdir.
Türkiye’de binlerce türbeler yatırlar bulunmaktadır. Bu türbeler arasında, Selçuklu Osmanlı Padişahları, İslam âlimleri, erenler, evliyalar, dedeler. En eski yatırların, çoğu zaman Anadolu’ya fetih ve İslamlaştırma mücadelesinde kutsal savaşlarda şehit düşenler, kahramanlıklar, kerametler, faziletler gösteren kimselere ait olduğu düşünülmektedir. Bunları müteakip tarikat öncülerini, şeyhleri, pirleri, babaları ve dedeleri zikredebiliriz.
En güzel mezarlıklar türbeler içinde, üzerlerine kadife ipek puşideler örtülü, Kur'an'dan ayetler ve övgü dolu sözler. Camilerin hazirelerinde / 'bahçelerinde' mermerden yontulmuş yazılar ,motifler dantel gibi işlenmiş hepsi birer sanat harikası lahitler bulunan seçkinlerin mezarlığıdır. Bu hayatta yaşadıkları ayrıcalık ve konforu o hayatta da yaşayacaklarının garantisi gibidir.
Halk dilinde bu türbelere aynı zamanda ‘Ziyaretlik’ denir. Oralara gidilir, dua, niyaz edilir, istekler, talepler olur ve manevi güç alınarak ayrılınır. Türbelerden bazıları külliye mahiyetindeki kapsamlı yapıların bünyesinde inşa edilmişken, diğerleri tek bir yapıdan ya da mezardan oluşmaktadır. Örneğin, bazı türbelerin etrafında cami, abdesthane, avlu, adaklık ve Diyanet İşleri'ne bağlı ofisler ya da kitap satış mağazaları vardır. Ayrıca, birçok türbenin etrafında özel işletmelere ait dükkânlar ve lokantalar da bulunabilmektedir. Adak kurbanlar kesilip lokmalar dağıtılmaktadır.
İnanç turizmde önemli yerlerdendir.
Nerede türbe görürseniz anlayın ki orada Türkler vardır. Kümbet ve türbeler geçmişe ışık tutmak açısından önemli yapılardır. Türkiye'de vatandaşlar mezar anıtlarına son derece daha saygılı yaklaşır.
Türk Müslümanlık anlayışı Arap ,Fars geleneklerinin kendine uydurma baskısına rağmen kendi özelliklerini din kültürüne ekleyebilmiştir. Bizim din anlayışımızı Fars ve Araplardan ayıran bu özelliklerdir.
Biz atalarımızın mezarının bilinmesini isteriz, torunlara “dedeniz, büyük anamız burada yatıyor” derken “vatanın burasıdır” da demiş oluyoruz. Soy sopa kabileye önem veriyor, çocuklarımızın aslını asaletini bilmesini istiyoruz. Mezarları kaybolmayacak biçimde yapmakla en azından bunu söylemiş durumdayız. Mezar taşlarımız üstlerine yazılan yazılarla ,simgelerle genellikle konuşur.
Müslüman olmakla mezarlık kültürümüz Araplaşmamış ama etkilenmişiz, mezar geleneğimizde mezar taşında bazı değişim olmuş. Arapça, Farsça dil asimilasyonuna devleti yönetenlerin baskısına epey uğrasa da halk ozanlarımız ve halkımız ana diline kültürüne sahip çıkmış. Türkler tarihte Türbe mimarisi ve mezar taşları ile eşi benzeri olmayan eserler bırakmışlardır
Tabut ve Türbe üzerine örtülen örtülerin renkleri ve üzerine yazılan yazılar. Tabut ve türbe üzerine örtülerin rengi genellikle yeşil kullanılsa da kırmızı, bordo, lacivert, siyah renklerde kullanılır.
Anadolu Alevilerin de Hakka yürüyen canın tabutunun ve türbelerin üstüne genellikle Arapça yazılı örtüler örtünmez. Aleviliği simgeleyen baskın renk hangi ise o renk örtülür bu renk yeşil, kızıl veya kırmızı renktir. Aleviler cenazelerini varsa cem evlerinde yoksa evlerinin önünde ve mezarlıkta ritüellerini yaparlar. Mezar taşına bir dörtlük devriye yazılır ,Hak'tan Hakka göçünün altına doğum ve hakka yürüme tarihi yazılır. .Fatiha süresi besmele gibi İslam inancıyla ilişkili hiçbir söylem ,motif ,sembol kullanmazlar
Puşidelerin üzerinde ve eteklerinde, her insanın ölümlü olduğunu hatırlatan, besmele, lafza-i celâl, Kur'an-ı Kerim'den ayetler, dualar ve Osmanlı Türkçesiyle yazılmış beyitler işlenmiştir.
"Her can ölümü tadacaktır. Sonunda bize döndürüleceksiniz" (Ankebut 29/57)mealindeki ayet yazılıdır. Bu da örfi bir uygulamadır.
Osmanlı'nın atası Ertuğrul Gazi'nin babası Süleyman Şah'ın türbesinin sanduka yüzyıllık bir örtü örtüsü müze envanterinde kayıtlıdır.. Örtünün üzerinde Ayet-El Kürsi, Fetih Suresi'nin 27'nci ayeti ve Allah yazıları bulunmaktadır.
Osman Gazi Türbesi ,Abdülaziz’in Bursa'yı ziyareti sırasında yapılmış kadife üzerine gümüş ve sim ile işlenmiş, Osmangazi’nin şahsiyeti doğumu ve saltanat senesi ile ölümü gibi tarihleri gösteren örtü sandukanın üzerine örtülmüştür.
Fotoğraftaki tabut üzerine örtülen yeşil örtü üzerindeki yazılar.
Allah, Muhammed
Bismillahirrahmanirrahim
Kâbe resmi altında
La ilâhe illallâh Muhammeden rasûlüllah
Kullu nefsin zaikatul mevti summe ilayna turceuň "Her nefis ölümü tadacaktır; Sonra bize döndürüleceksiniz.",mealinde ki ankebut suresi
A'RÂF-34 Ayetinin Türkçe Okunuşu: Ve li kulli ummetin ecel(ecelun), fe izâ câe eceluhum lâ yeste’hırûne sâaten ve lâ yestakdimûn(yestakdimûne).
Herkes ölümü tadacak ve bize döndürüleceklerdir’’
A'RÂF-34 Ayeti Türkçe Meali: Bütün ümmetler için bir ecel (süre, zaman dilimi, müddet) vardır. Onların ecelleri geldiği zaman ne bir saat ileri, ne bir saat geri alınmaz
Yeşil örtünün üzerindeki ayetler yaşayan insanlara bir mesajdır ama Arapça ve Kuranı Kerim'i yüzünden okuyup mealini bilmediğimiz için mesajın anlamını anlamıyoruz.
Siyah örtü üzerindeki yazılar.
Muhamnedün rasullahi sadikul va'dül emin.
اِلٰهَ اِلاَّالله اَلْمَلِكُ الْحَقُّ الْمُبِينُ مُحَمَّدٌ رَسُولُ اللهِ صَادِقُ الْوَعْدِ اْلاَمِين
"Lâ ilâhe illallâhül melikül hakkul mübîn Muhammedün rasûlüllâhi sâdikul va’dil emîn."
"Mülk sahibi Melik, hak ve varlığı birliği apaçık Mübin olan Allah’tan başka hiçbir ilah yoktur. Vadinde sadık ve emin olan Muhammed (asm) Allah’ın Rasulüdür."
Muhamnedün rasullahi sadikul va'dül emin.
اِلٰهَ اِلاَّالله اَلْمَلِكُ الْحَقُّ الْمُبِينُ مُحَمَّدٌ رَسُولُ اللهِ صَادِقُ الْوَعْدِ اْلاَمِين
"Lâ ilâhe illallâhül melikül hakkul mübîn Muhammedün rasûlüllâhi sâdikul va’dil emîn."
"Mülk sahibi Melik, hak ve varlığı birliği apaçık Mübin olan Allah’tan başka hiçbir ilah yoktur. Vadinde sadık ve emin olan Muhammed (asm) Allah’ın Rasulüdür."
Fotoğrafta görülen bordo örtü üzerindeki yazılar.
Tabutunun üzerine örtülen yazı "Lâ ilâhe İllallâhu el-Melikü'l-hakku'l-mubîn Muhammedun resûlullâh sadiku'l-va'di'l-emîn" (Hak ve gerçek olan kainatın sahibi Allah'tan başka ilah yoktur. Güvenilir ve sözünde sadık Muhammed, onun elçisidir) ifadesi yer alır.
Osmanlı döneminde cami içinde Arap harfleriyle yazılan Kur'an'ı Kerim'den ayetler ile Türkçe sözler yazılı Bursa Ulu Cami'nde 1815 yılında yapılan taş kürsü camideki en özgün eserlerden biri. Alt ve üst kısmı tek parça olarak mermerden oyulan taş vaaz kürsüsü muhteşem bir mermer işçiliğine sahip. Taş kürsünün üzerinde bulunan bir buket gül oymasının hemen yanındaki kitabede ise Arap harfleriyle Osmanlı Türkçesi olarak yazılan 'Disem muayyende arş asa sezadır. Ne rana kürsi dilkeş edadır' sözleri dikkat çekiyor.
Bursa Ulu camisinin müezzin, imam Mehmed Muhyiddin Üftade hazretlerinin Ulu cami için yazdığı bir beyit Türkçe Arap harfleriyle duvarda
“Ey büyük cami veya ey büyüklerin toplandığı yer. Seni gece ve gündüz ziyaret edenlere müjdeler olsun.” yazılmış...
Ülkemizde cenazelerde tabut üzerine örtülen konan geleneklerden bazıları;
Siyah atın bağlandığı top arabasına konulan Atatürk'ün tabutun üzerine vişne çürüğü renginde kadife örtü ve ipek Türk bayrağı örtülmüştür. "
Türk bayrağı örtülen tabutların üzerine başka bir şey örtülmez konmaz.
Kabe'nin her yıl yenilen siyah örtüsünden
nüfuslu kişilere, seçilmiş ailelere verilen
bir parçayı tabut üzerine koyarlar.
Bazı yörelerde tabutun üstüne camiden alınan simle işlenmiş Arapça Kur'an'dan ayet, sure yazılı örtü ile birlikte yeni bir halı, satın alıp bunu da tabutun üstüne örterler. Bu halı törenden sonra camiye hediye edilir.
Baş ucuna bir yemeni örtülmüş tabut, cenazenin bir kadına ait olduğunu gösterir.
Gelinlik çağda ölen kızların tabutlarının üstüne duvak koymak yaygın bir adettir
Bazen tabutların üstüne parti, örgüt, futbol takımı , tekli kumaş parçaları, cemaat simgeleri ve bayrakları örtülmektedir.
Cemaat camilerde duvarlarda, kubbelerde hat yazılı ayetleri, hadisleri , halifelerin adlarını, cenaze namazına katılanlar da , türbelere gidenlerde tabut ve türbeyi örten kumaş üzerinde ki Arap harfleriyle yazılı Arapça , Farsça, Osmanlıca yazının ne anlama geldiğini biliyorlar mı?
Bu yazılanlar ana dilleri olmadığından ve Arap alfabesiyle yazılı Osmanlı Türkçesini de okuyup yazamadıkları için 'hayır ' diyeceklerdir...
Camilerde , türbe ve tabutların üzerine serilen örtüler de v.b yerlerde Arapça harfleri dışında başka dillerde ve alfabeleri ile Kur'an ayetleri hat ( kaligrafi) yazılamaz diye Kur'an-ı Kerim'de böyle bir ayet var mıdır?
Arapça yazıların altında Türkçe Latin harfleri ile açıklama yapılamaz mı? Son zamanlarda tabut üstündeki örtüye Arapça yazılan ayetin altına küçük bir yazı ile Türkçe anlamı yazılmaya başlanmış.
ARAP DİLİNİ, ARAP ALFABESİNİ KUTSAL SAYMAK
Arap alfabesi MS 2-4. yüzyıllar arasında aslen Fenike alfabesinden türemiş Nebati yazısından gelişmiş olan yazı türüdür. Kuran, Allah’ın din gönderdiği her kavme kendi dilinde hitap etme âdetinden dolayı Arapça olarak indirilmiştir. Arapça Hz. Muhammedin anadilidir! Evrensel bir din olan İslam’ın dili değildir” diyor.
Yine Kur'ân'da buyrulur:
"Ve mâ erselnâ min resûlin illâ bi-lisâni kavmihi li-yubeyyine lehum" ("Ve onlara iyice açıklasın diye her peygamberi yalnız kavminin diliyle gönderdik...") (İbrahim, 14/4).
İbrahim Suresinde) “Biz hiçbir elçiyi, kendi kavminin dilinden başkasıyla göndermedik ki, onlara apaçık anlatsın. Böylece Allah, dilediğini şaşırtıp saptırır, dilediğini hidayete erdirir. O, üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sahibidir. Tevrat Hz. Musa’nın kavminin dilinde yani İbranicedir. İncil de Hz. İsa’nın kavminin dilindedir ve Aramicedir. Aynı şekilde Hz. Lut’ un aldığı vahiyler kendi kavminin dilindedir. Hz. Nuh’a gelen vahiyler de gene kendi kavminin diliyledir. Kuran’ın, Tevrat’ın, İncil ve Zebur’un kutsal olmasının sebebi Allah katından indirilmiş olmalarıdır. Kutsal olan dil değil mesajın kendisidir.
Rum Suresi’nin 22. ayetinde “Sizin dilleriniz ve renkleriniz Allah’ın ayetlerindendir' der. Allah alemlerin rab'bıdır ve yarattıkları insanların bütün dillerini ve yazdıkları alfabeleri bilir .
İslam'ın evrenselliğine ve Kur'an'ın ayetlerine karşı gelmektir. yalan sokmaktır, büyük günahtır.
Arapça da diğer diller gibi bir dildir. Ancak Arapçayı Allah’ın özel dili, cennetin lisanı gibi göstermek, dini Arapların tekeline sokmak isteyen Arap ırkçısı zihniyetin bir çabasıdır.
Türk alfabesi, ( Latin harfleri)Türkçenin yazımında kullanılan alfabedir. 1 Kasım 1928 tarihli ve 1353 sayılı yasayla tespit ve kabul edilmiştir. "
Dünya dilleri içinde Türkçe birçok ülkede farklı lehçelerde olsa bile konuşulan ulusal dildir. Ortak bir proje ve akademik çalışmayla bu lehçe farklılıkları ortadan kalkar. Ve Türkçe konuşan Türk halkları, toplulukları aynı dili konuşur ve anlaşa bilirler.
İslam coğrafyasında veya Tüm dünyada Müslümanların farklı ulus ve kültürlerde konuştukları ana dilleri manevi kutsal dil siyaseti ile Arapça , ardından batı dillerinin ortak dili sayılan İngilizce dili ile planlı ve kararlı olarak Türkçemiz asimilasyona uğramaktadır.
Ana dilimizi, hatta kültür değer ve inançlarımızın, dilimizin korunması için, bu iki emperyalist dil asimilasyonuna karşı her halk, her millet kendi anadiline sahip çıkmalıdır.
Türkiye Cumhuriyeti kurucusu Atatürk'ün dediği gibi "Ülkesini yüksek istiklalini korumasını bilen Türk milleti dilini de yabancı dillerin boyunduruğundan kurtarmalıdır."
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan
Türk Dil Bayramı nedeni ile yayınladığı mesajda
" Köklü ve geniş bir birikime sahip olan Türkçemiz, farklı dillerle etkileşimine rağmen özünü asla kaybetmemiştir. Bize özgü düşünmeyi sürdürmemiz, ilmi çalışmalar yapmamız, seçkin kültür, sanat ve edebiyat eserleri üretmemiz, dilimizin korunması için de son derece önemlidir. Eğitim hayatımızda da Türkçe hassasiyetini, çocuklarımıza, gençlerimize en etkili biçimde verebilmemiz gerekir. Türkçemizi yaşatmak ve tüm varlıklarıyla gelecek nesillere aktarmak, dilimize sahip çıkmak hepimizin sorumluluğudur. Tüm vatandaşlarımızı bu hususta hassasiyet ve çaba göstermeye çağırıyorum. Türk Dil Bayramı’nın, çocuklarımız ve gençlerimiz başta olmak üzere, tüm milletimiz için bu doğrultuda hayırlı bir uyanışa vesile olmasını diliyorum.” demiştir.
Fotoğraf ve Yazı: Fikri Demirtaş
Yorumlar
Yorum Gönder