Malatya, Battalgazi- Uluköyde Kar Manzarası.


"Kar taneleri ne güzel anlatıyor, birbirlerine zarar vermeden de yol almanın mümkün olduğunu."


    Her mevsimin kendine göre bir güzelliği var. Kar yağardı çocukluğumuza. Beyaz sevinç, duru ve temiz bir anı olurdu her kış...Nevruz'a doğru güneş ayazı bertaraf ederdi, bahar kokusu yayılırdı ortalığa...  


     Baharın gelişi gecikmiş olsa da çetin geçen kışın ardından havanın ısınmaya başladığı Malatya'da, Mart ayının sonuna yaklaşıldığı bugünlerde iki mevsim bir arada yaşanıyor. "Kayısı kenti" olarak nitelendirilen Malatya'daki dağların eteğinde ilkbahar mevsimi yaşanırken, Beydağları karla kaplı.

    Bugün yol arkadaşlarım Adil Aktaş, Fotoğrafçı Hüseyin Koç ile birlikte gezi rotamız
Malatya, Battalgazi İlçesi, Uluköy ( mahalle ). Sabah 11.00' da Yeşilyurt ilçesinden yola çıktık.Elazığ yolunda İnönü üniversitesini geçtikten sonra Fırıncı köyünden
 Adıyaman- Sincik yoluna saptık.Uluköy'ün; şehir ve ilçe merkezine uzaklığı 26 km.. rakım 1700 metre. Nüfusu da 320 kişi.

    Köy ahalisi Alikan aşiretinden, Sünni Kurmançı . Köy dağınık bir halde. Köyde kışın 20 hane kalıyormuş. İlkokul kapalı. Taşımalı eğitim yapılıyor. Cemaat az da olsa 
Köyde iki cami varmış.  

Beydağ'ının eteklerindeki köylerin aşağı taraflarına bahar gelmiş. Herkes bağ bahçe işinde. Köy evlerinin önünde sokaklarında kümes hayvanları tavuklar, horozlar ahbunlarda ( gübrelik) eşelenmeye başlamış. Köpekler yol boyunca geçen arabaları havlayarak takip ediyor.
    Tomurcuklanan Kayısı ağaçları için ilaçlama başlamıştı. Yılın büyük bir bölümünde kar ve soğuk havanın etkili olduğu kentte, aylarca ahır ve ağıllarda kalan hayvanlar, havanın ısınmasıyla meralarda otlamaya başlamış. Arabamızla ovadan çıkıp karlar ülkesine Uluköy'e doğru tırmanmaya başladık. 


   Karayolları iş makinelerinin kışın kardan tüneller oluşturduğu yerlerde kar yığınları yavaş yavaş erimeye başlamıştı. Göğün altında her yer bembeyaz uzanıyordu. Hayli gittikten sonra yolun kenarında gördüğümüz çeşmede durak yaptık. Buz gibi sudan kana kana içtik. Su bidonlarını doldurup yolumuza devam ettik.

     Uluköy'e çıkınca Malatya ovası ayaklarımızın altında görünüyordu. Panoramik manzarası izleyenleri büyülüyor. Eğer hava berrak ise görüş mesafesi Karakaya Barajı gölüne kadar uzanıyor. Bu sene kış uzun sürdü. Bahar Anadolu'nun yüksek yerlerine yoğun kar yağışından ötürü geç gelecek gibi...



     Kar yağdığında hava ısınır" sözü aslında çok doğru değildir çünkü karın yağabilmesi için yeryüzündeki havanın ısınması gerekir. Kar yağmadan önce yeryüzündeki hava daha sıcak olur ama kar yağarken bu sıcaklık düşer.  Arabamız Sincik yolu üzerinde menfezi geçince ağaçlık bölgede durduk. Kapıları açınca kar kokulu soğuk içeri doldu. Her yer bembeyaz.
Hüseyin ile ben boynumuzda fotoğraf makinesi asılı karların üzerinden yavaş yavaş ağaçlara doğru ilerledik. Kara diz kapaklarımıza kadar gömülüyorduk. Dere kenarında kardelen çiçekleri aramaya başladık.

     
   Derenin kenarlarında karın erimesiyle oluşan ağaçların altında güneş gören yerlerde baharın müjdecisi kardelenler birer birer çıkmaya başlamış. Bu gidişle hava sıcak geçerse kar altındaki kardelenler bir hafta içinde güzel görüntüler oluşturur.


      Geçen yıl buraya Mart ayının ikinci haftası  Hüseyin beyle yine gelmiştik. Derenin kıyıları kar çiçekleri ile kaplıydı, yer yer sazlıklar da vardı. Ovada Kayısı Çiçekleri, Uluköy'de eriyen karlar arasında kardelen çiçekleri fotoğrafını çekmiştik. Kış manzarası denince de akla hemen karla kaplı ağaçlar, dağlar, tepeler geliyor. Kar tüm çirkinlikleri örtüyor, bembeyaz güzellikler yaratıyor.


    Derenin kenarındaki düzlükte yaşlı meşe ağaçları vardı. Su ak köpüklü bir dere olarak akıyorken çevresindeki kavaklar, dallarını eğmiş salkım söğütler., Sincik yolu altındaki menfezden çıkıp kıvrılarak akıp gidiyordu. Su o kadar berraktı ki derenin içindeki küçük çakıl taşlarının renkleri bile net görülebiliyor. Bir o kadar da soğuk bir suydu.

    Ara sıra çıkan Güneşin bulutlar arasında süzülen huzmeleri ise tek kelimeyle harikaydı. Ağaçların arasından süzülürken harika bir ışık dansı sunuyordu. Hele ağaçların derede yansımaları güzel bir görsel şovdu. Çepeçevre dağlar, her taraf kar altındaydı. Dağların ardından yükselen sis, beyaz örtüyle birleşince doyumsuz bir manzara ortaya çıkıyor.

      Bu sessizlik içinde kırmızı damarlı bir kayanın dibinde " Gak guburak! Gak kuburak!" diye bir kınalı keklik sesi başladı... Sessizce olduğumuz yerde durup bu konseri dinledik. Saatlerce oturup dinleseniz yine de doyamazsınız. Keklik sesi kesilince arabanın yanında bekleyen Adil öğretmen;

 "Kekliğidim vurdular / Kanadımı kırdılar / Daha ben ne idim ki / Annemden ayırdılar / Gel gel yanıma keklik / Kastım canıma keklik / Al kınalı parmakların / Batır kanıma keklik " Türküsünü söyledi.

 Kadrajımıza bolca kar manzaraları aldık. Kartpostallık görüntüler ortaya çıktı.  Hem bahar hem de kış mevsimini bir arada yaşadık. Bugünlerde bembeyaz çiçekleri ile kayısı ağaçları dağlardaki karlara merhaba demek üzere.

     Uluköy'de karlı manzaralarda eşsiz fotoğraflar çektik, doğanın huzur verici etkisini yaşadık. Güzel bir gün geçirdik. Ne yapmalı?  Karın son deminde KAR fotoğrafı için en güzeli Beydağın'da bulunan Uluköy gibi yerlere gitmeli..


Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hekimhan - Basak Köyünde Kış Yarısı Geleneği Kuşaklar Boyu Yaşatılıyor.

AĞ TOPRAK ; BİR HEKİMHAN ÖYKÜSÜ

Malatya Hekimhan İlçesi Dursunlu Mahallesinde Dört Yüzyılık Ceviz Ağacı.