Kayıtlar

Malatya’da Sonbahar Işıkları

Resim
  Malatya’da Sonbahar Işıkları Mevsim, gökyüzüne ince bir hüzün tülü indiriyor. Ruhumda, uzaklardan gelen bir kemanın kırık sesi — her tınısı, sensizliğin içime düşen yankısı gibi. Bak, dallarından vedayla süzülen ipek yapraklar, yere düşmeden önce bir an, senin ellerini hatırlatıyor. Rüzgâr, Barguzu'nun bağlarından eski bir gülüşünü getiriyor bana, her esintide kalbimin kapısı aralanıyor. Ah, o simsiyah saçlarına dökülen sonbahar ışıkları... Altın kayısılar gibi parlıyor akşamüstü sessizliğinde. Dudaklarında hâlâ yazdan kalma bir rüyanın izi, kayısı çiçeği kokuyor zaman, adını fısıldayarak. Ve gözlerin... O sürmeli, o derin gözlerin, hala kalbimin pusulasını şaşırtıyor her sonbaharda. Malatya şimdi bir tablo gibi; yer ve gök, tutkulu bir yangının içinde — kırmızının, sarının, turuncunun sarhoş büyüsüyle yanıyor. Ve ben… bu ihtişamın ortasında, bir yudum hüznü sevdayla karıştırarak içiyorum seni. Adını hatırladıkça ısınan bir hüzünle, Malatya’nın kalbinde, y...

Sessiz Pencerenin Ardında

Resim
Sessiz Pencerenin Ardında Tan vakti, ufuk pembeleşirken, sessiz bir nöbet tutardım pencere önünde. Sokağın uğultusu boğulurken kendi sesinde, yalnız seni beklerdim. Bazen saatler, suskun bir dua gibi geçerdi; bir anlık tebessümünü yakalayabilmek bütün dileğim, bütün ömrümdü. Gök mavisi elbiselerin içinde, sen… bir meleği andırırdın. Sanki o sabah, gökyüzü senin teninde yeniden doğmuştu. Seninle paylaştım rüyalarda, en gizli sırlarımı, sonsuz rüyalarımın kadını… Gecenin sessizliğinde, bir hayal kadar uzaktın, ama yüreğime bir nefes kadar yakındın. İçimin en derin yerinde, bir kelebeğin kanat çırpışı hafif ama yıkıcı bir özlem taşırdı. Süzülüp gidişini izlemek bile, ömrüme kazınan bir hatıraydı. O gizemleri saklayan siyah gözlerini… bir kez olsun yakalamak, göz göze gelmek— bütün dileğim buydu. Resmini, gözümün kadrajına işledim. Her hatıranda kalbim yeniden çarptı, sanki seni ilk kez görüyormuşum gibi. Sen… yalnız gecelerimin ay ışığıydın. Ve ben, o ışıkta sessiz...

SOLAN GÜLÜM (Ağıt)

Resim
Bu şiirin tatlı, acı hatıraları vardır. SOLAN GÜLÜM (Ağıt) (Hece ölçüsü: 11’li, Türkü-Ağıt formunda) Bağa girdim seni göreyim diye, Güllerimiz açmış, dereyim diye. Gül yanaklı yâre vereyim diye, Bağında inleyen bülbülüm ey yâr. Yitirdim gülümü yaban ellerde, Kokun eser idi yazın yellerde. Görünür hayalin açan güllerde, Bağında inleyen bülbülüm ey yâr. Kesilmiş saçların koynumda saklı, Gönül bağımdaki solan gül farklı. Yavruların derdi içimde saklı, Bağında inleyen bülbülüm ey yâr. Esti acı poyraz, gönlüm söküldü, Yılların yüküyle belim büküldü. Aktı gözyaşlarım taşa döküldü, Bağında inleyen bülbülüm ey yâr. Kaldırsan başını, yüzün göreyim, Her gelip geçende selâm vereyim. Mezarın taşına yüzüm süreyim, Bağında inleyen bülbülüm ey yâr. Fikri Demirtaş   Malatya, 22 Ekim 2025 Fotoğraflar bahçemizden 

Anadolu’da Ceviz Ağaçları ve Yapraklar Arasında Ceviz Bulmanın Sevinci

Resim
  Hekimhan Dursunlu köyü 400 Yıllık Anıt Ceviz Ağacı Fotoğraf: Müslüm Mutlu'nun kadrajından Anadolu’da her mevsim ayrı  bir güzelliğe sahiptir;   ama sonbahar bambaşkadır. Hem bereketli hem de derin bir huzurun mevsimidir. Her mevsimin kendine özgü tatları vardır; sonbaharın lezzetleri ise gönüllerde yer eder: fındık, badem, ceviz, fıstık… kızılcık, muşmula, hünnap, elma, nar, hurma, üzüm ve daha neler neler. Ormanlarda alıçlar, sumaklar, yemişenler, meşe palamutları, kuşburnuları, kestaneler ve yaban armutlarıyla doğa cömertliğini sergiler. Malatya’nın Hekimhan’ında, yüksek ceviz ağaçları sonbahar rüzgârlarıyla dans eder. Ceviz hasadının en doğru zamanı doğanın kendisinden öğrenilir: Kabuklar çatlayıp cevizler ağaçtan birer birer düşmeye başladığında, bilinir ki içi dolmuş, lezzeti olgunlaşmıştır. Genellikle Eylül sonu ile Ekim ayları arasında, ceviz çırpma zamanı gelir. O günlerde köyleri  tatlı bir telaş sarar. Ceviz çırpma...

Bir Ceylan Sessizliğinde Gelen Aşka…

Resim
Bir Ceylan Sessizliğinde Gelen Aşka… Seher vakti… Gökyüzü ince bir tül gibi Ufukta gümüş ışıklarla çözülürken Yolunu gözlerdim sessizce. Ne güzel hayaller kurardım o vakit, Rüzgârın taşıdığı umutlarla süslenmiş. Maviyle turuncunun ışığında bir kelebek gibi Süzülürdün rüyalarımın kıyısından, Gözlerin bir ırmak gibi akardı içime, Sonra kaybolurdun göğün maviliğinde — Bir düş gibi, bir nefes gibi... Ne imkânsızlığını düşündüm, Ne de bu sevdanın sonunu. Sadece bilirdim; Bir yerlerde sen vardın Ve ben, her damlada seni arardım. Şimdi , senden çok uzaklarda, Yağmur yine ince ince yağıyor şimdi, Boş sokaklarda yağmurun şarkısını dinleyerek yürüyordum. Siyah dalgalı ıslak saçlarını hatırlıyorum. O gün… Sessizce gelmiştin, ürkek bir ceylan gibi, Titreyen dudaklarında sessiz bir gülüş vardı. Sen aklıma geldin yine, Ve ben seni özledim, Tüm varlığımla, tüm yalnızlığımla. Beni esir eden sürmeli gözlerin Gönlüme düşen bir kara sevda oldu, Ne zaman unutmak istesem Gözlerin hep karşımda, ...

Validebağ Koru Camii: Doğanın Kalbinde Sükûnet

Resim
Validebağ Koru Camii: Doğanın Kalbinde Sükûnet Malatyalı bir emekli öğretmen ve araştırmacı-yazar olarak, Anadolu topraklarının her bir köşesini karış karış gezmek, taşında saklı kalan tarihi eserlerini, halkının eşsiz kültürünü, köklü geleneklerini ve zor zamanlarda filizlenen sıcacık dayanışma örneklerini bizzat yerinde gözlemlemek, benim için her zaman bir meslekten öte, derin bir yaşam gayesi olmuştur. Yıllar yılı Anadolu’nun ruhunu defterlerime kaydettim. ​Ancak bu kez, kadim topraklarımdaki kültürel mirasın izini sürmekten çok, gönlümün en kıymetli mirasına, oğullarım Oğuzhan,  Hasan ve eşi gelinim Şule, torunum Çağla 'ya doğru yola çıktım. Malatya'nın dinginliğinden ayrılarak, kıtaları buluşturan kadim şehir İstanbul’a geldim. İstanbul'un kalabalığına karışmadan önce, şehrin gizlediği manevi sığınakları, bir araştırmacı titizliği ve bir baba şefkatiyle keşfetmek niyetindeydim. 11 Ekim 2025 Cumartesi günü, İstanbul’un Üsküdar ilçesi Altunizade Mahallesi, h...

Sürmeli Ceylanıma

Resim
Mevsim yine sonbahar… Malatya’nın üstüne sessiz bir hüzün çökmüş, rüzgâr, dalından düşen her yaprakla kalbimin bir parçasını sürüklüyor. O siyah saçlarına yağan altın sarısı yıldızları hatırlıyorum, her biri geceye düşen bir dua gibi ışıldıyor düşlerimin içinde. Dudaklarında kayısı kokusu, bir yazın hatırası hâlâ tenimde. Bir gülüşünle ısınırdı içim, şimdi rüzgâr, sesini taşır uzaklardan. Sürmeli gözlerin gelir aklıma  bir bakışınla bahar olurdu yüreğim, bir susuşunla kışa dönerdi dünya. O gözlerde hem ateş, hem hüzün var; hem sevda, hem yokluğun kokusu. Malatya’da sonbahar şimdi; yer gök kırmızı, sarı, turuncu bir masal. Her renk seni fısıldıyor dallarda, her rüzgâr senden bir parça getiriyor bana. Ve ben, bir yaprak gibi savruluyorum sensizliğe. Rüzgârın diliyle söylüyorum sana: “Yine sonbahar oldu, Sürmeli Ceylanım… Ama ben hâlâ sendeyim.”