Kayıtlar

Ata Tohumu: Emanet mi, Sosyal Medyada Savrulan Bir Etiket mi?

Resim
  Fotoğraf: Medyadan alıntı Ata Tohumu: Emanet mi, Sosyal Medyada Savrulan Bir Etiket mi? Son yıllarda “ata tohumu” sözü, neredeyse her paylaşımın altına iliştirilen cazip bir etikete dönüştü. Resmî, bilimsel ya da denetlenebilir bir dayanağı olsun olmasın; sanal medyada yüzlerce grup, binlerce paylaşım aynı iddiayı tekrarlıyor: “Bu bir ata tohumu.” Ancak her eski tohum ata tohumu olmadığı gibi, her paylaşılan tohum da korunmuş sayılmaz. Ata tohumu, romantik bir nostalji nesnesi değil; bilgi, kayıt ve sorumluluk isteyen bir emanettir. Toprağın hafızasını taşır ama yanlış ellerde hızla silinebilir. İşte bu yazı, ata tohumunun sanal kalabalıklar arasında nasıl savrulduğunu değil; sahada, emekle ve bilinçle nasıl korunabileceğini anlatma çabasının ürünüdür. Bir Pazar Sabahı, Bir Emanet 14 Aralık 2025 Pazar sabahı…Rotam, Malatya İzollu Ata Tohumu Dağıtım Etkinliği. Bostanbaşı’ndaki evimden erkenden yola çıktım. Hava sert, soğuk ve keskin. Arabayla kısa sürede verilen adrese...

Nahna’nın Kalbi: Malatya Battalgazi – Orduzu’nun Bereketli Toprakları

Resim
Nahna’nın Kalbi:  Malatya Battalgazi – Orduzu’nun Bereketli Toprakları Malatya’nın kadim topraklarında bir gezi, insana yalnızca tarih değil, toprağın kokusu, bereketin sesi ve yüzyılların emeğiyle yoğrulmuş geleneklerin tadını da sunar. Kayısısıyla bilinen şehir, aslında köklü bir tarım kültürünün diğer kahramanlarını da bağrında saklar. Bunlardan biri, Orduzu’nun dillere destan yerli lahanasıdır: Nahna. Lahana Sarması  Nermin Yılmaz Akbalaban'ın mutfağından Bu köfte Malatya'da nahna köftesi adını alır. Turşu ve ayran ile yenir. Kış mevsiminde çok yapılan bir yemektir. Günlük yemeklerde, ziyafetlerde, bayram ve cenaze yemeklerinde yapılır. Orduzu'nun Nahnası: Bir Gelenekten Fazlası  Çarmuzu kar altında kalmış Nahna tarlası, 2009  Fotoğraf: Emin Özer Arşivi Malatya’da hemen her ilçede lahana yetiştirilir; fakat halkın gönlünde iki yerin ayrı bir yeri vardır: Asbuzu bağ köylerinden  Orduzu ve Çarmuzu. İlçeler arasında...

Rüzgâra Fısıldadım Adını

Resim
Rüzgâra Fısıldadım Adını Bir ceylana esir düştüm, bir çift sürmeli göze… Uzaklardan baktım hep — yüreğimle, bir sır gibi içimde büyüttüm. ​Yalnızlık, ağır ağır çöktü içime. Her sabah adınla uyanır, her gece özleminle yanarım. Sen — aklımın ilk ve son cümlesisin. Gözlerimde sakladım suretini, bir giz gibi, bir dua gibi… Zaman ördü aramıza duvarlarını; ellerim dokunamadı ama kalbim bin kez sarıldı sana. Ey o görünmez yazgı, belki bir rüzgârın kanadına adını yazardım; belki bir yolun taşına gölgeni düşürürdüm. Şimdi ise, yüreğimin derin kuyularında özlemin uğulduyor. Adını fısıldıyorum rüzgâra — bir sır gibi gelsin kulağına. ​Sensiz geçen her gün, bir ömür kadar uzun, bir zindan kadar karanlık. Senden ayrı yaşasam da gönlüm sana düğümlü. Üşüyen kalbim, hasretinle yanarak, seninle nefes alıyor hâlâ. Fikri Demirtaş Malatya, Kasım 2025

Sürmeli Gözlerin Sessizliği

Resim
Sürmeli Gözlerin Sessizliği Geceler uzun, gökyüzü sessiz… Ay bile sanki seni sorar bakışlarımla, “Unuttu mu?” diye… Ben ise susarım; Çünkü aşk bazen konuşmak değil, Sessizce sabretmektir. Her rüzgâr, adını fısıldayan gizli bir ağıt şimdi. Sonbahar değil… gönlümün dalları kırıldı birer birer. Pencere, yalnızlığın buz tutmuş aynası; beklerim— Belki zamanın çürümüş perdesini yırtıp gelirsin. Her geçen gölge, içimde titreyen bir umut çakmağı; Ama sen yoksun… Ayrılık, sessiz bir hançer gibi içime saplı. Özlem ateş değil artık; Kalbimde ağır ağır akan kızıl bir lav, Damarlarımda karanlık bir şarap gibi dolaşır. Bir anlık kavuşmanın serabı düşse ömrüme— Bu dipsiz hüzün mağarası bir anda ışığa dönerdi. Eğer bir gün dönersen; Yorulmuş ellerini tutup Kalbimin en ılık kıyısına saklarım seni. Düş değil, gerçeğimsin… Ve bil ki, Bu kalpte sana daima yer var; Aşk küle dönse bile Hatıran hâlâ ateş gibi yanar. Ah… o sürmeli gözlerin! Gecenin en parlak yıldızlarını utandıran gizli bir cennet...

Malatya’da Sonbahar ve Sen

Resim
Malatya’da Sonbahar ve Sen Yine o mevsim… Yine o eski hüzün. Malatya’nın kalbine sessiz bir sızı inmiş. Rüzgâr, her düşen yaprakla fısıldıyor: Bu sarı veda, kalbimin göç eden bir kuşu; her biri, adını usulca anan, uzaklara sürüklenen bir hatıranın yankısı. Ah, o geceye karışan siyah saçların… Üzerine serpilmiş altın sarısı yıldızlar! Her parıltı, avuçlarımdan süzülen bir duaydı; kaybolan bir ışık misali, ele avuca sığmaz. Zamanın incelikle dokuduğu anlardı, hepsi. Dudaklarında taptaze bir kayısı kokusu — bir yaz akşamının bitmeyen son nefesiydi sanki. Tek bir gülüşünle ısınırdı bu yaralı dünya; şimdi rüzgâr, sesini taşıyan yorgun bir melodi. Ama hiçbir esinti, hiçbir uğultu senin o eşsiz boşluğunu dolduramıyor. O derin, sürmeli gözlerin düşer aklıma; bir bakışınla bahar şiir olurdu içimde, bir susuşunla kırağı düşerdi yüreğime. O gözlerde ateşin hızı, hüznün sonsuzluğu, hem en saf sevdanın izi, hem de yokluğunun sessiz, yakıcı kokusu var. Malatya’da şimdi hüzün kırmızıya ça...

Malatya’da Üretimin Sessiz Çığlığı: Bir Ispanak Tarlasından Türkiye Tarım Gerçeği

Resim
Malatya’da Üretimin Sessiz Çığlığı: Bir Ispanak Tarlasından Türkiye Tarım Gerçeği   Yazı & Fotoğraf: Fikri Demirtaş  18 Kasım 2025 – Malatya Malatya’da güneş, gecenin soğuğunu henüz kovarken Yeşilyurt’tan Battalgazi yönüne doğru yola çıktım. Arslantepe Höyüğü’nün tarih kokan siluetinin yanından geçip Eskimalatya yoluna düştüğümde, doğa sonbaharın en parlak renkleriyle bambaşka bir yüzünü sergiliyordu. Yol tabelalarında Kadıçayır, Atabey ve İskele yazıyordu; her isim, sanki yıllarca korunmuş bir kültürün işaretiydi. Bağlar, kayısı bahçeleri ve ovaya yaslanmış tarlalar; altın sarısı, kızıl, turuncu ve toprak tonlarına boyanmıştı. Rüzgâr her estiğinde kayısı ağaçlarının solgun yaprakları havalanıyor, güneşte parlayan sarı parçalar toprağa serpilmiş altınlara benziyordu. Yaklaşık 25 kilometre sonra, Kadıçayır’daki bir ıspanak tarlasının kenarında durdum. Tarlanın Ortasında Bir Hikâye: Ramazan Ulu Tarlanın içinde çalışan kadın işçilerin arasından yükselen uğultu, he...

Rüzgâra Savrulan Kırık Aşk

Resim
Rüzgâra Savrulan Kırık Aşk Uyanır uyanmaz, şafak sökmeden sen geliyorsun aklıma. Pencereye vuran solgun ışıkta, bahçedeki gülün kokusunda. Yanımda olmasan da, özlemin hep bende kalacak. Yanarken içimde hasretin, sana dair suskunluğu öğrendim. Kimseler bilmeyecek o sürmeli gözleri, kirpiklerimin perdesine gizlediğim. Yazdığım bütün şiirlerde adın gizli bir sır gibi saklı; bir bir kopan sonbahar yaprakları gibi kelimelerim rüzgârın hüznüne savrulur. Her dizede nefesin, her kelimede kalbinin izleri var. Yürekten bir fısıltı gibi, imkânsızlığın sınırında sevdim seni; kavuşmadan sevenlerin acısını bıraktın yüreğime. Geriye yalnızca yanık bir aşkın külü kaldı. Bizimki… hayatın tamamlayamadığı, yüreğin unutamadığı kırık bir sevda hikâyesi. Fikri Demirtaş  Malatya, bir sonbahar gezisi Kasım — 2025