Malatya’da Sonbahar: Ruhun Altın Rengi


 Malatya’da Sonbahar: Ruhun Altın Rengi

​Bir Mevsim Değil, Kalpte Hiç Bitmeyen Özlem

​Yazan: Fikri Demirtaş

​Bazı şehirler mevsimleri yaşar, bazıları ise o mevsimin ta kendisi olur. Malatya da öyledir; o, kalpte hiç bitmeyen bir özlemin mevsimidir.
​Sonbahar usulca geldiğinde, yalnızca kayısı, elma, dut, kavak ve armut ağaçlarının dalları değil, Malatyalıların da içi sararır. Çünkü bu kadim topraklarda esen her rüzgâr, toprağa düşen her yaprak, dere, çay ve ırmak sesi, derin bir hatırayı fısıldar.

Coğrafyanın Şiiri ve Altın Panaroma
​Güzellik Beydağı’ndan başlar süzülmeye… O heybetli dağın eteklerinden aşağıya doğru, Derme suyunun ve Çat Barajı’nın hayat verdiği Asbuzu, Gündüzbey ve Kileyik (Yakınca) gibi bağ köylerine yayılır. Oradan Çırmıktı (Yeşilyurt), Banazı (Bostanbaşı) ve Tecde’ye uzanır. Adafı, Çarmuzu, Dilek ve Orduzu’dan geçip, Hititler’in “Bal Ülkesi” dediği Melide’nin (Malatya) 5 bin yıllık Aslantepe Höyüğü’ne selam verir; Aşağı Şehir’e (Battalgazi) iner. Tohma ve Fırat’ın suları ile beslenen Karakaya Baraj Gölü çevresindeki köylere uzanır.
​Malatya Ovası, bu geçişle birlikte doğanın nefes kesen sonbahar panoramasına dönüşür; bir ressamın tuvaline en coşkun renkleri, bir fotoğrafçının kadrajına en derin ışığı sunar.

​ İmar Rantı ve Kaybolan Bağ Kültürü
​Ne yazık ki, Malatya’nın bu eşsiz güzelliğini taşıyan bağ köylerinden —özellikle Bostanbaşı, Tecde ve Yakınca’nın— o bir zamanlar cennet kokan bağları, bahçeleri ve su gözeleri birer birer imar rantına kurban edildi.

​Bir vakitler sabahın ilk ışığında su başına inen çocukların ayak sesleri, çeşme başında su dolduran kadınların gülüşleri, bağ içlerinden yankılanan horoz sesleri, serçelerin ve bülbüllerin cıvıltıları şimdi beton duvarlara çarparak kayboluyor. Toprak kanalların kenarındaki dut, ceviz ve çınar ağaçlarının gölgesinde serinleyen insanlar; bağ evlerinin önünde közde kahve pişirip gökyüzünü seyreden yaşlılar; sulama kanallarında suya girip kahkahalar atan çocuklar... Hepsi birer tatlı anıya dönüştü.
​Toprağın üzerinde nefes alan canlılar —kelebekler, arılar, kirpiler; bağ aralarında otlayan kuzular; tarlada çalışan kadınların türküsüyle bütünleşen o canlı hayat— yerini gürültüye, egzoz kokusuna ve gri duvarların soğuk sessizliğine bıraktı.
​Bir zamanlar Evliya Çelebi’nin öve öve bitiremediği o bereketli Malatya bahçelerinde kiraz, vişne, ayva, erik, elma, şeftali, kızılcık, dut, armut, üzüm ve kayısı ağaçları birbirine selam verirdi. Ne var ki bugün, o yeşil denizin yerini gri bir beton denizi aldı. Toprağın bereketi sustu, suyun şırıltısı kesildi, komşuluklar bitti. Kapı önlerinde oturulan, yaz akşamlarında kayısı kokusunun rüzgârla karıştığı mahalle kültürü, yerini yalnızlığa ve yabancılığa bıraktı.
​Artık o eski bağların ruhu yok. O toprağın hafızası, insanların kalbinde bir sızı, bir kayıp olarak yaşıyor. Malatya’nın yitirdiği bu yeşil nefes, yalnızca doğanın değil, şehrin ruhunun da sessizce çekilip gidişidir.

​Altın Yapraklar, Gurbet ve Sessiz Veda
​Sonbaharda Güneş, kayısı bahçelerinin üzerinden çekilirken, sanki asırların yorgunluğunu omuzlarında taşır. 


Gurbetin en kuytu anında dahi, her Malatyalının burnuna dolan o tanıdık kayısı kokusu, bahçelerin altın sarısı manzarasıyla birleşerek kalpleri memleketin sinesine götüren tarifsiz bir duygu yaşatır.
​Ovalardaki tarlalar, bağlar ve bahçeler, sonbaharla birlikte bir döngüyü tamamlar. Çiftçiler, baharı dört gözle bekleyen bir sabırla, şimdiden kayısı çiçeklerinin narin dokusunu ve hasadın hayalini kurarlar. Rüzgâr, sararmış kayısı yapraklarını önüne katıp sürükler. Her düşen yaprak, bir anıyı diriltir; her çıplak kayısı dalı, bir sonraki bahara dair sessiz bir yemindir.
​Malatya’nın sonbaharı, aslında sessiz bir vedadır. Ne feryat eder ne de konuşur; yalnızca kokar. Kayısı yaprağının altın rengi, şeftalinin son tadı ve Derme suyunun dinmeyen ninnisi... Hepsi bir araya gelince, insanın yüreğinde tarifsiz bir memleket sızısı bırakır.

​Depremin ve Donun İzleri
​Ancak 6 Şubat depreminin ardından bu topraklar bir yara daha aldı.

​12 Nisan 2025’te, beklenmedik iklim krizi, baharın kalbine buzdan bir mızrak gibi saplandı. Ansızın bastıran soğuk, tarlalardan verimli bahçelere kadar her yere sessiz bir ölüm gibi çöktü. Tomurcuklar karardı, yeni nefeslenen çiçekler buz tuttu. Buğday ve arpa tarlaları yandı. O yıl hiçbir dal meyve vermedi, hiçbir toprak hasat yüzü görmedi. Çiftçiler, bu ağır darbeyle hem ekonomik hem de manevi anlamda perişan oldu.

​Bağlar ve bahçeler sonbaharı bu kez yaralı bir ruhla karşıladı. Meyve vermeseler de doğanın görsel şölenine katıldılar. Her ağaç, kendi içindeki rengiyle —sarı, kırmızı, turuncu, yeşil, mor— sonbaharın ihtişamlı tablosuna karıştı.
​Gün olur, gözlerin dalar; gündüz düşünde, gece rüyanda hep aynı manzara belirir: başlangıcı olmayan sarı bir yol ve bahçelerde savrulan yapraklar... İşte o zaman anlarsın ki, Malatya’da sonbahar bir mevsim değil; kalpte hiç bitmeyen, her rüzgârla tazelenen bir özlemdir.

​Işığın ve Rengin Dansı: Bir Çağrı

​Malatya’da sonbahar, sadece bir mevsim değil; ışığın, rengin ve sessizliğin büyülü bir şölenidir. Turuncunun, kızılın ve altının en cömert tonlarıyla yeryüzünü boyadığı bu günlerde doğa, fotoğrafçılar için adeta bir açık hava stüdyosuna dönüşür.
​Tam da bu yüzden, şimdi tam zamanı…
​Doğaya çıkın; bahçelerin içinde, sokak aralarında, bağların arasındaki patikalarda ağır ağır yürüyün. Ayaklarınızın altında hışırdayan gazellerin sesi, sonbaharın size fısıldadığı en güzel çağrıdır. Unutmayın: Renklerin en yoğun olduğu bu dönem, rüzgârın tek bir savruluşuyla sona erebilir. Yapraklar bir anda dökülür, o büyülü an kaybolur.
​Gördüğünüz güzelliği sadece izlemekle kalmayın; fotoğrafa, videoya, hafızaya kaydedin. Çünkü sonbahar, hatıraları altın bir çerçeveye yerleştiren en cömert mevsimdir.
​Doğaseverler, fotoğraf tutkunları, renklerin peşine düşenler… Malatya’nın sonbaharı sizi çağırıyor. Makinenizi alın, ışığa güvenin, doğaya kulak verin ve bu eşsiz mevsimin bir parçası olun.





Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Arguvan'da Lezzetin ve Geleneğin Buluştuğu Gün: Yöresel Yemek Yarışması Coşkusu

Kayısı ve Su: Hayati Bir İlişki

Fırat'ın Kıyısında Bir Zaman Yolculuğu: Gerger'in Saklı Köyleri