ŞAHKULU SULTAN DERGÂHI
4 Şubat 2021İstanbul. Hava ılık ama kış , bahara ne kaldı. Üç tane olan cemrenin birincisi havaya (19-20 Şubat), ikincisi suya (26-27 Şubat) ve üçüncüsü de (5-6 Mart) toprağa düşecek .
Bugün gezi planım bir gün önce randevu aldığım Şahkulu Sultan Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi ,Genel sekreteri Müdürü hemşerim, Malatyalı Kanber Yıldırım beyi ziyarete gittim. Kardeşi Sani Yıldırım ile Arguvan'da ilkokulda ve Akçadağ öğretmen okulunda birlikte okumuştum. Kanber bey tarihi bina içinde kendisine ait ofis olarak kullandığı odada beni karşıladı. Çay içip Malatya sohbeti ettik. Şahkulu Sultan dergâhın fotoğraflarını çekmek için geldiğimi söyledim.
Kanber bey" hemşerim geçen yıldan beri dergâh inşaat halinde resterosyon yapılıyor. Birlikte dergâhı gezerken birimler hakkında tanıtıcı bilgiler veririm. Sende fotoğrafları çekersin " dedi. Masa üzerinde duran Şahkulu Sultan dergahının tanıtım broşürünü verdi.
Öğlen tarihi aş evinde pişen lokmadan da yedikten sonra dergâhı gezmeye başladık.
İstanbul, Göztepe Merdivenköy’de bugün sekiz dönüm arazi üstünde bulunan ‘Şahkulu Sultan Dergâhının girişindeki panoda ;
"T.C İstanbul Valiliği Yatırım İzleme ve Koordinasyon Başkanlığı Şahkulu Sultan Dergahı Uygulama işi ve yapılan Restorasyon ile bilgiler yazılıydı.
Dergâhta hummalı bir çalışma vardı. Kimi işçiler çatıda kimi kazı yapıyor,kimi yerlere parke taş döşüyor. Karınca gibi çalışıyorlardı. Kanber bey odasında sorularıma yanıtlar veriyor. Ben ise kısa notlar almaya başlıyorum.
Ayhan Aydın Alevi-Bektaşi Araştırmalar ı yazarı , Fikri Demirtaş, Şahkulu Sultan Dergahı genel sekreteri ve müdürü Kamber Yıldırım
"İstanbul Anadolu Yakası’nda Göztepe semtinde bulunan Şahkulu Sultan Dergahı, 600 yıldır Alevilerin ibadethanesi. Aleviler altı asırdır burada ibadet etse de, kurumun ibadethane statüsü bulunmuyor. Bu sebeple cami, kilise, havra ve sinagoglara tanınan hiçbir hak buraya tanınmıyor."
Şahkulu Dergahında canlara hizmetinizi nasıl yerine getiriyorsunuz?
“Biz tarih boyunca inancımızı yerine getirirken ya da hizmetin yürütülmesi için tamamen yapılan bağışlarla yerine getiriyoruz.
Hazirede mezarlar
Aleviler olarak dedelerimizin, hizmet yapanların maaşını devlet ödesin gibi bir düşüncemiz yok. Ama burada kiracı olarak kalıyoruz. Kira vererek ibadethaneyi yaşatmaya ve ibadet hizmetlerini yerine getirmeye çalışıyoruz. Burası ibadethane olarak kabul edilmiş olsa en azından biz bu kirayı vermeyiz.
Bu yıl Korona virüsü salgını hastalığından dergaha ziyaretçiler gelememesinden dolayı kısıtlanan gelir sebebi ile salgın geçene kadar kira vermeyelim talebimize Vakıflar Genel Müdürlüğü olumsuz yanıt verdi."
Pirimiz H. Bektaş Veli’nin sözlerinden olan “ilimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır” “yer yüzünde akıldan daha üstün bir nesne yoktur. Çünkü her nesne akılla anlam kazanır” diyerek insanlara derinden bir nasihat vermiş, yol göstermiştir. Pirimiz H. Bektaş Veli’nin dediği gibi akılla mantıkla izah edilmeyen hiçbir şeyin Alevilikte karşılığı yoktur. Pirlerimizin bize miras bıraktığı öğreti Bilim sevgi ve aşktır.
Eline ,Diline, Beline Sahip ol.
Çalışmadan Geçinenler Bizden Değidir.
En yüce Değer Emektir.
Asıl körlük Nankörlüktür.
( Hacı Bektaş Veli)
Aleviler devletten ne ister?
"Aleviler devletten ve siyasi iktidardan özel bir ayrıcalık istemiyor.
Cemevlerinin ibadet yeri olarak tanınmasını istiyorlar. Evrensel ve insana ait olan haklarını istiyorlar.
Anayasa 10.maddesi; “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep vb. sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir." der.
Laiklik ve eşitlik ilkesi “devletin dini ve mezhebi olamayacığını” buyurmuş. Çünkü inanma ya da inanmama hakkı, devlete değil, insana ait, bireysel ve kollektif bir haktır.
Bu tutum, iddaa edilenin aksine, “dinsizliğe” değil, gerçek manada din, vicdan, inanç ve düşünce özgürlüğüne dayanır.
Aleviler, Aleviliğin diyanet ve din eğitimleri eliyle devletleştirilmesine ve homojenleştirmesine de karşıdır! Çünkü, bir inancın devletleştirilmesi ve kamulaştırılması, hak ihlali olmanın yanında, teokratik bir yapının uyguladığı dinsel faşizm olarak görür.
Aleviler, devlet mezhepçiliğine karşı, herkesin inanç özgürlüğüne, inanma ve inanmama hakına sahip olmasını ve özgürce yaşamasını istiyor."
Sizce ibadethane devlet ilişkisi nasıl olmalıdır?
"Biz laik bir ülkeyiz diyoruz. Devlet bütün dini inançlara, inancı olmayanlara, garantör / koruyucu olmalıdır. Devleti vatandaşlar oluşturuyor. Vatandaşlar değişik inançlardan oluşuyor. Azınlık vatandaşların inançları dahil...
Bütün inançlar kendilerini serbestçe ifade edip inançlarını özgürce yapmalıdır.
Alevi örgütlerinin çoğunluğuna göre, laiklik ilkesi gereği devletin tüm inançlara eşit mesafede olması gerektiği için Sünni inanca göre oluşturulan Diyanet İşleri Başkanlığı da kapatılmalı. Okullarda zorunlu din dersi kaldırılmalı ,isteyen gönüllü almalı. İmamlar ve müftüler de devletten maaş almamalı. Bu görüşü savunan Alevi örgütleri "Dedelere maaş" tartışmalarına da aynı şekilde yaklaşıyor.
Devlet Müslüman, Hristiyan, Musevi , Ateist, deist , her türlü inancın insanlarından vergi almaktadır. Bu vergiden herhangi bir dine , inanca, mezhebe para aktaramaz. Giderlerini karşılayamaz. Bizim ülkemizde olduğu gibi devlet Diyanet üzerinden bir mezhebi finanse ederse bu hem yurttaşlık hakkının, hem de halkın vergisinin gaspıdır! Hukuk dışıdır ve rızasız olduğu için “haramdır!”
Devletlerin görevi, ulusların, halkların birbirlerinin farklı inançlarına saygılı, her topluluğun kendi inançları doğrultusunda yaşamalarını sağlayacak, barışçıl ve demokratik siyasal ortam yaratmaktır.
Bu devlet, bu bayrak bu vatanda yaşayan herkesin. Yurt savunmasında birlikte mücadele ediyoruz.
Etnik ve inançsal bağlamda inkârcı politikaların ne büyük felâketler getirdiğini tarihde ve gönümüz de görmemek için kör olmak gerekir...
Din, dil ırk ayrımı yapmadan her inançtan her renkten vicdan sahibi insanlar olarak, farklılıklarımızı eşit yurttaşlık ve eşit haklara sahip laik bir cumhuriyet kurarak, gerçek kardeşliği inşa edelim." diyerek görüşlerini ifade etti.
ŞAHKULU SULTAN DERGÂHI YERLEŞKESİ
Şahkulu Sultan dergahı giriş kapısı
Şahkulu Sultan Tekkesi bütün Bektaşî tekkeleri gibi şehrin karmaşasından uzak, mesire niteliğinde sakin bir mevkide geniş bir arazi içinde yer alır.
Dergâh ziyaretçi parkının karşısında ki binada tabelada " Şahkulu Sultan dergahı
Adak kurban satış yeri " var. Bitişiğinde hijyenik bir ortamda inanç ritüellerine göre kurbanlar tığlanmaktadır. ( kesilmektedir)
Şahkulu Sultan dergahı Adak kurban satış yeri
Yolun kenarında dergâh giriş kapısına gelmeden bir çeşme var. Kitabesi Osmanlıca yazılı silik biçimde okunmuyor.
Kapının üzerinde Osmanlıca bir kitabe inşaattan etkilenmesin diye tahtalarla koruma altına alınmış . Hangi dinden inançtan ve dilden olursa olsun kitabeler veya yazılı mezar taşları, bulundukları yeri en iyi tanıtan özlü anlatımlar birer vesikalardır. Dergâhın kapısında Osmanlıca Arap harfleriyle yazılmış iki kitabesi ( yazıt) var. Türkçeleri Latin günümüzde kullandığımız alfabe ile yazılışı.
İlk orjinal kitabe
" Bu bir garip konuk ki dostlar
Kimsenin malı değil
Bekcisiz de değil "
Hilmi Dedebaba'nın 1874'de koyduğu kitabesi
" -Ey âşık, gel bu Dergah'a candan ibadet et,
-Kötü nefsini terk edip, mutlu ol
- İhlas ile bunalımdan kurtulmayı dilersen,
- Hz. Şahkulu Sultan'ın makamını ziyaret et."
Atatürk ve Hz. Ali portresi arasında kırmızı zemin üzerinde beyaz uzun bir levha asılmış." Ant olsun şart olsun sizinleyiz . Şahkulu Sultan Vakfı " yazılı. Kapı girişinin Sol yanında gönderde Türk bayrağı dalgalanıyor. Dnışma sekreterlik ön muhasebe binası önünde Atatürk büstü var. Kaidesinde " Hayatta En Hakiki mürşit ilimdir. K. Atatürk" yazılı.
Dergâhta 15 kişi çalışıyor. 1 dede kadrolu, iki Zakir ve yarı zamanlı gelen dede ve bazı günlerde gönüllü çalışan insanlarla canlara hizmet verilmektedir.
Cümle kapısının soluna kuzey-güney doğrultusunda tekkenin en önemli bölümlerini barındıran ana bina yerleştirilmiştir. Bu bölümler kuzeyden güneye doğru tekkede yaşayan mücerret babalara ve dervişlere mahsus iki katlı ikametgâh, bu kanadın içinde gündelik yemeğin pişirildiği küçük aşevi, ayinlerin / Cemin icra edildiği meydan evi, özel günlerde kullanılan büyük aşevi ve çamaşırhane, kiler evi, hamam, aşevi babası ile kiler evi babasının odalarıdır.
Ana binanın arkasında ulu bir çınar ağacının altında Şahkulu Sultan'a komşu olarak çobandan din ve devlet adamlarına, Osmanlı sarayından Bektaşi aileleri, babalara kadar,dergahta görev yapmış birçok kişinin kabirlerinin olduğu hazire( bahçe) ile kuşatılmıştır . Mezar taşlarının üzerindeki şekiller alâmetler, damgalar ve işaretlerle bize bilgiler verir bir şeyler anlatır .
Bektaşi” şeyhlerinin mezar taşlarında çoğunlukla 12 terkli yani dilimli “Hüseyni” ve 4 terkli “Edhemi” başlık kullanılmış. Bektaşilere ait mezar taşlarında ayrıca 12 köşeli “Teslim taşı” ile “Teber”, “Keşkül” gibi tarikat eşyalarına da rastlamak mümkün. Erkek mezar taşlarında ölünün statüsüne göre bir başlık bulunmasına karşın, kadın mezar taşlarında en güzel şekilde ortaya koyan şeyler, çiçekler, buketler, bahar dalları, gerdanlık, küpe ve broşlarla süslüdür. Beyaz mermerden yapılı sandukalar ,mezar taşları ve üzerindeki hat ve süslemelerle birer sanat harikasıdır.
Şahkulu Sultan Türbesi
Şahkulu Sultan’ın kabri lahit şeklinde değil sade bir biçimde. Baş ucunda ulu bir çınar ağacı . Mezarın üstü açık türbe yapılmamış. Toprağına yağmur, kar yağıyor . İçinde bir maki bitki yeşermiş. Mezarın etrafında yeşil boyalı demir parmaklı bir koruma yapılmış. Beyaz mermer kabrinin başlığı 2-3 metrelik silindir sütun üzerinde mermer bir küre var. Küre evreni temsil ediyormuş. Dünyanın sırlarını çözmüş dört kapı kırk makamı tamamlayıp insani Kâmil'e ulaşmanın simgesi diye yorumlandığını söyledi Kanber bey.
Geniş ve ağaçlı arazi içinde her çeşit meyve ağaçlarının olduğu çeşmesi, havuzu , çocuklar için oyun bahçesi parkı ile şehrin beton kafesler inden çıkıp halkın hemen ibadet hem de dinlenmek için geldiği huzur bulduğu bir yer.
Şahkulu Dergahında çocuk parkı
"Tekkenin yakınında Gözcü Baba makamı ve hazîresi bulunmaktadır. Bu mevkide tekke sakinleri tarafından yazlık ikametgâh olarak kullanılan büyük bir ahşap köşkün yer aldığı belirtilmektedir.
Tekkenin önünde atlar için düşünülmüş uzun yalağı ile tipik bir kır çeşmesi olan Mâh Baba Çeşmesi’nin ayna taşında ve musluk yerinde teslim taşı kabartmaları dikkati çeker. Tepede II. Abdülhamid’in tuğrası ve 1315 (1897) tarihi yer almaktadır. İki mısralık manzum kitabenin sülüsle yazılmış olduğu sezilmekteyse de günümüzde okunması imkânsızdır.
Meydan evinin planı düzgün bir on iki genden oluşur. Moloz taş ve tuğla ile örgülü, içten ve dıştan sıvalı duvarlar kenarları içten 2,80 m. uzunluğundaki bu on iki geni meydana getirmektedir. Bu mekânın tasarımında çokgenler içinde on iki genin seçilmiş olmasının başlıca sebebi, on iki imam kültüne sıkı sıkıya bağlı olan Bektaşiliğin rakam sembolizminde söz konusu sayının taşıdığı önemdir."
Şahkulu Dergahında restorasyon
"Meydan evinin güneydoğu (kıble) yönünde yer alan kenarında ayinlerde taht-ı Muhammed’in ve kanun çerağının konulmasına mahsus bir niş bulunmaktadır. Cemlerde on iki hizmetlerden biride çerağı yakma, başka bir kavramla delili uyandırma görevidir. Bu hizmete hem çerağcı hem de delilci denilir.
Alevilikte Cem; Çera ile uyandırılır diğer adı delildir delil; Nurdur .Nur; Alah, Muhammed, Ali'dir öyle uyandırılır.
Bunun karşısında kuzey yönünde benzer bir niş daha vardır. Bu iki niş arasında dört kenarda birer kapı-pencere yer almaktadır. Doğu yönündeki hazîre ve özellikle tekkeye adını veren Şahkulu Sultan’ın kabrini gören bu açıklıklar birer niyaz penceresi niteliğindedir. Kuzeybatı yönündeki iki kapı-pencere, gerek tekkede oturanların gerekse ayinlere katılmak için gelenlerin kullanımına mahsustur. Bunlardan batı yönündeki eşik adı verilen kapı olup bunun solunda meydan evinin çatısına çıkan kâgir merdivene geçit veren açıklık bulunmaktadır.
Arkasını su haznesine dayamış olan kenarda ise önleri yalaklı üç adet abdest musluğu vardır. Bunların tarikat erkânıyla ilgili fonksiyona sahip olduğu, taşlıktaki benzeri üç adet musluğun da cemaatin abdest almasına tahsis edildiği söylenebilir. Meydan evinin güneyinde yer alan iki kenarda büyük aşevi, kiler evi, hamam, helâ ve çamaşırhane gibi mekânların etrafında sıralandığı taşlığa açılan birer kapı-pencere mevcuttur."
MEYDAN EVİ / CEMEVİ
Alevilerin ibadet yeri olan Cem evi / Meydan evi, Alevilerin dinsel törenlerini yaptıkları kutsal mekan ve bu mekanı içeren yapıdır. Tarih boyunca sık sık kovuşturmaya uğramış olan bu inanç grubunun dikkat çekecek, özel bir biçim taşıyan ibadet yapıları oluşturmadığı, ritüel açıdan temizlenmiş herhangi bir büyükçe mekanda dinsel tören yapılabileceği söylenegelmiştir.
Anadolu'da en eski cem evlerine örnek, Malatya/ Arapgir Onar Köyünün Kurucusu Şeyh Hasan Onar Ve Sekiz Asırlık Büyük Ocak Cem evi hala ayakta ziyaretçilerini beklemektedir.
Şeyh Hasan Onar ve Alevilik üzerine araştırma yapan kırkı aşkın kitap, roman ve tiyatro eseri yazan, söyleşi yapan Dr. İsmail Kaygusuz bu köylüdür.
Şahkulu Meydan evinin duvarlarının üst kısmında her kenarda birer adet olmak üzere toplam on iki adet pencere sıralanmaktadır. Bunlar alttakilerle aynı şekilde, ancak biraz daha küçüktür. Bu pencerelerin altında köşelerinde Bektaşiliğin alâmet-i fârikası haline gelmiş olan on iki köşeli teslim taşlarının kabartma şeklinde yer aldığı birer dikdörtgen mermer levha mevcuttur. Bu levhalarda zamanında on iki imamın isimlerinin yazılı olduğu kesindir.
Bu levhalarda On İki İmam’ın isimleri Arap harfleriyle değil, Latin harfleri ile Türkçe yazılmıştır.
Hazreti Ali, oğullari ve torunlari 12 imam adiyla anilir. 12 imamin sirasiyla isimleri söyledir: Ali, Hasan, Hüseyin, Zeynelabidin, Muhammed Bakir, Cafer-i Sadek, Musa Kazim, Ali Riza, Muhammed Taki, Ali Naki, Hasan Askeri, Mehdi.cemevi pencerelerinin altında sayfası açık kitap şeklinde Mermer levha üzerinde
" La ilâhe illallâh
Muhammed-ün Resulullah
Aliyyün Veliyullâh "
- Muhammed Mustafa
Ali- El Murtaza, Fatma Yüz Zehrâ
Hasan Hakkı Rızâ
Hüseyin Şehid-i Kerbelâ "
Meydan evinin mimari düzeninde en çok dikkati çeken ve tekkedeki bu bölümün tarikat mimarisi için olduğu kadar Türk İslâm mimarisi tarihinde önemli bir yer işgal eden husus yapıda kullanılan değişik örtü sistemidir. Meydan evinin onikigen alanının tam ortasında kaidesi ve başlığı onikigen olan daire kesitli bir mermer sütun yükselmekte, bu sütunun ekseni etrafında 360 derece dönen ve bu sütunla duvarlara oturan, tuğla ile örülmüş bir tür yelpaze tonoz mekânı örtmektedir. Bu arada sütunun yer aldığı yer .
"Dar- ı Mansûr" Hakkın huzurunda. Hakk'a teslim olmaktır Cem törenine katılan canların özünü dara çektiği, yani kendi kendini yargılayıp yanlışlıklardan hatalardan arındığı, ceme katılan canlara hesap verdiği bir yer. Suç işleyenlerin canlarında hesap verdiği, hesap sorulduğu bir yerdir. Kısacası "ölmeden ölmektir "ve bu sayede kendini bilmektir dar.
Yelpaze tonozun aslında dıştan on iki gen piramit biçiminde ahşap bir külâhla örtülü bulunduğu halde son tamirlerde bu çatı iptal edilmiş ve üst yapıya dışarıdan bakıldığında gözün yadırgadığı çok basık bir kubbe görüntüsü verilmiştir. Meydan evinin alemi mermerden oyulmuş elifî tipte bir Bektaşî tacıdır. Aynı tekkenin cümle kapısında görülen, tarikat tacının alem olarak kullanılma durumu geç devir tekkelerinde çokça görülen bir özelliktir."
Alıntı
Cem evinin zemini boydan boya kırmızı halı ile kaplanmış. duvar diplerinin bir kısmı yan yana kanepeler , ve üzerleri halı, kilim motifleri olan minderler dizilmişti.
*****
ŞAHKULU SULTAN’IN AYDINLATTIĞI
600 YILLIK IŞIK YUVASI
( Tanıtım Broşüründen)
-Gelip bu dergâha dosdoğru aşk ile ibadet kıl
-Nefsini terk ederek mutluluğa gönülden eriş
- Kurtulmak istiyorsan bu zamanın bunalımından
-Makamı Hazreti Şahkulu Sultan’ı ziyaret kıl
Şahkulu Sultan Dergâhı; Osmanlı döneminde kurulu bulunan yaklaşık 20 Alevi – Bektaşi Dergâhından sadece biridir. Horasan Erenlerinden kabul edilen Şahkulu Sultan Bizans’ın son dönemlerinde; yaklaşık 1370 – 1380 yıllarında İstanbul’a gelip dergahını kuran ve kapısını 72 millete, 18 bin aleme açıp, çevresini aydınlatan bilge bir “yol “ eridir.
Şahkulu Sultan Mihmandar evi (konuk evi)
Şahkulu Sultanla birlikte aynı yıllarda dergahlarını kurup halkı; barış, kardeşlik, insan severlik ve halkça bölüşüm düşüncesi ile eğiten diğer gönül erleri ise; Karacaahmet Sultan, Gözcü Baba, Eren Baba, Sancaktar Baba, Kartal Baba gibi isimlerdir.
Bu “yol erenleri” kurdukları dergahlarda halkı aydınlığa yönelten çalışmaları ile ölümsüzleşmişlerdir. Bu “gönül erenleri” dünyamızdan göçüp gittikten sonra da kurdukları dergahlarda isimlerini verdikleri semt adları ile yaşamaktadırlar.
Eren Baba’dan Erenköy, Kartal Baba’dan Kartal, Gözcü Baba’dan Göztepe, Karacaahmet Sultan’dan Karacaahmet semti adını almıştır.
OSMANLI’DAN BU YANA
Şahkulu Sultan Dergâhının tarihi; Osmanlının ilk dönemlerine kadar uzanır. Bizansı sanıldığı gibi Osmanlı Orduları değil, esas olarak Anadolu’ya gelen Horasan Erenleri’nin Anadolu ve Rumeli yakasında açtıkları dergahlardan halka ulaşan ;barış, kardeşlik ve hakça bölüşüm fikirleri halkın gönlünü fethetmiştir.
İşte İstanbul, Göztepe- Merdivenköy’deki Şahkulu Sultan’ın kurduğu dergâhta bunlardan birisidir. Şahkulu Sultan buraya gelmeden önce; bir süre Hacı Bektaşı Dergahında kalmış. Oradaki hizmet döneminden sonra yaklaşık, 1390 lı yıllarda bir Ahi Dergâhı olan Merdivenköy’deki görevli olarak gelmiştir. Şahkulu Sultan, burada 15 yıl postinişlik yapmıştır.
Bizanslılarla yapılan savaşta Şahkulu Sultan 1402 yılında şehit olur. Ve Dergâhın bahçesinde defnedilir. O günden beri dergah O’nun adıyla anılar.
Alevi Dergahları, bu dünyaya ve öte dünyaya ilişkin, felsefi, dini, tarihi, sosyal meselelerin tartışıldığı, dergâha gelen canların eğitildiği birer okuldur. Oralarda toplumcu bir hayat sürer. Olan olmayana hem bilgi hem de ekmek dağarcığını ardına dek açar.
Şahkulu Sultan Dergâhı, ilk kez Sultan Orhan zamanında Osmanlı Ordusu ile tanışır. İznik’e akın eden Osmanlı kuvvetleri ile, Bizans İmparatoru Genç Andranikes kuvvetleri arasındaki barış görüşmeleri önceleri av sarayı olan bu külliyede gerçekleşir.
Fatih Sultan Mehmet ‘in İstanbul’u kuşatmasında; Anadolu ve Rumeli Hisarlarının inşası sırasında ve fethinde diğer Alevi Dergahları gibi Şahkulu Sultan Dergâhının da maddi ve manevi yardımları olmuştur.
O yıllarda Avrupa Engizisyon Mahkemeleri denen tutucu dini mahkemeler yakıp kavururken Şahkulu Dergâhı, Hacı Bektaş Velinin açtığı aydınlık yolda her türlü dinsel gericiliğe karşı mücadele vererek Osmanlı İstanbul’unda halkı aydınlatan “ışık Yuvaları “olmuştur. Şahkulu dergahında gün olmuş 500 ü aşkın derviş ve dervişan ( bacı ) barınmış, eğitilmiş, hizmet verilmiş. “İnsan-ı kâmil “olmanın merdivenleri yürünmeye çalışılmıştır. Bir zamanlar Anadolu ve Rumeli’de altı saatte bir yol boyu dergahlar bulunurmuş. Bu mekanlar yolcuların, güvenilir konaklama yerleriymiş.
Şahkulu Sultan Dergâhında bu tarihsel geleneğin İstanbul Göztepe’deki tarihsel mirasın bir parçasıdır. Bu dergâh, Alevi- Bektaşi yoluna onlarca, yüzlerce isimsiz muhip yetiştirmiştir.
Bugün düşünce ve kültür hayatımızda adlarından olağanüstü övgü ile söz edilen; Edip HARABİ, Neyzen TEYFİK, Mehmet Hilmi DEDEBABA gibi “batın “ zahir “ biliminde yetkin kişiler bu dergahta yetişenlerden birkaçıdır…
Dergâh, II. Mahmut Döneminde “Yeniçeri Olayı “bahane edilerek yerle bir edilmiş ve içindeki kütüphane ve arşiv İstanbul ve Anadolu’daki diğer dergahlar gibi yakılmış yıkılmıştır. Yön etime getirilen Nakşibendi şeyhleri ise dergâhı geleneğinden uzaklaştırarak Sünnileştirmeye çalışmıştır.
Bu gidişle dergâhın son postnişinlerinden biri olan Mehmet Ali Hilmi Dedebaba (1842- 1907) dur demiştir. Mehmet Ali Hilmi Dedebaba, bir vakıf kurarak Dergâhı yeniden inşa etmiş ve muhipleri irşat etmeye çalışmıştır.
Restore edilen dergâh geliştirilmiş bir dizi ev, bahçe işyeri açılmış. Arazi genişletilmiş sebze, meyve ve ipek böcekciliği için geniş dutluklar yetiştirilmiştir.
Kurtuluş Savaşı’nda İstanbul’da Kuvva-i Milliye’cilerin baba ocağı olan dergâh Mustafa Kemal ve arkadaşlarının önderliğindeki Ulusal Kurtuluş Savaşının yanında yer almıştır.
Laikliği ve Cumhuriyeti canla başla desteklemiştir.
GELDİK GÜNÜMÜZE
Mehmet Ali Hilmi Dedebaba’nın (1907) de Hakka yürümesinden (vefatından) sonra Vakıf mütevelli heyeti dergâha sahip çıkmamış, yüzlerce dönüm arazi, arsa, bina ilgisizlik ve bakımsızlıktan dolayı tahrip olmuş, arkasından da “Tekke ve Zaviyeleri “kapatan kanunun hışmına uğrayan dergâh kaderine terk edilerek bina ve arsalar yağmalanmıştır. Kalan kısım ise Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün mülkiyetine geçmiştir. Bakımsızlık ve ilgisizlikten harabeye dönen dergâhı 1963 yılında çıkan yangın iyice mahvetmiştir.
HARABEDEN KÜLLİYEYE
Yaklaşık on beş yıllık uğraş ve özverili çalışma sonucu kurulan Derneğin ve Vakfın çalışmaları harabeden ortaya bir külliye çıkarmıştır.
Bugün Şahkulu Sultan Dergahı; 8 dönüm arazi üzerinde kurulu yeşillikler içindeki bahçesinde CEMEVİ, AŞEVİ, KÜTÜPHANESİ, KONFERANS SALONU, KURS DERSLİKLERİ, KONUK EVİ (KÖŞK ) ile İstanbul’da binlerce cana hizmet vermeye çalışıyor.
Artık kendi evimizde, kendi mekanımızda canlar, dostlar, kurbanlarını, adaklarını temin edip, doğalgaz ile çalışan mutfakta kış, yaz demeden lokmasını hazırlatıp aşevinde self-servis ile canlara pay edilmektedir.
Dergâhta, Alevi inancı kültürü gençlerimize; semah, bağlama, koro kursları ile verilmeye çalışılırken; her yıl ihtiyacı olan başarılı yaklaşık 100 üniversite öğrencisine burs verilmektedir. Geleneksel törelerimize göre her gün kazanı kaynayan dergâhta, pazar günleri canları dedeler eşliğinde yapılan cemler, dönülen semahlar, yazarlar tarafından verilen konferanslar ve ozanlar tarafından bağlama dinletileri ile lokmalar karşılamaktadır.
SEVGİLİ CANLAR,
Şahkulu Sultan dergahı Vakfı başkanı Malatyalı Mehmet Çamur bey dergâhta olmadığından görüşemedik. "Bugün Dergahımızda, hizmetleri, “ Şahkulu Sultan Dergahı Mehmet Ali Hilmi Dedebaba Araştırma Eğitim ve Kültür Vakfı “vermektedir. Dergahımız her gün açıktır. Cumartesi ve Pazar günleri yoğun olmak üzere haftada yaklaşık 2- 3 bin kişi dergahımızı ziyaret etmektedir.
Onbeş yıl önce tam bir “harabeye “dönüşen Dergâhımızı devletten bir kuruş almadan 1985 de kurulan derneğimizin çalışmaları ve sizlerin desteği ile bugünkü duruma getirdik. Şahkulu Dergâhı tarihindeki geleneksel özelliğini bugünde sizlerin desteği ile yürütmeye çalışıyor. Dergahımıza hoş geldiniz. Yapılan Cemleri kesilen kurbanları, verilen lokmaları, dönülen semahları, Hak kabul etsin. Pir defterine yazılsın. Hepinize Sevgi ile niyaz ediyoruz. Gerçeğe Hüü…"
Not: Bu yazı “Şahkulu Sultan Külliyesi / Mehmet Ali Hilmi Dedebaba Araştırma – Eğitim ve Kültür Vakfı / Merdivenköy Tekke sokak No.6 81080 Göztepe – Kadıköy / İstanbul” tanıtım broşüründen alıntı yapılmıştır
Fotoğraf yazı: Fikri Demirtaş
fikridt@hotmail.com
Fotoğraf Galeri
Yorumlar
Yorum Gönder