Şeyh Hacı Hamid Hamd-î Vânî El- Malatî(1873 – 1955)


Fotoğraf - yazı :  Fikri Demirtaş 
19 Kasım 2021, Yeşilyurt / Malatya

Fotoğrafta görüldüğü gibi mezar taşında  Nakşîbendi silsilesinden  Seyid Fehim Arvâsinin Halifesi Şeyh Hacı Hamid Hamd-î Vanî el- Malatî Murtaza İbn Ali Efendi İbn Demir İbn İsmail
 ( D. 1873- Ö.1955)
 Vanlı müftü ve müritlerinin   mezar taşlarında  " Ruhuna El - Fatiha "yazısı nedense  yazılmamış?

Malatya'nın şehir merkezi içindeki en ahretle, öteki dünya ile ilgili yerlerinden birisi Kuyuönü  Mezarlığı’dır. Paşa Köşkünden başlayıp Kuyu önü boyunca uzanan mezarlığın güneyi ise Cemal Gürsel’e bakıyor. 3 kapısı olan mezarlığın kuzeyinde, güneyinde ve batısında giriş kapıları var. Güney’den, Cemal Gürsel’den girince mezarlığın ortasında buluyorsunuz kendinizi. Kuzey tarafındaki orta giriş dışında bir de Batısında Kuyuönü’ne çıkan bir kapısı var. Mezarlığı üstünden derme kanalı ve yol , alt tarafından Yeşilyurt yolu geçmektedir. Dört tarafı yol. Apartmanların içinde tek yeşil alan bu mezarlıktır. 1990’lardan itibaren defin yapılmayan mezarlıkta 1940'lı  yıllardan sonra vefat eden pek çok insan gömülü. Yerel medyada edindiğim bilgilere göre Güney Kuşak Yolu nedeniyle, Kuyuönü (Aşağı Banazı) Mezarlığından 3 bin civarında mezar, 2015 yılında Şehir Mezarlığında oluşturulan bölüme nakledilmiş. Mezarlar nakledilirken, dini tören yapılmış, çıkarılan kemikler, kefenlenerek Şehir Mezarlığında gömülmüş.

        Malatya - Yeşilyurt'da bulunan  Malatya Büyükşehir Belediyesi Kuyuönü  Mezarlığına orta kapıdan içeri girdiğimde yeşil boyalı demir parmaklıklar içinde bir mezar dikkatimi çekti. Yanına yaklaşınca mezar taşında Son Osmanlı Ulemalarından Şeyh Haci Hamid Hamdî-i Vânî El Malatî'nin  mezarı olduğunu gördüm. 

Malatya'da Vanlı  Hoca olarak da bilinmektedir. 
Saygın bir âlimdir... Mezarı sürekli ziyaret edilmektedir. Ruhu Şad olsun...

       Mezarın iki yan cephesinden okunacak şekilde kocaman bir tabelaya hayatı hakkında bir yazı yazılmış. Ziyarete  gelenler içinde sessizce dua edenler olduğu gibi, mezarın demirden elini uzatarak öpen, kabire el süren, toprağı avuçlayanlar vardı. Bu mezarın çevresinde müritlerin mezarı da dikkat çekiyordu. Mezarın baş kısmının karşısında yolun kenarında çeşmede yeşil yağlı boyayla boyanmıştı.


            "İslam dininde de mezarlıkların ziyaret edilmesi, bu vesileyle ölümün hatırlanması ve orada yatanlardan ibret alınması dinimizin tavsiye ettiği hususlardandır. Kabir ziyaretinde bulunan kişi, ahireti hatırlamalı, dünyanın geçici olduğunu ve bir gün kendisinin de öleceğini düşünmelidir.


      Hz. Peygamber (s.a.s.), geceleri Baki’ kabristanına gelir ve “Müminler yurdunun sakinleri, sizlere selam olsun. İnşallah biz de size katılacağız. Bizler ve sizler için Allah’tan afiyet dilerim; Allah'ım, Baki’ kabristanında bulunanları bağışla.” diye dua ederlerdi. Kabir ziyaretinde bulunan kişinin ölü için dua etmesi ve Kur’an okuyarak sevabını orada bulunanların ruhlarına bağışlaması uygun olur.


        Ancak, kabir ve türbe ziyaretlerinde İslam’ın özüne ve tevhit anlayışına ters düşen, itikadı bakımdan da zararlı olan tutum ve davranışlardan uzak durmak gerekir. Kabrin başında yüksek sesle ağlayıp gürültü yapmak, kabrin parmaklık ve taşlarını öpmek, onlara sarılıp ağlamak İslam ile bağdaşmaz. Türbelerde yatan kişileri beşer üstü varlıklar olarak görmek; bu zatların duaları kabul ettiğine, ilâhi kudretlerinin olduğuna inanmak doğru olmadığı gibi, bir kısım ihtiyaç ve dilekleri onlara arz etmek, kendilerinden medet ummak, bu ziyaretleri dinî bir vecibe gibi telakki etmek; bez bağlamak, mum yakmak, kurban kesmek, şeker vb. yiyecek maddeleri dağıtarak onlardan yardım dilemek gibi davranışlarda bulunmak da, tevhid dini olan İslam’la bağdaşmaz. Ölen kişilerden medet ummak ve onlardan bazı şeyler beklemek iman açısından tehlikeli bir davranıştır.( Alıntı Din İşleri Kurul Bşk.lığı)

     Batıl inanış ve hurafeleri yayanların zararları sadece kendi şahısları veya muhatapları ile de sınırlı değildir. Bunlar, din dışı uygulamalarını din kılıfı altında sergiledikleri için insanların saf inançlarını bozmakta ve böylece hem yüce dinimize, hem de halkımıza pek büyük zararlar vermektedirler. Öyle ise İslam’ın ulviyetini ve kutsiyetini gölgeleyen, onun dinamizmini ve hamleci ruhunu olumsuz yönde etkileyen bu asılsız inanç ve uygulamalara karşı mücadele etmek, yüce dinimizi bu saçma inançlardan arındırmaya çalışmak her olgun müminin vazifesi olmalıdır. Bunun için yılmadan, usanmadan mücadele etmek gerekir.

      Bidat ve batıl inançlardan korunabilmenin en güvenilir yolu Kur’an ve sünnete sığınmaktır. İlk emri "Oku" ile başlayan yüce kitabımız Kur’an’ı bir kere bile okuyup anlamayan insanların bu batıl kıskacın pençesinden kurtulmaları pek kolay değildir.


                                Mezarda asılan yazının fotoğrafını çektim. Mezara asılan yazı ;

                                  "Şeyh Hacı Hamid Hamdî-i Vânî El Malatî

       1873 senesinde Van Vilayetinin Aşağı Nurşin mahallesinde doğup mahalle mektebinde Bekir Efendi Hoca’dan başlayarak Kur’an ilimlerini okudu.

     1879’da öğrenimine başlayarak 1884’de birincilikle mezun oldu. Vergi dairesinde görevlendirildiği sırada İskenderpaşa Medresesi’nde Muid Ahmet Efendi’den Arabi dersleri aldı. 1891’de Bayburt Müftüsü Ali Efendi’den Temel İslam Bilimleri tahsil ettikten sonra ileri düzey ilim tahsili için Dersaadet Fatih Medresesine yerleşerek Dersiam ( Ordinarius  Profesör) Mustafa Efendi ve  Şiranlı meşhur Halis Efendiden  dersler aldı. 1895 ‘te Hicaz ‘a uzun süreli görevden sonra İstanbul ‘da derslere devam etti. 1897’de Hicaz’da teravih kıldırdı. 1900 ‘de diploma alarak İzmir Ödemiş İbrahim Efendi Medresesine Müderris tayin edildi.

     1905’de sıla-i rahim için Van’a döndü. Daru’l- Muallimin (Öğretmen Okulu) muallimliğine, ilköğretim müfettişliğine ve lise Arab Dili Muallimliğine tayin edildi.  1907 ‘de hukuk mahkemesi üyeliğine atanarak aynı zamanda 1911’de Van Hoşab müftülüğüne tayin edildi.

       Dünya Savaşı’nda kent istilaya uğrayınca ailesi gözleri önünde hunharca katledilerek tek başına        kaldı. Hapsedildi, konuşması ve iş birliği yapması için işkenceye uğradı. Tıp bilgisi sayesinde           bir  Rus subayını   tedavi etmesi karşılığında hapisten kaçması sağlandı.  Aylar süren dağ                 yolculuğu ile Urfa’ya hicret etti. Urfa Suruç Çekirge ambar memurluğuna tayin edildi. Urfa’nın        Fransız ve İngilizler tarafından işgal edileceği duyulunca 1917’de Malatya’ya hicret etti.

Hamidiye Camii (Yeni Camii) ve diğer mahalle camilerinde halka konuşmalar, hitabet ve vaazlarla irşad ve bilinçlendirme faaliyetlerinde bulundu. Bir müddet sonra dönemin hassa şartları gereği bu faaliyetlerine ara vermek zorunda kaldı ve kitaplarını tamamlamaya yöneldi.

 1895 ve 1897 tarihlerinde iki defa Hicaz görevi esnasında Abdullah Mekkî oğlu Halid’den Nakşî haraketi Letaifini   ve 1893’de Seyid Fehim Arvâs’î den ezkar talimini alarak her ikisinden icazet aldı.

  Kaleme aldığı kitapları:

1)      Zübdetü’l – Berâhin  Rücümen li’ş – Şeyâtin,

2)      Zübdetü’l- İrfân fi Tedkiki ‘i İrfân

3)      Zübdetü’i Merviyye  Fi’t- Teşrih ve’l- Kemeviyye

4)      Zübdetü’l -Müsemmâ fi Hükmi-l Esmâ


 Ona, ailesine ve ihvanlarına selam olsun el -Fatiha

  Hazırlayan

Doç. Dr. Mustafa Altunkaya

 İnönü Üniversitesi Öğretim Üyesi."



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hekimhan - Basak Köyünde Kış Yarısı Geleneği Kuşaklar Boyu Yaşatılıyor.

AĞ TOPRAK ; BİR HEKİMHAN ÖYKÜSÜ

Malatya Hekimhan İlçesi Dursunlu Mahallesinde Dört Yüzyılık Ceviz Ağacı.