PÜTÜRGELİ DEVRİMCİ ÖĞRETMEN Hasan Basri Aydın’ı Ziyaret (1)

                                                Hasan Basri Aydın,  Fikri Demirtaş
         
        "İlk adı güzel yer, istenen yer anlamına gelen (Imrun) Pütürge, bundan 300 yıl önce köy olarak kurulmuş, 1877 yılında bucak haline getirilerek Adıyaman'ın Kâhta ilçesine bağlanmıştır. 1892 yılında ilçe olarak mülki taksimatta Elazığ iline bağlanan Pütürge Cumhuriyetin ilanıyla "Malatya'ya bağlanmıştır."

    2018 Temmuz  ayının ilk günlerinde çıktığımız yolda yeni doğan güneş, tüm sıcaklığıyla bize eşlik ediyordu...  1960’lı yıllarda Hekimhan Ortaokulu’nda görev yapan Türkçe öğretmeni Hasan Basri Aydın’ı ziyaret etmek üzere Hekimhan’dan iki ayrı araçla Pütürge Bölükkaya köyüne doğru erkenden yola çıktık. Yolcular arasında kimler vardı kimler…Hasan Basri öğretmenin öğrencisi İnşaat Müh. Türkay Devran, Avukat Mustafa Keçeli, emekli öğretmenler Bedri Kınık, Nurettin Önal ve oğlu Avukat Feridun Önal, Matbaacı Vahap Altunok, Eski Çavuşoğlu Müh. İsmail Kurtoğlu, Araştırmacı –yazar Sınıf öğretmeni Güngör Bebek ve ben Fikri Demirtaş emekli öğretmen.

    Elazığ yol ayrımından Pütürge yollarına dalıverdik. Enfes manzaralar ve vadiler arasında tepeleri tırmanmaya devam ettik. Mevsimin ilk karının inmesiyle, Pütürge halkının korkulu rüyası olan 1930 rakımlı Kubbe dağının zirvesine vardığımızda uzayıp giden vahşi bir coğrafyanın bütün gerçekleri gözlerinizin önüne düşüyor!

   En uzak uçta dağların tepelerin ardında koni biçimde en yüksekte görünen Nemrut dağının bir boşlukta el kaldırır gibi selamını alıyorsunuz. O dağ hala Tanrı’larını bekleyen krallara ev sahipliği yapıyor.  ve güneşe en güzel yerden bakıyor. Güneşin doğuşunu ve batışını seyretmeye dünyanın öbür ucundan insanlar geliyor.

       Vahşi dağların eteklerine mezralar, evler serpiştirilmiş ve insanlar geçmişte en ağır koşullarda buralar da yaşamışlar. İşte o nedenledir ki yöre insanı özellikle İstanbul’a göç etmişler. Ekonomik olarak da bir şeyler kazanmaya başlamışlar. Hatırı sayılır iş insanları da çıkmış . Fakirliğin en derin halini zamanında yaşayan bu insanlar köylerine eski evlerinin yerine, her su başına evler yapmışlar ve birde mutlaka bir cami yapılmış ancak yeterli cemaat var mı hiç sanmıyorum! 

Pütürge’nin kokusunu almaya başlarken Kürtçe Kavıri Dızzon (hırsız taşı) karşıladı bizi. Bu meşhur taşın hikâyesini Güngör öğretmen şöyle anlattı:

   -“Yüz elli yıl önce Osmanlı döneminde İstanbul’dan gurbetten Pütürge’ye gelenlerin eşkıyalar tarafından soyulup gasp edildikleri, pusu atılan bu kayanın adı yıllardır bu adla anılmaktadır.”  
Doğumuzda, batımızda yüksek tepeler vardı. Kubbe Dağı Dinlenme Tesisi’nde  meşhur kavurma yedikten sonra soğuk suyumuzu içip yolumuza devam ettik.

   Pütürge yol ayrımından Bölükkaya’ya ayrılan daracık asfalt yoldan virajları döne döne inişe geçtik. Şiro Çayı’nın köprüsünde rakım giderek düşüyordu. On dakikalık mola verdik. Kadrajıma güzel görüntüler düştü. Çay yatağının zengin toprağında göğe doğru tırmanmış kavak, söğüt ,dış budak ağaçları şakırdayıp şarkı söyleyen kuşlara böceklere ev sahipliği yapıyordu. Çayın kenarında suya değen söğüt ağacının dalları usul usul sallanırken, Şiro Çayı türküsü de usul usul gönlümüzü titretiyordu.

“Pötürgenin şiro çayı
Akar dolanı dolanı
Gözlerinde kanlı yaşı
Akar bulanı bulanı”

      Her taraf  kayısı, elma, bahçeleriydi. Sebze tarlaları; çiçekli ısparta halısı gibi serilmişti önümüze. Yörenin ilk kayısısı, çileği, burada çıkarmış, toprağı çok bereketliymiş.  Mor üzümü, balı, peyniri, tereyağı bir de İstanbul’a gidenleriyle ünlü bir yermiş…
Fırat Nehri'ne dökülen Şiro Çayı'nın geniş vadisinde ve bu vadinin etrafında bulunan dağlık kesimlerde yer alan Pütürge İlçesinin etrafına saçılmış birbirine benzeyen meşe ağaçları içinde küçük köyler görülüyordu. Öyle bir yoldaydık ki korkmamak ve ürkmemek elde değildi. Daracık asfalt yoldan virajları döne döne yükseliyor ve Bölükkaya doğru yol alıyorduk. 
Pastoral bir şölen sunan yamaçlar, eski evler ve samanlıklar, dut, ceviz ağaçları misafirlerine adeta sunum yapıyorlardı. Arıcılıkla uğraşanlar tepelere çadırlar kurup arı kovanlarını koymuşlardı.  Bölükkaya Köyü’ne yaklaştığımızda dağların görkemli manzarası gün boyu bizimle olacaktı. Cem Evi'nde arabaları durdurduk. Rüzgâr serin serin esiyor, bize “hoş geldin” diyordu.  Çeşmesinden su içtik. Cem Evi'nin bahçesinde Atatürk büstünün yanında bayrağımız mavi gökyüzünde dalgalanıyordu. Cem Evi'nin karşısında yamaçtaki kayısı bahçesinde yola sarkan kayısılardan koparıp midemize indirdik. Bal gibi tatlanmıştı. Cem Evi'nin, tepelerin köyün fotoğrafını çektik.

   Bizi mezraya götürecek adamı beklerken çapa makinesini  süren 15 yaşlarında zayıf, kara kaş, kara göz bir erkek, yanında da 12 yaşlarında bir kız çocuğu saçlarını iki belik etmiş ürkek, ceylan bakışlarıyla yanımıza geldiler. Erkek çocuk "merhaba ,hoş geldiniz . Dedemin yanına ben götüreceğim" deyiverdi. Sonrasında Çapa makinesinin çalışma sesi, bomba atılır gibi art arda gelen patırdama," pat pat" kulak tırmalayan çirkin sesleri işitildi. Tozu dumana katarak rüzgar gibi giden Çapa makinesini arkasından takip ettik. Asfalt yoldan toprak yola saparak tırmanmaya devam ettik. Hüsük Uşağı Gündeğer Mahallesi Miko’lar mezrasına güneş tam tepedeyken vardık.

     Otomobilleri bıraktığımız yerden yaklaşık yüz metre ilerde yamaçta tek katlı eve birerli sıra hâlinde cılga yoldan yürümeye başladık. Kızıl donlu ,alnı akıtmalı at dut ağacına bağlanmıştı. Otları iştahla ısırıyordu. Yanına yaklaştığımızda başını kaldırdı Bütün vücudunu hareket ettirdi. kulaklarını dikip bizi pıskırarak Kuyruğunu sallamaya başladı. Gözleri iri simsiyah ayna giydi, kirpileri upuzundu. Her iki gözü aynı yönde dürbün bakışı ile bizi takip ediyordu.

 Dut ağacının altında sandalyede oturan yaşlanmış Hasan Basri öğretmeni gördük. Sırtını dağlara yaslamış evinin bahçe çitine asılan al bayrağın yanından geçerek yanına ulaştık. Hasan Basri Öğretmen, sinekkaydı tıraş olmuş, krem renkli keten pantolon, tiril tiril beyaz gömlek giymiş ve açık saman renkli fileli fötr şapka giymişti. Elini bastonuna dayanmış Karakaya Barajı’na, Şiro Çayı’na doğru kederli bir yüz ifadesiyle bakıyordu. 

        Selam hatır faslından sonra evde olanların hepsi ile tokalaştık selamlaştık tanıştık. Sırayla Hasan Basri öğretmenin ellerinden öperek fotoğraflar çektirdikten sonra önceden hazırlanmış masaların etrafına oturduk. Hasan Basri öğretmenin İstanbul’dan gelen gelini ve köyde sürekli kalan yeğeninin hanımının hazırladığı köy yemeklerinin kokusu burnumuza kadar geliyordu. Masalar hazırlanmış, köy ekmekleri masanın ortasına konulmuştu. Dut ağaçların gölgesinde ikram edilen dağ naneli katlı ekmeği, acı ayranı ve çeşit çeşit yemekleri yerken bir taraftan Hasan öğretmen ve öğrencileri eski anılarını yad ettiler. Dağların zirvesinde Şiro Çayını, Karakaya Barajını kuş bakışı izleme şansına sahip olduk.
   
  Sohbet havasında geçen ziyarette Hasan Basri öğretmen  "Zor ve imkânsızlıklar içerisinde çok güzel eğitim hizmeti yaptık. Çok güzel anılar biriktirdik Hekimhan’ın da bende çok hatıraları var, çok iyi bir ilçeydi, insanları çok sıcaktı. Zeki çalışkan öğrenciler vardı. En iyi görev yerlerimden birisiydi. Oradaki hatıraları hiç unutamadım, onlara çok teşekkür ederim.” dedi. Yıllar sonra bir öğretmen ve öğrencilerinin bir araya gelmesi gerçekten çok duygulandırıcıydı.

   Hasan Basri Aydın, soyadı gibi aydın, saygı duyulası bir öğretmen yazar ve şairdi. Gönlü insanlığa ve emeğe dönüktü. Karanlığa ışıyan binlerce öğrenci yetiştirmişti. 1981 yılında İçişleri Bakanlığı tarafından vatandaşlıktan çıkarılan, 33 yıllık öğretmenlik hayatının 21 yılını açıkta geçiren, yedi kez cezaevine düşen, sürgün edilen, en son aldığı 30 aylık cezasını çeken, "Tanrıya Mektuplar" ve “Ateist Tanrı ile Söyleşi" kitapları hakkında daha önce de birçok defa hakkında soruşturma açılan çoğu da fıkralara konu olacak kadar komik anıları vardır. 


    H. Basri Aydın  Malatya Zafer mah. Eski Stadın arkasında arkasındaki resimde görülen bu evde
68 Kuşağından Hüseyin İnan, Deniz Gezmiş, Yusuf Arslan ve İbrahim Kaypakkaya gibi devrimci önderleri  misafir etmiş.

  "Bu ev, Türkiye devrim mücadelesinin çok önemli toplantılarına tanık oldu...Bu ev devrimcilerin anıları, hüzünler ile doldu taştı. Bazen yükselen halkın mücadelesi ile sevindik, bazen gelen acı haberler ile gözyaşlarımız sel, bahçemdeki ağaçlar birer darağacı oldu...Ama hiç umudumuzu kaybetmedik...
68 kuşağı devrimci bir kuşaktı  okumuş, bilgili gençlerdi, ülkelerini ve halkının mutluluğu için canlarını feda etmeye hazırdılar..

     Kimi Mimardı,  kimi mühendisti, doktordu, öğretmendi, avukattı. İsteselerdi, diplomalarını, yeşil dolar getiren birer senet gibi kullanırlardı....Yazlık kışlık evleri , jeepleri olurdu.  Ama yüreği işçiyle, yoksul Anadolu halkıyla birlikte attı.. Yaşamlarının en güzel yıllarını birer taze çiçek gibi verdiler topluma.  "


     Evinin içinde duvarlarda boy boy altı adet bağlama asılmıştı. Evde bulunan herkes bağlama çalıyordu. Köylüler hem Kürtçe hem Türkçe konuşuyorlardı. Sohbetin uzamasıyla bağlama dinlemeye fırsat bulamadık… Duvarda asılı olan her bağlama dille toprak arasında köprüydü aslında. Kürtlerin destanlarını anlatan dengbêjlerin bazen sadece ses ile söylenen klam stranların sesi dağlarda yankılanırdı.

"Pötürgenin yaylaları/Zozané pöturgon
Mis kokuyor havaları/bıuhıné xoş te la azmanan
Buzdan soğuktur suları/Avéxa camada sare
Çağlar bulanır bulanır/coşdabı şellı şellı
Aydıl aydıl aydıl aydıl aydıl/Aydıl aydıl aydıl aydıl aydı"

 Demirci Kava efsanesi, Mem u Zin, Hazreti Ali, Zaloğlu Rüstem, Köroğlu destanları okunurdu. Çanakkale Savaşı, Yemen’e gidenler, Sarıkamış, Kurtuluş Savaşı,  Kıbrıs Barış Hareketi anlatılırdı.
Yazları işler çok olduğ8undan cemler kışın daha çok yapılırdı. Cemde Zakir’in sazında ünlü Kızılbaş ozanlarından Pir Sultan Abdal, Şah Hatayi, Nesimi’den söylenen deyişlerin, duazların, mersiyelerin, nefeslerin insanı başka âlemlere götürdüğünü yapılan semahlarda huzur bulduklarını anlattılar…

     Evin içinde  duvarda cam çerçevede Arap harfleriyle yazılı Hz. Ali, Hasan ve Hüseyin’in birlikte yapılmış renkli minyatür resmi, siyah beyaz fotoğraflar, Hasan Basri öğretmenle ilgili gazete haberi kesilmiş “Vatandaş seninle gurur duyuyor” yazısı asılıydı. Duvarlar fotoğraf albümü gibiydi.

   Yemek ziyafetinin üzerine birer bardak çay gider elbet... Çay içerken köy muhtarı Selahattin Yıldırım ve arkasında bir grup köylü yanımıza geldiler. Çay keyfi yaparken uzun uzun sohbet edildi.     Muhtar oturduğu yerden eliyle göstererek Mikolar mezrasının en yüksek tepelerinden olan bu tepeye “ ziyaret “ denmektedir. Burada bir türbe vardır. Bu türbede de Evliya Hasan Baba yatmaktadır. Türbeleri ziyaret etmek, orada bir araya gelip dua etmek, lokmaları paylaşmak, toplumsal sorunlar hakkında sohbet etmek, inançsal değerler noktasında hasbıhal etmek önemli ve değerli bir geleneğimiz inancımızdır.” dedikten sonra “ ilkokul kapandığından taşımalı eğitimle çocuklar Bakımlı köyündeki ilkokula, ortaokula gidiyorlar. Kışın buralarda çok kar yağıyor, Öğrenciler çok sıkıntı çekiyorlar.” diyerek sıkıntılarını dile getirdi.. 

   Öğrencisi Türkay Devran öğretmenine ‘Anayaso’  şiirinin öyküsünü sorunca biraz soluklandı. Kulakları ağır işitiyordu. Devran’ın elini tutup öğrencilerinin gözlerine bakarak “ Bu şiiri,1968 yılında Hakkâri’de Zap suyunda boğulan yedi çocuk için yazmıştım. Ali Poyrazoğlu tarafından Tiyatro oyunu oldu, Selda Bağcan seslendirdi. Yurt dışında bulunmamdan yararlanan Malatya Arguvan Kızıluşağı köyünden Şemsi Belli, Türk şair, yazar, gazeteci, siyasetçi şair Şemsi Belli şiirin üstüne oturdu” dedi. Ziyaretine gelen öğrenciler gülerek "Hasan Basri öğretmenimiz yine yaptı yapacağını   Şemsi Belli'nin şiirini benim diye sahiplendi" dediler. Hayli yaşlandığından şiirin ezbere okumakta zorluk çekti. İlk kıtasını öğrencileri, torunlarıyla birlikte kitaptan okudular…

Anayaso
Gara dağlar, gar altında galanda,
Ben gülmezem, dil bilmezem,
Şavatadan Hakkarıya yol bilmezem
Gurban olam çaresi ne hoooy babooo.”

      Ayrılık vakti gelmişti. Ne çabuk da Şiro Çayının suyu gibi akıp gitmişti zaman. Evin önüne hep birlikte hilal şeklinde dizilerek fotoğraflar çekildi. Tek tek vedalaşıldı. Dönüp arkamıza baktığımızda  evin kapısının önünde Hasan Basri Öğretmen ve geniş ailesi bizi gözleriyle uğurlayıp uzun uzun arkamızdan bakıyorlardı.  Günbatımında köyden ayrılırken mavi gökyüzü yerini yavaş yavaş yıldızlara bırakıyordu. Karakaya barajının uzantısı ay ışığının şavkıyla parlıyordu.     Dağlar, nasıl ki Hasan Basri öğretmeni ve köylüleri kucaklıyorsa bize de kucak açmıştı bugün... Biz de bugünü fotoğraflarımızla ölümsüzleştirdik. Hasan Basri öğretmenin devrimci, mücadeleci ruhu Karakaya barajında elektrik, Şiro çayında türkü olup, Kubbe dağını aşarak dağılıyordu…


    PÜTÜRGE'Lİ KOMÜNİST HASAN BASRİ ÖĞRETMENİ ZİYARET ( 2)

1960'lı yıllarda Hekimhan lisesinde Türkçe öğretmeni devrimci Hasan Basri öğretmeni unutmayan, düşüncelerini kendine rehber edinen öğrencileri tarafından Arapgir Belediyesinde çalışan Resim öğretmeni Hekimhan'lı  heykeltıraş Furkan Ekici'ye yaptırılan büstünün ve taş çeşmenin açılışı yapıldı.
Heykelin mermer kaidesini de Hekimhanlı Hamdi Ünver  yaptırmış.



     Malatya, Pütürge'nin- Hüsük uşağı ( Bölükkaya)köyünde.29.8. 2022 tarihinde İnş. Yük. Müh. Türkay Devran beyin organizasyonu ile Hasan Basri Aydın'ı Köyü Hüsükuşağı'nda  ikinci defa ziyaretinde bulunanlar:
 Türkay Devran, Güngör Bebek, Vahap Altınok, Feridun Önal , Avni Çiçek, İsmail Gündüz, Sait Özoğlu, Süleyman Özerol, Adil Aktaş, Ökkeş Çavuş, Halit Karademir, Fikri Demirtaş, Hasan Şahin, Cafer Özdemir, İsmail Kurtoğlu, Celal Özden, İsmail Aydın, Nurettin Aydın...  Etkinliğe katılan bütün öğrencileri öğretmenleri ile ilgili anılarını teker teker anlattılar. Duygulu anlar yaşanmasına sebep oldular.

   Bu açılışa, ziyarete Hasan Basri öğretmenin öğrencilerinden başka arkadaşlarım emekli öğretmen yazar Hasan Şahin, Kültür Bakanlığında emekli Şub. Md.. Adil Aktaş, emekli öğretmen Cafer Öztürk ile birlikte biz de katıldık.

 Adil Aktaş arkadaşım bağlama çalarak herkesi mest etti ve ara sıra yazar Hasan Şahin'de eşlik etti.
Hasan Basri Aydın yeğenleri Aydın ailesi kadını erkeği ile birlikte bağlama çalıp Türkçe, Kürtçe türküler söylediler. Türküler bir dağın zirvesinden, karşı dağların arkasında görülen Karakaya Barajına kadar uzayıp gitti! Yüz yaşına merdiven dayanmış bir ömrün tüm eğilmez dağları elindeki bastona dayanmış Hasan Basri Aydın’a karşıdan selama durmuş adeta ve o bir an olsun gözünü o dağlardan ayırmıyordu.

Hasan Basri öğretmen 'Tanrıya Mektuplar 'adlı kitabını ziyaretine gelen öğrencilerine ve misafirlere tek tek imzalayıp hediye etti. CHP' İstanbul İl Başkan Yardımcısı H. Basri Öğretmenin yeğeni İş adamı Nurettin Aydın ve Aydın ailesinin konukseverliğinde Hasan Basri AYDIN ziyaretimiz ailenin sıcak ilgisi ile bitti. 

F. Demirtaş,  H.Basri Aydın " Tanrıya Mektuplar " kitabını imzalarken

Hasan Basri Aydın'ın Büstü önünde
Fikri Demirtaş, CHP İstanbul İl Başkan Yrd. Nurettin Aydın

H. Basri Aydın, Nurettin Aydın,  Celal Özden





Türkay Devran, Nurettin Aydın



Hasan Basri Aydın

                              
Adil Aktaş,  Nurettin Aydın, H.Basri Aydın, Fikri Demirtaş


Aydın ailesi 


Fikri Demirtaş, Güngör Bebek 

H.Basri  Aydın, Emekli öğretmen - Yazar Hasan Şahin

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hekimhan - Basak Köyünde Kış Yarısı Geleneği Kuşaklar Boyu Yaşatılıyor.

AĞ TOPRAK ; BİR HEKİMHAN ÖYKÜSÜ

Malatya Hekimhan İlçesi Dursunlu Mahallesinde Dört Yüzyılık Ceviz Ağacı.