Sinemilli Ocağı - Kantarma Dedeleri ve izlenimlerim.


                                   
                                           Avukat İbrahim Sinemillioğlu
                       
       Sinemilli Ocağı - Kantarma Dedeleri ve izlenimlerim.

 Sinemilli Ocağına mihman olduk. Fenerbahçe Üniversitesi Ekonomi Bölümü öğretim üyesi ve aynı zamanda Belgesel yönetmeni Prof. Dr. Çiğdem BOZ ve görüntü yönetmeni oğlum Oğuzhan DEMİRTAŞ Maraş Elbistan'daki Sinemilli aşiret ve Ocağını araştırmak üzere Alevilik yolunda hizmet yürüten bir yol ehliyle söyleşi yapmak için İstanbul'dan 28 Eylül 2022'de yola çıkmışlardı.  Sinemilli Ocağının günümüzdeki önemli temsilcilerinden Avukat İbrahim SİNEMİLLİOĞLU'NUN Elbistan - Gücük köyünde konuğu olmuşlar...

Belgesel niteliğinde yapılacak bu söyleşi ve görüntüler   çok yakında Kampana News’te yayınlanacakmış.

                          Av.İbrahim Sinemillioğlu, prof.Dr. Belgesel Yönetmen Çiğdem  Boz , İbrahim Ethem Eyisan dede 

     Beni de bu söyleşiye  gelmem için Çiğdem hanım davet etmişlerdi.  Elbistan'ın doğusu yalnızca Malatya'dan ibarettir. Nitekim ilçe mesafe bakımından da Malatya'ya Kahramanmaraş'tan daha yakındır. Elbistan Malatya arası, şehir ve ilçe merkezleri esas alındığında yaklaşık olarak 120 km'dir.

    Ben de  29 Eylülde Malatya'dan yola çıktım. Gün yeni doğmuştu. Akçadağ, Develi, Sarıhacı, Kürecik, Kozluca köylerinden geçerek Darıca, Elbistan yoluna girdim.  Elbistan’a doğru gittikçe manzara güzelleşmeye başladı. Virajlı yollar (iki şeritli olmasa da) ve çevresinde uçsuz bucaksız araziler. Güz mevsiminde bomboş  topraklar. Yol üzerinde Topallı, Sevdilli, Kangal yerleşim yerlerinden geçip Elbistan Gücük'e vardığımda daha köy uyanmamıştı bile. Konumu verilen evin önünde  arabamı park ettim. Etrafta kimsecikler yoktu. Bahçe içindeki evin önünde iki araba vardı. Malatya'dan Elbistan- Gücük Köyü 92 km. Bir saat 15 dakika sürmüştü.
.
    Evin etrafında yeni dikilmiş çam ağaçları,  bahçede çoğu kayısı olmak üzere, elma ,armut, badem  ağaçları ve sebzelik vardı. Kümeste tavuklar çıkmış bahçede eşeleniyorlardı. Sessizliği arada bir öten horozun sesi bozuyordu. Bir kangal köpeği boynunda çivili demir tokuyla yolun kenarından köyün içine doğru yavaş yavaş gidiyordu...Burası Elbistan Gücük  1421 rakımlı Kürt Alevi köyü... 

                                       Prof.Dr. Çiğdem Boz , İbrahim Sinemillioğlu, İ. Ethem Eyisan Dede

     Cep Tlf'nu ile Çiğdem hanım aradım.  Çiğdem hanım dış kapıyı açtı. Evin sahibesi Hayriye hanım da kalkmıştı. İkisi birden beni karşıladılar. İçeriye buyur ettiler. Aradan on dakika geçti. Bulunduğumuz odaya kır saçlı orta boylu  güler yüzlü  İbrahim dede girmişti. İbrahim dede 81 yaşında biraz yaş almış ama oldukça da dinç görünüyordu. Pos bıyıkları uzamış üst dudağını örtüyordu. Tipik bir Alevi Dedesi bıyığı idi. Selamlaşma seremonisinden sonra Çiğdem hanım ile birlikte sohbete başladık. Daha ilk görüşmemizde bende diri, canlı bir etki bırakmıştı. Bir ses vardı ki İbrahim dedede, konuştukça çağlıyordu. Bambaşka güzel konuşuyordu. Ne söylerse, ne kadar söylerse dinletiyordu.  Geniş bir kültürü, araştırıcı ve koğuşturucu, sorgulayıcı bir çalışma gücü vardı. Sinemilli Aşireti ve Ocağı ve Kürt tarihi ve Kürt Aşiretleri konularında bir başvuru kaynağı olan insan, İbrahim Sinemillioğlu.


"-Barış Davasının, DİSK Davasının, Maraş Davasının, Avukatlarından eski BARO Yönetim Kurulu Üyesi, BARO Genel Sekreterliği, Avrupa İnsan Haklarında Maraş Davası Avukatı, Uluslar Arası Adli Müzaharet çalışanı, Komünist Parti etkin üyelerinden, Eski İşçi Partili, AK-EL eski başkanı, şimdi ise HDP içerisinde etkin çalışan bir insan."

-Derin ve yoğun birikimi ile tüm günceli sarmalayan sentez, analiz ve tespitleriyle sonuca varma gücü çok yüksek bir insan...
-Sinemilli Aşireti-Ocağı ve Kürt tarihi, Kürt Aşiretleri konularında bir başvuru kaynağı olan insan...
-Yüreği insan ve doğa sevgisi dolu, şecereleri bin yılı aşkınlığı ile kayıtlı bir insan...
bu söyleşi sürecinde ardı arkası kesilmeyen sorulara yanıt alınacaktı.
                                                Eğitimci, Araştırmacı- yazar Mehmet Ali Çabuk, Fikri Demirtaş 

   2018 yılında Akçadağ Öğretmen okulundan okul arkadaşım, İbrahim dede ile  ortak arkadaşımız 2021'de Hakka yürüyen Mehmet Ali Çabuk'da Avrupa'da yayınlanan "Semah Dergisi" için7 Mayıs  2018 yılında Av. İbrahim Sinemillioğlu dede röportaj yapmıştı.  

                                                                         İ.Ethem Eyisan Dede

  Kahvaltı öncesi sohbet ederken eve başka erkek ,kadın konuklarda geldiler. Bunlardan bir kişi de 68 yaşlarında İbrahim Ethem Eyisan dede imiş. Onunla tanıştık. Orta boylu, sakallı sakin hoş sohbet dede. Tip olarak Geleneksel Alevi dedeleri benzemiyordu. Sohbetinde İstanbul Hukuk fakültesi son sınıfta yarım kalmış bir eğitim geçmişi olduğunu, 1985 yılında İstanbul'dan Adıyaman Gölbaşının Haydarlı köyüne dedesinin mekanına döndüğünü söyledi. Tarla uğraştığını, meyve bahçeleri kurduğunu anlattı. Birde Sinemilli dede Ocağı mensubu olması hesabı ile ocağın hizmetlerini yerine getirmek için yazları köyde kendi mekanında taleplerini karşılarmış. Kış aylarında ise yurt dışında Almanya, İsviçre, Fransa, ve İngiltere'de ki taleplerini hanelerinde ziyaret edermiş. Ethem Eyisan dede ile de söyleşi yapılacağını öğrendim.
                                                Gücük Köyü, en uzakta  Nurhak dağları


SULTAN SİN VE  SİNEMİLLİ OCAĞI

Şemsi Belli, Sinemilli Rıza Dede
Fotoğraf: Necati Dikmen


-Alevi Ocakları ve Bu Ocaklar İçerisinde Sinemilli Ocağı'nın Yeri
 - Sultan Sin’in Gerçek  Hayatı ve Soy Şeceresi
-Sultan Sin’in Menkıbevî  Hayatı
- Sultan Sin Türbesi
-Sinemilli Ocağı’nda Dede
Talip İlişkileri ve Coğrafî Dağılım
- Ocakzâdelerin ve
Taliplerin Yaşadıkları Yerler

Gücük beldesini, Kantarma köyünü İbrahim Sinemillioğlu dede, İbrahim Ethem Eyisan Dede çekim ekibi Yönetmen Çiğdem Boz, görüntü yönetmeni Oğuzhan ile birlikte gezdik.Çiğdem hanım bu esnada sorular soruyordu. Görüntü yönetmeni Oğuzhan kameraya almaya devam ediyordu. O kadar şeker, o kadar hoşsohbet bir insandı Av. İbrahim Dede anlatamam.

Gücük çok modern bir köy ,Gücük'lülerin çoğu yurt dışında ve genellikle İstanbul'da . Ama köyleri ile irtibatlarını bırakmamışlar. Çok güzel evler, villalar yapmışlar. Rakımı 1421 m Gurbettekiler yazları gelip köylerinde kalıp hasret giderirlermiş. iki katlı Köy Konağı yapılmış.

                                                   Gücük Köyü İlkokulu

     İlkokulu virane halde...  Kaderine terk edilmiş. Bayrak direğine Türk Bayrağımız artık dalgalanmıyor. Çocukların cıvıltıları duyulmuyordu. Köy Konağı binasında Cem evinde var. Bu konakta toplantı, düğün dernek , Sosyal etkinliklerde yaparlarmış. Konuklar ağırlanırmış.
 Köy evinde bizde oturduk sohbet ettik. Kahve ikram ettiler. 

İbrahim Sinemillioğu Gücükte Köy Konağının balkonunda yönünü Nurhak dağına dönerek eliyle işaret ederek kamera karşısında Nurhak' ı anlatıyordu Çiğdem hanıma..."Bu yılda Maraş’ın tadını çıkardım. Mayıs ortalarından beri kısa aralıklarla İstanbul’a gidişler hariç, Maraş ve çevresinde dolaşıyorum. Çocukluğumun yaylalarına istediğim ölçüde çıkamamışsam da karşıdan da olsa seyretmek hüzünle karışık buruk bir tat veriyor. En güzeli de her sabah kalktığımda karşımda görkemli Nurhak Dağı’nı görmek. Nurhak, Nuruhak ya da Kürtçesiyle Nurxaq. Nurlu, ışıklı toprak. Halk arasında Nuqraq ya da Nurqaq.

Toplulukların ya da inançların kutsal yöreleri vardır. Kürtler arasında da bu tür yöreler özellikle dağlar, pınarlardır. Pınar kültü Bizans’tan beri Anadolu ve Kürdistan’ın birçok yerinde yaygındır. “Ayazma” tabir edilen kutsal sulara her yerde raslanmakta ve masallarda da yer almaktadır. Nurhak Dağı da Alevisiyle, Sünnisiyle bu bölge Kürtlerinin kutsalları arasında en önde gelir.

İşte bizim Nurxaq /Nurhak Dağı da böyle bir yer. 3090 metreye varan yüksekliği ve hemen bitişiğindeki dimdik 3004 metrelik Kıllı tepesiyle bir bütün olarak anılır. Aslında Nurhak Dağları, Maraş, Adıyaman ve Malatya üçgeninde geniş bir alanı kapsar ve altı-yedi ilçenin sınırları içinde kalan Güneydoğu Torosları’nın devamıdır. Ancak en yüksek iki zirvesi Elbistan’dadır.

Kürtlerin “Çiya i Spi/Beyaz Dağ” diye andıkları bu iki tepenin ortak adı “Çiya i Aligolé”dir. Yani “Ali Gölü Dağı”. “Aligol” adı, bu yörenin Alevi ve Sünni Kürt erkeklerinde sık rastlanan bir ismidir ve nüfusa ya kısaca “Ali”, ya da çokluk “Aligül” olarak geçiriliir."(25 Eylül 2019 Yeni Yaşam gazetesinden alıntı ) yayımlanan anısını tekrar anlatırken ne kadarda mutluydu...Gücük köyünden belgesel ekibi ile birlikte iki araba ile Kantarma köyüne hareket ettik.

                                              İbrahim Sinemillioğlu,  Fikri Demirtaş 

Kantarma

Kantarma kelimesi Türkçe'de "atın dilini bastırmak suretiyle zapt etmeye yarayan demir araç" anlamına gelir. Moğolca kantarga "atın dilini bastırmak ...
(kantar-mak “su vermek, su içirmek; atın başını bağlamak”tan fiil ismi ekinin kalıplaşmasıyle kantar-ma) Azılı atları zaptetmek için özellikle su içirmeye götürürken ağızlarına vurulan demir.

 Av. İbrahim Sinemillioğlu Dedenin anlatımlarına göre ;Kantarma Sinemilli Aşiretine bağlı olan bir Anadolu  Kürt Alevi köyü; geleneğin yaşadığı; dedelerin, ozanların, zakirlerin, bu işi bilenlerin yaşadığı bir köy.  Bu bölgedeki birçok köy Kantarma köyünden ayrılma ve bu köyler Kantarma Dedelerine bağlıdırlar. Diğer köyler için Kantarma merkez kabul edilir, alevi inancının en uç noktası burası sayılır. Eğitim oranı çok yüksek olan Kantarmada Türkçe ve Kürtçenin Kurmancı lehçesi konuşulur. Alevi köy dedeleri Cemlerini asırlardan beri Türkçe yapmaktadırlar ve bu böyle devam etmektedir.

 İbrahim Ethem dede"
Cemlerde ve muhabbetlerde yoğun olmamakla birlikte kürtçe deyişler söylenir. Bunlardan en bilinenlerden biri Ez Qızılbaşım.

Ancak kürtçe repertuar çok geniş değil." dedi.

                                                          Kantarma Köyü Cemevi

Kantarma köyünde ilk önce Cemevine gittik. Cemevinin bahçesinde İbrahim Dede yönetmen Çiğdem hanımın sorduğu soruları yanıtladı.  Sonra arabalarımıza binerek köyün çıkışında eski kantarma köyüne gittik. Yolun kenarında terk edilmiş virane halde bulunan  köy ilkokulunun önünden geçtik. İbo Dedenin yıkılmış harap haldeki cem ayinlerinin de yapıldığı evi gördük. Orada çekim yapıldı.

Köyün eski yerleşim yerinde eski ev harabelerinin arasında  yamaçta  kocaman gövdeli bir dal kümesi... Kökleri toprağın derinliklerinde 4-5 asırlık bir ceviz ağacı  altında oturduk. Ağacın altındaki pınardan soğuk su içtik. Ercüment Can'ın dalından kopardığı yumurtadan büyük yaş taze cevizleri  yedik.  

İbo  Dedenin Evi

 Kantarma'da, eskiden dedelerin eğitiminde dergâh görevi gördüğü söylenen, köydeki diğer evlerden daha büyük ve cem ayinlerinin yapıldığı büyük bir odaya sahip olan Ibo Dede'nin evi
halen ayakta olmakla birlikte büyük oranda yıkılmış durumdadır.

      Kahramanmaraş'ın Elbistan kazasına bağlı Kantarma köyü halk müziği alanında derleme yapanların uğrak yerlerinden biridir. Kantarma'yı derlemeciler için bir çekim merkezi haline getiren, özellikle yaşlı kuşaktan olanlarının tümünün birer bağlama ustası ve geniş bir deyiş repertuarına sahip dedelerdir. Kantarma dedeleri, eskiden beri aralarında yüksek oranda okuma yazma bilenlerin varlığı, Alevilik konusundaki derin bilgileri ve hoş sohbetleri ile de yörede ün salmışlardır.  Yani sadece Alevi müzik geleneği değil, bu geleneğin beslendiği Alevi inanç ve kültürü açısından da Kantarma köyü bölgenin en önemli merkezlerinden biri konumundadır. Kantarma'ya bu özel konumunu veren dedeler Sinemilli ocağındandır. 

                                                   Kantarma İlkokulu

     Genellikle kapalı bir yaşam sürdükleri için, bu aşiretlerden yetişen şair ve aşıkların şiirleri genel cönklere ve şiir mecmualarına da fazla yansımamıştır. Günümüzde hala varlığını sürdüren, kültürel olarak izlerini takip edebildiğimiz köklü aşiretlerden biri de Sinemilli Aşireti”dir. Sinemilli, bir alevi ocağının ve aşiretinin adıdır. Sinemilli, hem yoğun olarak Maraş ili ve havalisinde yaşamakta olan bir Alevi aşiretinin, hem de o aşiretin bağlı olduğu dede ocağının adıdır. Aşiretin Kalenderler kolundan gelen ve Sinemillier arasında dede soylu kabul edilen ailelerin Maraş yöresindeki ana yerleşim noktası, Elbistan”a bağlı Kantarma Köyü ve eskiden onun mezrası olan Gücük”tür. Yine Maraş iline bağlı Pazarcık ilçesinin Maksutuşağı ile Bozlar köylerinde ve civardaki başka bazı mezra ve köylerde de bu koldan gelen Sinemilli dedeleri vardır. Ocağın “Nadarlar” olarak bilinen daha küçük bir kolu da Erzincan”da, özellikle merkeze bağlı Vağaver (şimdiki Cumhuriyet Mahallesi) ile Kemah”a bağlı Nadaroğlu (yeni adı Dereköy) ve Apuşta (yeni adı Aksakal) köyleridir. Ayrıca Vağaver köyünden bir dede ailesi, dört kuşak önce Elazığ”ın Keban ilçesine bağlı Bayındır köyüne giderek talipleri arasında yaşamaya başlamıştır. Elazığ aslında Sinemillilerin Maraş ve Erzincan”a göçmeden önceki ortak vatanıdır. Tüm Sinemilliler”in mürşit olarak tanıdıkları Ağuiçen ocağının Koca Seyit kolundan gelen dedeler de yine Elazığ merkeze bağlı Sün köyündedir veya hatırlanabilir bir tarihte Sün”den Erzincan merkeze bağlı Brastik (yeni adı Söyütözü), Erzincan-Kemah”a bağlı Ardos (yeni adı Beşikli) ve Sürek, Elazığ merkeze bağlı Pirinççi, Malatya-Darende”ye bağlı Yeniköy, Elbistan”ın Gücük ve Kantarma köyleri ile Adıyaman-Çelikhan”ın Bulam (yeni adı Pınarbaşı) kasabasına göçmüşlerdir.


   Sinemilli aşireti mensuplarının yaşadığı köyler ise özellikle Maraş”ın Pazarcık ve Elbistan ilçeleridir. Ancak günümüzde Maraş kökenli Sinemilli nüfusunun büyük çoğunluğu Antep gibi yakın şehir merkezlerine veya İstanbul başta olmak üzere çeşitli metropollere yerleşmiştir. Gazi Antep”e göçenler arasında, Pazarcık”ın Bozlar beldesinin Saray köyünden, geleneksel olarak aşiretin reisliğini yapan Azizler koluna mensup aileler de vardır. Ancak Batı Avrupa ülkeleri ve Kanada başta olmak üzere yurtdışına göçmüş ve köylerini ancak yazdan yaza ziyaret eden kayda değer büyülükte bir Sinemilli nüfusu da mevcuttur.
Gücük'lü  kadınlar
Elbistan / Kahramanmaraş  

 Özellikle yurtdışına göçte, 1978 yılında meydana gelen Maraş olaylarının önemli etkisi olduğu söylenmektedir. Maraş dışındaki Sinemilli yerleşimleri ise daha çok Kayseri (Sarız, Pınarbaşı), Malatya (Arguvan, Akçadağ), Adıyaman illerindedir. Bunlar dışında gene aynı bölgelerde ve ayrıca Erzincan, Elazığ, Sivas (Yıldızeli, Şarkışla, Çetinkaya), Ardahan (Damal), Antep (Kilis) ve Çorum”da Sinemilli aşiretine mensup olmamakla birlikte, Sinemilli ocağına bağlı aşiretler, köyler ve aileler mevcuttur. Sinemilli aşiretinden olmayan ama Sinemilli dedelerine bağlı bu gruplar arasında en önemlileri, Maraş ve Adıyaman illerindeki Alhaslar aşireti, Arguvan havalisindeki Atma aşireti ile Malatya Akçadağ ilçesinde meskun Kürecik aşiretinin büyük çoğunluğudur. Maraş Sinemillileri”nin aksine Erzincan”a göçmüş olan ocağa bağlı dede aileleri Kürtçe bilmemektedir. Bununla birlikte her iki kolun talipleri arasında da, anadil olarak hem Kürtçe hem Türkçe konuşanlar vardır.

 Kantarma”ya bu özel konumunu veren dedeleri Sinemilli Ocağı'ndandır.

Sinemilli Aşıkları

Âşık Ali (Lolo) Koşar: Gerçek adı Ali Koşar olan Aşık Lolo Ali, Elbistan'ın Küçük Yapalak köyündendir. Köken olarak Erzurumlu olan Lolo Ali, Balkan Savaşı sırasında buradan göçerek, önce Elbistan'ın Çiçek köyüne, ardından da Yapalak'a yerleşir.Okuma-yazması dahi olmayan âşık, pek çok konuda son derece bilgili ve akıllı davranışları ile çevresini şaşırtmaktadır. Tasavvuf bilgisine ve görgüsüne de sahip olan aşığın pek çok konuda şiiri vardır.


Ali Murtaza Topal Dede: Ali Murtaza Topal Dede, 1922 senesinde Maraş'ta dünyaya gelir. Ali Murtaza, 1930'lu yıllardan itibaren babasıyla birlikte ayn-i cemlere katılır ve zakir olarak babasının yanında cemlerde yer alır. Babası vefat ettikten sonra, kendisi dedelik görevini üstlenir. 2004 senesinde Bu Bir Sevdadır Sevdiğim isimli albümü Kalan Müzik tarafından yayımlandı.


Büyük Tacim (Bakır) Dede: Sinemilli Ocağı”na bağlı Tacim Bakır Dede, 1906 yılında Kantarma Köyü”nde doğar. Alevi kültürünü yaymak için Türkiye”nin çeşitli il, ilçe ve köylerini dolaşır, buralarda dedelik yapar. Eski Arapça okur ve yazarlığı olduğu gibi, yeni Türkçe okur ve yazarlığı vardır. Bu zamana kadar en çok deyişi, semahı derlenen Sinemilli dedesidir. 1988 senesinde Kantarma Köyü”nde vefat etmiştir.

Tacim Dede”nin birkaç deyişi:

– Dost Sen mi Geldin?
– Sözünden Belli
– Senden Ayrılalı
– Gözleyi Gözleyi
– Bülbül Olup


İbrahim Aldede: İbrahim Aldede, 1936”da Gücük Köyü”nde dünyaya gelir. Daha küçük yaşlardan itibaren babasıyla birlikte toplumlara ve her türlü toplantılara katılmaya başlar. 17 yaşından itibaren cem yürütmüştür. 11 torun dedesi olan İbrahim Aldede; ani bir kalp krizi sonucu 15 Ocak 2008 günü 72 yaşında vefat etmiştir.

İbrahim Aldede”nin birkaç deyişi:

– Aşık ile Etme Sohbet
– Beni Candan Usandırdın
– Elâ Gözlerini Sevdiğim
– Cahil ile Etme Sohbet


Hacı Bayrak: Kayseri”nin Sarız ilçesinin Dallıkavak köyünde dünyaya gelen Hacı Bayrak, Maraş”taki Alevi köyleri ile sürekli bir ilişki halinde olan Dallıkavak”ta Alevi geleneğini, gerek curası, gerek bağlaması gerekse de kemanıyla en iyi şekilde temsil eden dedelerden biri olan Haydar Bayrak”ın oğludur. Hacı Bayrak”ın, Erdal Erzincan”ın da bağlama çaldığı Esrar-ı Hak isimli albümü 2004 senesinde Güvercin Müzik tarafından yayınlamıştır. 2005 senesinde aramızdan ayrılmıştır.


Kul Ahmet: Kul Ahmet mahlasını kullanan Ahmet Kartalkanat, Sinemilli Ocağı`na bağlı en tanınmış ozanlardan biridir. Babası sonradan Pazarcık”ın Kantarma köyü”ne yerleşmiş olan Kul Ahmet, Maraş`ın Pazarcık ilçesine bağlı Bozlar Köyü`nde 1932 yılında dünyaya gelmiştir. Ankara`ya yerleştikten sonra Mahzunî Şerif, Feyzullah Çınar ve Âşık Veysel gibi müzisyenlerle tanışır. Kul Ahmet, 1997 yılında aramızdan ayrılmıştır. Kul Ahmet`in arşiv kayıtlarından derlenen parçalardan oluşan İsmini Sevdiğim isimli albüm Kalan Müzik tarafından 2008 yılında yayınlanmıştır.


Mehmet Mustafa (Yüksel) Dede: Tacim Dede”nin amcasının oğlu ve bağlamasına oldukça hakim olan dedelerden biridir. 1991 yılında vefat etmiştir. Beni Candan Usandırdın adlı albümü yayınlanmıştır.

Mehmet Mustafa Dede”nin birkaç deyişi:
– Şah-ı Merdan (Kün Deyince)
– Biz Harabet Ehliyiz


Meluli: Asıl adı Karaca Hüseyin Erbil olan Meluli, Afşin”in Kötüre köyünden olup, 1892 senesinde dünyaya gelmiştir. 10 yaşlarında Afşin”de, dostları olan bir Ermeni ailenin yanına gönderilir. 20”li yaşlarına kadar Ermeni Okulu”nda eğitim görür ve Arapça, Ermenice, matematik ve edebiyat dersleri alır. Şiirlerinin bir bölümünde Latife mahlasını kullanan Meluli”nin yazdığı şiirler, hem ilahi aşkla birlikte tasavvuf kültürünün özünü oluşturan dini, ahlaki, evrensel değerler ile çağdaş toplumsal gerçekleri ve Bektaşilik yolunu izleyenlere yapılan öğütleri içerdiği, hem de günlük halk diliyle yazıldıkları için oldukça rahat ve hızlı bir şekilde Alevi köyleri arasında yayılmış ve sıkça kullanılır olmuştur. Meluli, 14 Kasın 1989”de aramızdan ayrılmıştır.

Mücrimi: Asıl adı Mehmet Özbozok olan Aşık Mücrimi, 1882 yılında Malatya”nın Doğanşehir ilçesine bağlı Karaterzi köyünde doğar. Bir eli sakat olduğundan “çolak” lakabıyla tanınır. Köyde bulunduğu dönemde bir kıza aşık olur ama kızı kendisine vermezler. Köylüler onu başkasıyla evlendirmek isteyince kabul etmez ve köyü terk eder. Mücrimi, Birinci Dünya Savaşı yıllarında İslahiye”ye bağlı Keferdiz”e yerleşir ve öldüğü 1970 yılına kadar burada kalır. Mezarı Keferdiz”dedir.

Yakınları, Mücrimi”nin 500 dolayında şiiri bulunduğunu söylerler. Ancak bugün, bunların çok az bir bölümü elde bulunmaktadır.

Mücrimi”nin birkaç deyişi:
– Gönlüm Sağ yare
– Derd-i hakk”la aşka düşen aşıklar
– Kamil ile Yoldaş olan
– Şu Diyar-ı gurbet elde

Sadık Hüseyin Dede: Maraş”ın Pazarcık ilçesine bağlı Sofulu Uşağı (Halkaçayır) köyünün dedelerindendir ve pek çok deyişi derlenmiştir. 1990 yılında ölmüştür."(Alıntı Boğaziçi Gösteri Sanatları Grubu)


***


Sinemilli Ocağı ve Aşireti tarihi, Anadolu’da 12. yüzyıl başlarında boy göstermeye başlamıştır. Geliş yeri olarak İran’ın Hazar Denizi güneydoğusunda bulunan Horasan Vilayetinin Nişabur Kenti yakınlarındaki yaylalar bilinmektedir. Bilindiği kadarıyla Sinemillilerin kurucu Piri, Kürtlerin “Mil” kolundan olan Seyit Sinan (Sîn - Sîno - Sînî Millî) İmam Rıza ile birlikte Horasana göçen akrabalarından ayrılarak bir grup Seyitle birlikte batıya göçedip Xarpet (Harput) yöresine yerleşmiştir. Mezarı halen Elazığ’ın Keban İlçesinin Piran köyündedir ve ziyaret olarak itibar görmektedir. Mezarın bulunduğu Piran (Pirler) köyü. Şimdi dokuz ayrı yerleşim yeri ve üç ya da dört muhtarlıktır. Hoarasan’dan terk edip geldikleri yerdeki Milliyan, Qulluyan, Pulluyan köy isimleri aynen Piran’ın dokuz yerleşim yerinde de vardır ve oradaki isimlerden Miraliyan ve Abbasiyan isimleri bu üç isimle birlikte Elbistan ve Maraş’taki Sinemilli köylerine de taşınmıştır.


"Anadolu kültürü, bu coğrafyada yaşamış olan birçok topluluğun kültürü ile geçmişten günümüze harmanlanarak zenginleşmiştir. Anadolu’ya gelen her yeni toplum, bir önceki toplumun kültüründen etkilenerek, önceki kültürü kendi kültürü içerisinde şekillendirmiştir. Böylelikle Anadolu coğrafyasında bir kültür zenginliği oluşmuştur. Anadolu Aleviliği de bu zenginliğe zenginlik katan temel unsurlardandır. Anadolu Aleviliği kendi içerisinde renkli, canlı, kendine özgü, farklı bir hiyerarşik yapılanması olan bir oluşum sergilemektedir.. Bu hiyerarşik yapı özellikle Alevi ocaklarıyla karşımıza çıkmaktadır. Ocak örgütlenmesi Aleviliğin temel kurumlarındandır. Alevi dedeleri, Türkiye’nin çeşitli yerlerinde bulunan ocaklara bağlıdırlar. Bundan dolayı kendilerine ocakzâde de denilir. Ocakzâde dedelerin Peygamber soyundan geldikleri, yani evlâdı resul oldukları kabul edilir ve bu nedenle “seyyid” adı ile de anılırlar. Anadolu Aleviliğinde ocak, inanç önderleri olarak kabul edilen dedelerin geldiği soy anlamını kazanmıştır. Anadolu Alevileri, “pir" diye adlandırdıkları bir dedeye, bu dedeler de başka bir ocaktaki dedeye bağlıdırlar.  Bağlı olunan ocak mürşit ocağı,  bağlı olan ocak ise Pir ocağı olarak adlandırılır. Alevi ocaklarının dedeleri  böylece birbirlerine silsile şeklinde bağlıdırlar.  En son bağlanılan ocak ise genel görüşe göre  Hacı Bektaşı Veli Ocağı’dır.

Bu durum Anadolu Aleviliğinde “ El ele, el Hakk’a” şeklinde ifade edilmektedir 

 Ocaklar işlevlerine göre Mürşid Ocakları, Pir Ocakları, Rehber Ocakları ve Düşkün Ocakları olarak sınıflandırılmaktadırlar. Alevi ocaklarında kökeni henüz net olarak açıklığa kavuşamamış bir hiyerarşik yapılanma söz konusudur.

Ocaklar Aleviliğin geçmişten günümüze gelmesini sağlayan temel unsurdur. Anadolu
Aleviliği, ocak yapılanması üzerine kurulmuştur. Ocaklara mensup olan Ocakzâde olarak anılan dedeler, Anadolu Aleviliğinde sosyal hiyerarşinin en üst noktasında bulunmaktadırlar. Anadolu Aleviliğinde ocaklar bir imamın soyundan gelerek kutsallık kazanmaktadır. Bunun yanı sıra da ocağın kurucusu olarak kabul edilen keramet sahibi bir ehil kişiden söz edilir. Bu kişi zamanla Baba Mansur, Hacı Kureyş, Seyyid Sabun, Teslim Abdal, Garip Musa, 

 Hıdır Abdal, Derviş Cemal  gibi ocağa adını dahi vermişlerdir. Sinemilli Ocağı da on iki imamdan birine bağlanmakla beraber, keramet gösterdiğine inanılan bir kişi çevresinde oluşmuştur. Ocağın kurucusu olarak kabul edilen ve ocağa adını vermiş olan Sultan Sin keramet ehli bir kişilik olarak  karşımıza çıkmaktadır ve silsile yoluyla ehli beyte dayandırılmaktadır.

 Sinemillli Ocağı, ocaklar hiyerarşik yapılanmasında pir ocağı olarak yer almaktadır. Sinemilli Ocağı’nın Mürşid ocağı da; İmam Zeynel Abidin evlatları olarak kabul edilen Ağuiçen Ocakzâdeleridir. Son yıllarda Anadolu Aleviliğinin belkemiği olarak algılanan ocaklar ile ilgili 
detaylı çalışmalar yapılmaktadır. Ancak çok fazla talip sayısına sahip, pir ocakları arasında yer alan Sinemilli Ocağı ile ilgili detaylı bir çalışma henüz yapılmamıştır.


 Sinemilli Ocağı, geçmişten günümüze tarihe adını yazdırmış pek çok dede, âşık yetiştirmiş bir ocaktır. Ocağa mensup Ocakzâde, ana ve taliplerle ilgili sözlü kültürde yaşayan pek çok anlatı mevcuttur. Sinemilli Ocağı, Aleviliği yaşam tarzı haline getirmiş bir ocaktır. Özellikle ocağın Kahramanmaraş ilindeki merkezi kabul edilen Elbistan ilçesine bağlı Kantarma Mahallesi, geçmişte adeta bir Alevilik okulu olarak algılanmış ve pek çok kişinin uğrak yeri olmuştur. Ocağı önemli kılan bir  diğer özellik de Anadolu Aleviliği bünyesindeki kendine özgülüğüdür. Ocağın kendine özgü bir yapılanması söz konusudur. Sinemilli Ocakzâdeleri, Kahramanmaraş ilinde talipleri kendi aralarında paylaşmışlardır. Ocağın temelde Anadolu Aleviliği ile aynı olmakla beraber kendine özgü bir inanç yapısı ve ritüelleri mevcuttur."(Alıntı)


"Başbakanlık Arşivi belgelerinde yararlanan Cevdet Türkay konuya ilişkin Sinemilli Aşiretinden söz eder. Sinemilli ve sinemil adlarıyla geçen aşretin, Maraş sancağı’nın merkez kazasıyla Elbistan kazasına bağlı birimlerinde yaşadığı ve Ekrad (Kürtler- Arapça Kürt kelimesinin çoğulu Ek> Kul Seyyid) tayfasında yani Kürt olduğu vurgulanır. Maraş eyalet haline geldikten sonrada aşiretin Maraş sancağına ve Elbistan kazası’na bağlı olarak,Yürükan Tayfasından yani konar-göçer olarak yaşadığı bildirir.19.yüzyıla ait( 1849 ve 1871 yıllar arası) Devlet salnamelerinde Celikan, Atmalı ve Kılıçlı aşiretlerin yanı sıra Sinemilli Aşreti’nin, Adana eyaletine bağlı olarak olarak yaşadığı belirtir. Aynı döneme ait salnamelerde bu aşiretlerin bir bölümünün de Halep eyaletine bağlı Maraş livasında yaşadığı kayıt edilmektedir. 
(Kul Seyyid. Com Sinemeliler"kaynak: Mehmet Bayrak)


***

     Söyleşide; İbrahim Sinemilli'nin yaşamı, Kantarma'dan hatıralar, Sinemeli ocağının ve aşiretinin tarihsel süreci, Cemevleri, Halk ozanları  konuları üzerinde duruldu. Yapılan röportaj çok geniş bir çerçevede verimli oldu. Röportaj tarih ve inanç konuları ile sınırlı kalmadı. Aynı zamanda Kürt Alevi toplumunun yapısı ve Av. İbrahim Sinemillioğlu'nun biyografisini de kapsayacak bir röportaj olması münasebeti ile önem kazanacağı inancı ile...

    Belgesel çekimi ve söyleşi Kantarmada Söğütlü çayı üzerinde eski su değirmenin önünde tahta köprünün yakınında salkım söğüt ağaçlarının  altında yapıldı. Ne güzeldi buralarda doğa...


 Maraş’ın Elbistan ilçesi kırsal (Kantarma) Mahallesi’nde bulunan 300 yıllık olduğu tahmin edilen ve atıl durumda olan zamanla yıkılan ve kullanılmayan değirmeni 2015 yılında restore eden İbrahim Kıllı, eş dost ve akrabalardan aldığı eski radyo, televizyon, çanak, çömlek, peynir küpü, eski kilit, sepet, halı, çıra, meşk (yayık) gibi eski yüzlerce eşyayı değirmen müzede sergiliyor.

                                                     Su Değirmeni Müze

  Elbistan Kantarma köyündeki Söğütlü çayı üzerindeki eski bir su değirmeni müze- restorant olarak hizmet veriyor. Izgara çeşitleri ,alabalık ve Köy kahvaltısı ile yaz aylarında hizmet veriyor. 


Dere kenarında kurulu .Söğüt ağaçlarının altında çardaklardan buz gibi suya ayaklarınız değdirerek Sinemelli aşıkların, Mahzuni'nin, türkülerini dinlersiniz. Değirmenin çevresi piknik yapmaya elverişli hale getirilmiş. Harika bu yerde alkol alanlar rahatça demlenirler.  Dev salkım söğütler çaya eğilmiş. Dalların uçları suya değiyor. Nasıl serin bir gölge.. Değirmendere mesire alanında muhteşem bir manzara sizi bekliyor. Suyun rengi, çevresindeki manzara insanı adeta büyülüyor. Zaten hafta sonları adım atacak yer bulunamıyormuş. Bu yüzden ziyaret edecekseniz hafta içi gelmeye çalışın...

Belgesel çekimi sonrası Kantarma Köyü’nde bulunan Değirmen restoranda hep birlikte yenen saç tavanın yanında ikramlar çok güzeldi.   Köy halkına ve restoran sahibi İbrahim Kıllı’ya göstermiş oldukları ilgiden dolayı teşekkür ettik.Köyün her şeyi başka lezzet, başka keyif, köyün has Anadolu insanı başka dost, başka arkadaştı...Şuna inanıyorum, geziler her bakımdan yararlı oluyor. Fırsatlar bulup gezmeli insanlar. Unutulmaz İzlenimler, bilgiler, görgüler kazanılıyor...Okuyarak havada kalan bilgilerim gezince görünce ,sohbet edince gelip kafamdaki yerine iyice yerleşti. 


GEZSEN ANADOLU’YU...

Çocuk şarkısı olarak dillerimizde olan Şiir, şimdi unutulmuş bir şairin, Mehmet Faruk Gürtunca’nındır:

"Sen ne güzel bulursun
Gezsen Anadolu'yu.
Dertlerden kurtulursun
Gezsen Anadolu'yu.

Billur ırmakları var,
Buzdan kaynakları var
Ne hoş insanları var
Gezsen Anadolu'yu."

 demiş şair. Demiş ya! Ne yürekten demiş, ne doğru demiş. Anadolu'm benim. Anadolu güzellikleriyle, insanıyla, biz olmasıyla güzeldir, yüceltilmeye lâyıktır. Gerçekten billur ırmakları, buzdan kaynakları ve hoş toprakları vardır... Bu şiir bizde bir yere bağlı olma heyecanı uyandırır. Anadolu’yu sevmek, Türkiye’yi sevmek sadece bugünü değil, geçmişiyle toprağını ve insanını sevmektir. Ait olma , varlığının farkında olmaktır. Anadolu'm benim. Alevisi - Sünnisi var, Türk'ü, Kürt'ü, Ermeni'si, Süryani'si var. Ferhat ile Şirin’i var, Mahzuni'si, Abdürrahim Karakoç'u var. Türküler, kılamlar , dengbejleri var dağlarında yankılanan.

    Belgesel yönetmeni Prof. Dr. Çiğdem BOZ ve görüntü yönetmeni oğlum Oğuzhan DEMİRTAŞ 
 bu söyleşi sürecinde ardı arkası kesilmeyen sorulara sabırla yanıt veren Avukat İbrahim Sinemillioğlu'na , İbrahim Ethem Eysan dedeye, bize sabahleyin çok güzel serpme kahvaltı hazırlayan İbrahim beyin eşi Hayriye hanıma diğer tüm Sinemilli dostlara; teşekkürler .

    Elbistan’dan ayrılış vakti gelip çatmıştı. Burada birçok dost edinmiştim.Belli günler vardır hayatlarımızda, unutamadığımız günler .Bazen çok üzüldüğümüz bazen de Mutluluk duyduğumuz, önümüzde yeni bir ufkun açıldığı günlerdir bunlar, Av.İbrahim Sinemillioğlu, İbrahim Ethem dede ile tanıştığım gün de benim için böylesi günlerdendir.

          Muhabbet ehline aşk ile...


29 Eylül 2022, Malatya
     Fikri Demirtaş, 







                                        Gücük 
Gücük Konağı




                                   Kantarma Restoran İşletmecisi İbrahim  Kıllı, Değirmen Müze














Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Haceli: Malatya'nın Efsanevi Divanesi

Arguvan'da Lezzetin ve Geleneğin Buluştuğu Gün: Yöresel Yemek Yarışması Coşkusu

Fırat'ın Kıyısında Bir Zaman Yolculuğu: Gerger'in Saklı Köyleri