TÜTÜN KOKUSU

Malatya  Tekel Sigara Fabrikası 
Fotoğraf Alıntı : Burhan Karaduman

TÜTÜN KOKUSU
Sabah güneşi, Çavuşoğlu Mahallesi'ni altın sarısıyla boyarken, Fatma'nın mütevazı evi, geçmişin ağırlığını taşıyan bir sığınak gibi duruyordu. Genç yaşta eşi Hüseyin'i kaybeden Fatma, hayatın zorluklarına göğüs gererek iki çocuğunu büyütüyordu. Ortaokula giden oğlu Orhan, babasının izlerini taşıyan, sessiz ve düşünceli bir çocuktu. Küçük kızı Bahar ise evin güneşi, rengarenk oyuncaklarıyla evin her köşesini aydınlatıyordu. Fatma kocasını kaybettikten sonra ailesine destek olmak için evlere gündelik temizliğe gidiyordu. Şefkat dolu gözleriyle, çocuklarına annelik yapıyordu. Ev, onların acılarını ve sevinçlerini paylaştıkları ortak bir yuva olmuştu. Kapı eşiğindeki eski halı, yılların izlerini taşıyan, kırışmış bir gülümseme gibiydi. Ev, geçmişin anılarını barındıran sessiz bir tanık gibiydi, genç yaşta kaybettiği kocasının ve yaşadığı zorlukların izlerini saklayan.

Gözlerindeki hüzün, içindeki güçlü direnişin bir yansımasıydı. Yorgun bedeni, çamaşır suyu ve sabun kokusunu taşıyordu. Bu kokular, evin her köşesine sinmiş, zamanın izlerini taşıyan eşyalarla birlikte duvarlara, perdelerin kırışık kumaşına kadar yayılmıştı.

Kara kaşlı, iri gözlü Orhan, henüz hayatın karmaşıklıklarıyla tanışmamış, masum bir çocuktu. Zayıf bedeni, içindeki büyük bir enerjiyi barındırıyordu. Sabahın erken saatlerinde, okul çantasını hazırlamak için telaşlanırken, odanın loş ışığında silüeti bir gölge gibi uzanırdı. Babasına olan benzerliği, onu hem mutlu hem de biraz hüzünlendiriyordu. Babasının yokluğunu her ne kadar hissetse de, annesinin şefkatiyle büyüyordu

 Onun masumiyeti, annesinin yüzünde beliren gülümsemeye bir nebze olsun huzur getiriyordu.

Bir gün, temizlik işi için gittiği evde, ortaokulda okuyan oğlunun Türkçe öğretmeni Nurten Hanım'la karşılaştığında, Fatma'nın kalbi hızla atmaya başladı. 

 Oğlunun öğretmeniyle karşı karşıya olmak, onu utangaçlığa sürüklemişti.

 Türkçe öğretmeni Nurten Hanım kırklı yaşlarının olgunluğunu taşıyan  biçimli boyu; ne zayıf, ne şişman vücudu, esmer teni, siyah zeytin gözleriyle odanın her köşesini tararken, koyu kahverengi saçları yürüdükçe  omuzlarında  dalgalanıyordu. Üzerindeki mavi ipek elbise, onun zarafetini vurguluyordu. Masasının üzerinde yığılmış kitaplar ve dağınık notlar arasında kaybolmuş kırmızı bir kalem tutuyordu. Sanki bir bilmecenin çözümünü ararcasına kaşlarını çatmıştı.
 Nurten Hanım'ın sesi, odanın sessizliğini bozduğunda ise adeta yerinden sıçradı. "Fatma Hanım, bir dakika lütfen." dedi öğretmen, yumuşak bir sesle. Fatma, soluğu kesilmiş bir kuş gibi öğretmenin karşısındaki sandalyeye oturdu.Fatma, utangaçlıkla başını eğdi.
Nurten Hanım'ın ağzından çıkan sözcükler, Fatma'nın yüreğine bir balmumu gibi yayıldı. Malatya Tekel Tütün Fabrikası'nda işçi alımı olacağını duyduğunda, gözleri yaşlarla doldu. Yılların yorgunluğunu taşıyan yüzünde bir tebessüm belirdi. Artık gözlerindeki umut ışığı yeniden parlıyordu.

 ( Fotoğraf: Gani Özhan)

Fatma Tütün fabrikasında işe gireli  bir ay olmuştu.
Otuzlu yaşlarında, dul bir kadın. Esmer teni, fabrika koridorlarında koşuştururken bile parlıyordu. Ceylan bakışlı, siyah iri gözleri, temizlik arabasını iterken bile etrafındakilere umut aşılıyordu. Siyah örgülü, uzun saçları eşarbının altında gizliyse de, bazen bir kaç tel yüzüne düşerek, yaşadığı zorluklara rağmen hayat sevgisini ortaya koyuyordu.

Fabrikanın tütün kokusu, Malatya'nın sokaklarına sinmiş, her evin içine yayılmıştı. Gökyüzünden yağan Nisan yağmuru, sokakları yumuşak bir örtü gibi kaplamış, kayısı bahçelerin üzerinde dans eden yaprakları mutlulukla kucaklamıştı. Oğlunu okula gönderiyor , kızını fabrikanın ana okuluna bırakıp fabrikaya keyifle işe gidiyordu.
 
Fabrikaya doğru yola çıkan kalabalık, günün ilk ışıklarıyla birlikte hareketlenmeye başlamıştı. Yollarda, işçilerin hızla ilerleyen adımları, fabrikanın yükselen dumanlarıyla buluşuyordu. Her biri, ailesine bir ekmek daha götürebilmek için sabırsızlanıyordu.

Fabrikada çalışan kadınlar, sabahın erken saatlerinde ev işlerini bitirmek zorundaydılar. En erken kalkar, ev işlerini hızlıca halleder ve işe yetişmek için koşar adımlarla yola düşerlerdi. Fatma'nın siyah başörtüsü, hem geleneksel bir ifade hem de erkeklerin yaklaşmasını engelleyen bir koruyucuydu. 

Kadın işçiler, zarif elbiseleri içinde adeta birer çiçek gibi açılmışlardı. Ancak, bu güzelliklerinin altında yatan zorluklar ve mücadeleler, her birinin gözlerinde belirgin bir iz bırakmıştı.

Fatma, fabrika duvarına asılı dev saate baktığında, geçen zamanın acı gerçeğini yüzüne vurduğunu hissetti. Her bir saat vuruşu, geçen yılların ağırlığını taşıyordu ve Fatma'nın yüreğine bir hüzün çökmüştü. Ancak, içinde bir umut filizleniyordu, çünkü fabrikanın kapıları ona yeni bir başlangıç sunuyordu.

Fabrikanın içi, çalışanların çabalarıyla dolup taşıyordu. Makinelerin ritmik sesleri, işçilere bir neşe ve motivasyon kaynağıydı. 

 Tekel Sigara Fabrikası  Kadın işçiler ( Fotoğraf: Gani Özhan)

Fabrikada, kadın işçiler de erkekler gibi sigara külü renginde iş önlükleri giyerlerdi. İşçiler, parmaklarında ve elbiselerinde tütün kokusuyla çocuklarının ekmek parasını kazanıyordu. Ancak, en kötüsü tütün tozuydu. Fabrikanın toz bölümünde çalışan işçilere beyaz maskeler verilmesine rağmen, çoğu ağızlarına tülbent sarmak zorunda kalıyordu. Ne yazık ki, pek çok genç yaşta astım hastalığına yakalanmıştı ve bazıları hayatını kaybetmişti.

Bu, sadece fabrikayı saran bir tütün kokusu değildi; bu, bütün hayatı saran bir tütün kokusuydu. Başörtülerinden saçlarına, parmaklarına, pazen entarilerinden yatağa, mutfağa, koridora, hatta yemeğe kadar sızan bir tütün kokusuydu.

Fatma, fabrikada işçi olarak çalışırken, ekonomik bağımsızlığın getirdiği özgüvenle dolup taşıyordu. Sendika toplantılarına katılıyor, işçi haklarını savunuyor ve gelecek için umutla doluyordu. Ancak, fabrikanın kapanma kararıyla birlikte bu umutlar da gölgelenmişti.

 Telel Sigara Fabrikası Fotoğraf: Gani Özhan

70 yılık emeğiyle üreten kar eden  Malatya Tekel Sigara Fabrikası'nın özelleştirilme kararı sonrası, fabrikada çalışan işçiler, işyerlerinin kapanmasına karşı direnişe geçti. Özelleştirme sonrası fabrikanın kapanma kararının geri çekilmesine kadar işyerini terk etmeme eylemi başlatan işçiler, fabrikayı terk etmeyeceklerini dile getirdiler. "TEKEL halkındır, satılamaz" yazılı pankartlar taşıyan işçiler, "Malatya uyuma, fabrikana sahip çık" ve "TEKEL işçisi yalnız değildir" sloganlarıyla seslerini duyurmaya çalıştılar.

 Tekel Sigara fabrikası kadın işçi, Fotoğraf: Gani Özhan

Fatma, özelleştirme sürecine ilişkin hüzünlü bir sitemle şunları dile getirdi: “Davullarla, zurnalarla yapılan eylemlere rağmen, Tekel gibi Cumhuriyet'in simgelerinden biri olan fabrikada yeterli direniş oluşmadı. Devlet işletmelerinin özelleştirilmesi kolaylıkla gerçekleştirildi. İşçilerin işten çıkarılmayacakları vaadiyle yapılan bu özelleştirmeler, aslında tam bir neoliberal yağma politikasıydı. Özelleştirilen ve satılan işletmelerin çoğu kapatıldı, makine ve ekipmanları hurdaya çıkarıldı, bina ve arazileri el değiştirdi. Maalesef Malatya halkı, fabrikanın satılmaması için gereken desteği vermedi.”

Fabrikanın duvarındaki saat, yılların tanığıydı ve artık bir anı olmaktan öteye geçemiyordu. Geçmişin izleri, zamanla silinip gitmiş, ancak tütün kokusu hala hafızalarda canlılığını koruyordu.

Fabrikanın kapanmasıyla  birlikte işçiler memurlar başka kurumlara dağıtıldı, tazminatları verilerek  işten çıkartıldı .Binlerce tütün üreticisi köylü de etkilendi. Mağazaların eski canlılığını yitirdiği, sokakların sessizleştiği bir döneme tanıklık eden Malatya, bir dönemin sonunu yaşamaktaydı.

Fatma, yorgun adımlarla Cadde AVM'ye doğru ilerlerken, geride bıraktığı anılarla dolu bir yaşamın izlerini taşıyordu. Ancak, umutsuzluğa kapılmak yerine, geleceğe umutla bakıyor ve geçmişin hatıralarını yaşatmanın önemini kavrıyordu.

Cadde AVM'nin modern yapısı, eski Tekel Fabrikası'nın yerini alarak mahalleye yeni bir soluk getirmişti. Ancak, bu değişimin getirdiği modernlik, Fatma için geçmişin izlerini silmekten çok uzaktı.

Fatma'nın yorgun adımları, eski ermeni mahallesi , Salköprü, Çavuşoğlu Mahallesi'nin sessiz sokaklarında yankılanıyordu. 

Yol boyunca  Samanoğlu Camisinin ,  Ermeni Taşhoran (Surp Yerrortutyun) Kilisesi'nin çökmüş kubbesinin altından geçerken, Fatma'nın gözleri hüzünle doldu. Kilisenin enkazı, geçmişin yıkıntılarına birer tanık gibi duruyordu. Sabah güneşinin kızıl ışıkları, caminin minaresini, viraneye dönmüş kilisenin enkazını aydınlatırken, Fatma'nın soluk yüzlü ve yorgun hali, içindeki derin hüzünü daha da belirgin hale getiriyordu.

Cadde AVM'ye vardığında, tabelası İngilizce yazılı bir kafeteryada temizlik işçisi olarak çalışmaya başladı. Masaları silmek, izmaritleri süpürmek gibi basit işlerle uğraşırken, fabrika günlerinin anıları zihnine doluşmaya başladı. Tütün kokusu, hala her yerde dolaşıyordu ve geçmişin hatıraları, Fatma'nın iç dünyasında derin izler bırakıyordu.

Kafeteryanın bir köşesinde dinlenirken, masada unutulmuş bir karanfili fark etti. Tütün kokusu burnuna dolarken, 1 Mayıs bayramlarının coşkusunu ve fabrikanın seslerini yeniden hissetti. Gözyaşları, yanaklarına ince bir iz bırakarak aktı, ancak bu gözyaşları geçmişin acı hatıralarına bir veda değil, bir selam gibiydi.

Titreyen elleriyle Çelikan tütününden bir sigara sardı ve çakmağı çıkarıp sigarasını yaktı. Derin bir nefes alırken, ciğerlerini dolduran dumana karışan düşüncelerini şu sözlerle ifade etti: "Bu topraklar, bir tütün cenneti... İşçi arkadaşlarım Hekimhan'lı Bekir'e, Arguvan'lı Suna'ya, isimsiz işçilere ve binlerce tütün emekçisine selam olsun."diye mırıldandı.

Kafeterya, Alpay'ın unutulmaz şarkısıyla dolup taştı. "Fabrikada tütün sarar, sanki kendi içer gibi..." şarkı sözleriyle birlikte, geçmişin acı hatıraları ve umutları zihninde yeniden canlandı. Ancak, bu hatıralar artık sadece Fatma'nın değil, Malatya'nın da bir parçasıydı.



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Malatya'nın Ermeni Terzilerin Unutulmaz Anıları

HEKİMHAN- ULUGÜNEY İSTASYONU VAGON OKUL

AĞ TOPRAK ; BİR HEKİMHAN ÖYKÜSÜ