Zamanda Bir Yolculuk: Sakarya Şeyh Muslihiddin Camii’ne Doğru

Şeyh Muslihiddin Camii

Malatya'dan Sakarya Üniversitesi Hendek Eğitim Fakültesi Türkçe Bölümü'nde öğretim görevlisi olan kızıma geleli bir haftayı geçmişti. Kızımla okuluna birlikte gittiğimiz bir gündü. Kızımla  aynı bölümde benim de arkadaşım olan Doçent Mehmet Özdemir ile sohbet ederken, "Fikri hocam, madem buraya kadar geldiniz, Sakarya Kaynarca'da tarihi ahşap Şeyh Muslihiddin Camii var, onu da gezip hakkında bir şeyler yazsanız ne güzel olur," dedi. Bu öneri, gezi rotamı şekillendiren ilk kıvılcım olmuştu.
***
10 Ocak 2025  Güneş, Sakarya’nın dingin sabahında yeni bir günü müjdelerken, eski dostum Sakaryada ikamet eden emekli sınıf öğretmeni Maksut Doğan ile birlikte yola koyulduk. O, Malatya Akçadağ Öğretmen Okulu’ndan hemşerim, yılların eskitemediği yol arkadaşım. Rotamız şehir merkezine uzaklığı 34 kilometre, 
 Kaynarca’nın dört kilometre yukarısında, Topcular Mahallesi'nde bulunan  zamana direnen tarihi Şeyh Muslihiddin Camii idi. Yol boyunca uzanan manzara öylesine büyüleyiciydi ki, bitmesini istemediğimiz bir yolculuğa çıkmıştık sanki. Yemyeşil tepeler, vadilere yayılan sis ve toprağın kokusu, bize bir masalın içinde ilerliyormuşuz hissi veriyordu.
Maksut Doğan, Fikri Demirtaş 

Nihayet, camiye vardığımızda bizi tarih ve doğanın iç içe geçtiği büyüleyici bir manzara karşıladı. Cami, eski mezar taşları ve onları sarmalayan çiçeklerle çevriliydi. Zamana meydan okuyan kuru ağaçlar ve restore edilmiş yapının yanında dimdik yükselen yemyeşil çınarlar, buranın sadece bir ibadethane değil, aynı zamanda bir hatıralar diyarı olduğunu fısıldıyordu.
Caminin Tarihçesi yazılı güneşten solmuş okunamayan  panosu

Girişte yer alan tanıtım levhası, yılların ve güneşin etkisiyle solmuştu, yazılar neredeyse okunmaz hale gelmişti. Neyse ki, caminin genç imamı İbrahim Cennet bize eşlik etti ve bu tarihi yapının geçmişini anlatırken adeta zamanın kapılarını araladı.

Şeyh Muslihiddin Camii’nin Tarihi
Bu eşsiz yapı, Osmanlı’nın ihtişamlı dönemlerinden bir miras olarak günümüze ulaşmış durumda. Fatih Sultan Mehmet’in mimarlarından biri olduğu söylenen Ahi teşkilatından Şeyh Muslihiddin tarafından XIV. yüzyılda yapılmıştır. Şeyh Muslihiddin Camisi yapı olarak , Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi, 1767  numaralı defterde yer alan H. 902 ( M. 1486 )tarihli vakfiyede, Hacı Kıssahan  namı ile şöhrtet bulan Muslihiddin Mustafa Bin Cüneyd tarafından yapıldığı, vakfiyede bahsedilen yapılardan biri olduğu anlaşılmaktadır. Cami, Osmanlı ve Selçuklu ahşap işçiliğinin en nadide örneklerinden biri olarak kabul ediliyor. Çantı tekniğiyle yapılan camide metal çivi kullanılmamış, bunun yerine iç içe geçirilen ahşaplar ve tahta çivilerle sağlam bir yapı oluşturulmuş.
 Bu teknik, dönemin mimari bilgisini ve ustalığını gözler önüne seriyor.
Çantı ya da çandı, ev duvarı örmek için kullanılmak üzere biçilmiş odunlarla ve çivi çakılmadan yapılan ev çeşididir.

Caminin vakfiye kayıtlarına göre, burası sadece bir ibadethane değil, aynı zamanda bir zaviye olarak da kullanılmış. Ahilik geleneğiyle inşa edilen yapı, geçmişte dervişlerin, ilim erbaplarının ve yolcuların konakladığı bir merkez olmuş. Bugün caminin etrafında bulunan tarihi mezarlar, burada yaşamış olan alimlerin, yöneticilerin ve toplum önderlerinin izlerini taşıyor.

Cami, zaman içinde birçok deprem görmüş ve hasar almış. H.1236 (1820) tarihinde Kaymaslı  Mehmed Ağa'nın  cami için yaptırdığı çeşmenin kitabesindeki bilgi, XIX. yüzyılın ilk çeyreğinde tamir edildiği anlaşılmaktadır. Ancak en büyük restorasyonu 2010 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından yapılmış. Eski ahşapların büyük bir kısmı korunarak yenilenen cami, bugün hâlâ ibadete açık ve bölge halkı tarafından büyük bir sevgiyle sahiplenilmiş durumda. Aynı zamanda tarihi caminin arka kısmında yola yakın  1990'lı yıllarda aynı isimde  yeni bir cami yapılmasına rağmen  cemaat az olduğundan  halk ibadetlerinin büyük bir kısmını tarihi camide yapıyor. Cemaat çok kalabalık olunca yeni  camide ibadete açılıyormuş.

Mimari Özellikleri ve Sanatsal Dokunuşlar
Caminin mimarisi, Osmanlı ve Selçuklu estetiğinin ahşap sanatıyla birleştiği zarif bir kompozisyon sunuyor. Ampir tarzı süslemelerle bezenmiş kirişleri, iç mekânı saran doğal ahşap dokusu, sıcak ve samimi bir atmosfer yaratıyor. Kadınlar mahfili U şeklinde tasarlanmış ve cami genel olarak dikdörtgen planlı inşa edilmiş. Ön cephede ve sağ cephede olmak üzere iki kapısı bulunuyor. Taş temel üzerine oturtulan ahşap yapı, içten ve dıştan tamamen doğal ahşap kaplamayla korunmuş. Cami eski bir tarihi mezarlığın içinde bulunmaktadır. 

Tarihi Müslihiddin Camii’nin çatısı, oluklu kırmızı kiremitlerle kaplanmış, zamana meydan okuyan bir taç gibi yükseliyordu. Güneşin altında parlayan bu kiremitler, adeta bir gelincik tarlası misali göz alıcı bir renkle köyün siluetine karışıyordu. Her biri özenle dizilmiş oluklu kiremitler, yıllara, yağmura ve rüzgâra direnerek bu kutsal mekânın koruyucu zırhı olmuştu. Rüzgâr estiğinde çatının üzerinden geçen melodi, geçmişin fısıltıları gibi yankılanıyor, caminin ruhunu gökyüzüne taşıyordu.
 Camii haziresinde, geçmişin izlerini taşıyan zarif bir ahşap şadırvan yükseliyor. Kırmızı oluk tuğlalarla örtülü çatısının altında, mermer kaide üzerinde beş ahşap sütunların arasında, güneşin ışığında parlayan sarı musluklardan billur gibi su akıyor. Ellerini ve yüzlerini bu berrak suyla yıkayan müminler, abdest alırken hem bedenlerini hem de ruhlarını arındırıyor. Altıgen mermer havuzlu şadırvandan yükselen suyun huzur veren sesi, caminin manevi atmosferine karışıyor ve ibadete hazırlanan yürekleri sükûnete davet ediyor.
Caminin iç mekânına girdiğimizde, düz tavanın geniş bir alanı kapladığını ve balkon kısmının da oldukça geniş tutulduğunu fark ettik. Eskiden bir dershane olarak da kullanılan caminin hücrelerinde, öğrencilerin ilimle meşgul olduğu günleri düşündükçe, geçmişin yankıları kulaklarımızda çınlıyordu.

Tarihi Müslihiddin Camii'nin minaresinden yükselen ezan, köyün semalarında yankılanırken, zaman adeta duruyordu. O kadim ses, taş duvarlara, eski mezar taşlarına ve rüzgârın hüzünle okşadığı ağaçlara usulca dokunuyordu. Günün son ışıklarıyla birlikte yükselen bu çağrı, geçmişin izlerini taşıyan topraklarda bir kez daha yankılanıyor, dualarla yoğrulmuş bu kutsal mekânın ruhunu sarıyordu. Her notasında derin bir huzur, her kıvrımında yılların hatırası vardı. Köy, ezanın ahenginde bir başka güzelliğe bürünüyor, gökyüzü bu kutlu sesle birlikte daha da genişliyordu.

Cami etrafında mezarlık (hazire) ,tarla ve dere bulunan bir arazi üzerinde yer almaktadır . cami  tarihi bir mezarlığın içinde yer aldığından, geçmişle günümüz arasındaki bağı daha güçlü hissediyorsunuz. Burada atılan her adım, sizi asırlar öncesine götürüyor.

Tarihin İçinde Bir An
Caminin taş avlusunda bir süre oturup, buranın huzur veren atmosferini içimize çektik. Kuş sesleri, rüzgârın ahşap yüzeylere dokunuşu ve mezar taşlarına tutunan sarmaşıklar, zamanın sessiz ama güçlü tanıklarıydı.

Dualarımızı ettikten sonra dönüş yoluna koyulduk. Arkada bıraktığımız sadece bir cami değildi; geçmişin mirasını, ahşaba kazınmış ustalığı ve burada yaşamış insanların hatıralarını da yanımızda götürdük.

Şeyh Muslihiddin Camii, sadece bir ibadethane değil; bir zaman tüneli, bir kültürel miras ve unutulmaması gereken bir hazineydi. Yolculuğumuz bitmişti belki ama buraya dair hatıralar, hafızamızda yaşamaya devam edecekti.

fikridemirtas44.blogspot.com
Fotoğraf Galerisi:

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Malatya'nın Ermeni Terzilerin Unutulmaz Anıları

Haceli: Malatya'nın Efsanevi Divanesi

HEKİMHAN- ULUGÜNEY İSTASYONU VAGON OKUL