Arguvan Morhamam Mahallesinde Abdal Musa Birlik Lokması
Hüseyin Şahin Dede Lokma duası verirken
Sabahın ilk ışıklarıyla Hüseyin Şahinle birlikte arabamla yola koyulduk. Malatya’nın dondurucu soğuğunu geride bırakıp, Arguvan Arapgir yolu üzerinde 720 rakımlı Karakaya Baraj Gölü’nün kıyısındaki Morhamam’a doğru ilerlerken, içimde bir heyecan, bir özlem vardı.
Malatya-Sivas karayolundan Morhamam'a doğru yol alırken, Muşar Dağı'nın zirvesinde yükselen kadim yapı, Mor Ahron Manastırı, adeta bir radar gibi bizi gözetliyor, yolculuğumuz boyunca bakışlarını üzerimizden ayırmıyordu.
Karakaya Barajı'nın sularının kıyısında, Elazığ'ın Baskil ilçesinde yer alan Muşar Dağı, göğe doğru yükselen heybetli bir kütle olarak karşımıza çıkıyor. Bu dağın en yüksek noktasında, karların arasında bir inci gibi parlayan, asırlara meydan okuyan "Süryani inanç yapısı manastır olarak Aziz Mor Ahron tarafından 372 yılında inşa edilmiştir.
Dünyaca ünlü teolog, felsefeci Ab-ul Faraç'ın bir çok eserini burada kaleme aldığı bilinmektedir.
Ab-ul Faraç, manastırda kaldığı dönemlerde Selçuklu hanedanı Alaeddin Key-Kubat'ın da Muşar dağı Manastır yakınında bulunan Masara zindanlarında yattığını belirtmiştir."
Kadim Süryani Aziz Mor Ahron Manastırı, sadece coğrafi bir güzellik değil, aynı zamanda tarihi ve kültürel bir miras.
Muşar dağı ve Kadim Süryani Mor Ahron Manastırı
Köye vardığımızda ise şaşırtıcı bir manzara bizi karşıladı. Sanki kış, bu köyü es geçmişti. Ne kar vardı ne de buz; hava baharı andırıyordu. Bu ılık esinti, içimi umutla doldurmuştu. Köy, sanki bizi kucaklamak için hazırlanmıştı.
Celal Abbas Ziyareti’nin avlusuna adım attığımızda, hummalı bir hazırlık vardı. Üç büyük bakır kazan, biri dışarıda, diğer ikisi ziyaretin mutfağında, odun ateşinde kaynıyordu. Kazanlarda, etli bulgur pilavından oluşan lokmalar pişiyordu. Köyün kadınları, başörtüleriyle, ağarmış saçlarının belikleri omuzlarına dökülmüş, kepçelerle kazanları karıştırıyor, odun ateşini harlıyorlardı. Kazanlardan yükselen buhar, ateşin dumanıyla birleşince, ortaya mistik bir manzara çıkmıştı. Sanki zaman durmuş, geçmiş ve gelecek bir araya gelmişti. O an, her şey o kadar doğal, o kadar samimiydi ki, insanın içini bir sıcaklık kaplıyordu.
Köyden ve şehirden gelen Morhamamlı canlar, kadın erkek demeden, ağaçların altında kış güneşine yönelmiş, sohbet ediyorlardı. Kızılbaş Alevilerin inançları gereği yapılan bu lokma, sadece bir yemek değil, bir paylaşım, bir dayanışma ve bir birlik sembolüydü. Canlar, ellerinde tencereler, kovalar, saklama kaplarıyla gelmişlerdi. Lokmanın bereketini evlerine götürmek, paylaşımın güzelliğini yaşamak istiyorlardı. Bu, lokmanın sadece mideye değil, ruha da hitap ettiğini gösteriyordu.
Lokma duası, Avuçan Ocağı’ndan Hüseyin Şahin tarafından, katılan canlardan rızalık alındıktan sonra, anadilimiz olan Türkçeyle yapıldı.
"Bismişah,
Abdal Musa Birlik lokmasında bir araya gelenleri Hakk saklasın, korusun ve gözetsin.
Hak-Muhammed-Ya Ali... Lokmalar artsın eksilmesin, taşsın dökülmesin. Yiyenlere nur-u iman ola. Hastalar şifa bula. Borçlulara eda vere. Yolda kalanlara, darda kalanlara Hakk yardım eylesin.
Hakk beklesin, saklasın, gözetsin inşallah...
Bu lokmada emeği geçenlerden, lokmada maddi ve manevi katkıda bulunanlardan Hakk razı olsun. Hakk birliğimizi bozmasın.
Hak-Muhammed-Ali, Pirimiz Hünkar Hacı Bektaş Veli, Abdal Musa Sultan kurbanlarımızı kabul eyleye. Ziyan keder vermeye. Dilde dileklerimizi, gönülde muratlarımızı ihsan eyleye. Gerçeğe hü..."
Canlar, lokma duası okunurken huşu içinde, sesli olarak "Allah, Allah" diye katıldılar.
O dua, hepimizin kalplerini birleştirdi. Umutlarımız, dualarımız, gökyüzüne yükseldi. O an, herkesin yüreği aynı ritimde atıyordu. Lokmanın paylaşılması, sadece bir yemek ikramı değil, bir inanç, bir sevgi ve bir birlik meselesiydi.
Gezgin bir öğretmen olarak, bu anlamlı ziyaretin, lokma pişirme anlarının ve paylaşımın fotoğraflarını çektim. Bu fotoğraflar, sadece bir anı değil, bir kültürel mirası, bir dayanışma örneğini ve bir birlik ruhunu yansıtıyordu. O gün, unutulmaz bir gün olarak hafızama kazındı. Çocukluğumun anıları, ve Alevi yolu, inancı felsefesi kültürel zenginliğimiz, o lokma sofrasında yeniden canlandı.
Abdal Musa Lokması Geleneği: Geçmişten Günümüze Bir İmece Örneği
Abdal Musa lokması etkinliğinde, Hüseyin Şahin dede ile yaptığım sohbette, bu kadim geleneğin geçmişten günümüze nasıl evrildiğine tanıklık ettim. Dede, köyde yapılan lokmaların hikayesini şöyle anlattı:
"
Abdal Musa Alevi geleneğinin önde gelen büyüklerinden olup, dergahı Antalya’nın Elmalı ilçesi Tekke köyündedir. Alevi köylerinde yüzyıllardır uygulanan ve günümüzde kentlerdeki cemevlerine taşınan bir diğer gelenek de Abdal Musa Kurbanı/Cemi veya Birlik Kurbanı/Cemi olarak adlandırılmaktadır.
Yılda bir kez kış aylarında düzenlenmektedir.
Eskiden köyümüz kalabalık bir nüfusa sahipti.
Abdal Musa Lokması için köyün ileri gelenleri toplanır ve zamanını belirlerler. Bundan sonra gençler görevlendirilir. Bu gençlerin görevi lokma öncesi hazırlıkları yapmaktır. Bu hazırlıklar lokma zamanının topluma iletilmesi, gerekli para veya yiyeceklerin toplanması, kurban ve lokma hazırlıklarının yapılması şeklinde özetlenebilir. Bu tür ibadetlere maddi-manevi katılım bir Alevi için büyük önem taşıdığından herkes var gücüyle Abdal Musa Kurbanı’na katkıda bulunur.
Kurbanlar kesilerek kazanlarda etli pilav pişirilir. Lokma hazır olunca paylaşmadan önce
Dede dua verir:
Lokma hazırlığı birinci gün, görevli gençler köydeki tüm evleri dolaşarak 'Abdal Musa için lokma topluyoruz' derlerdi. Her ev, bu hayırlı işe odun, buğday, bulgur gibi malzemelerle katkıda bulunurdu. Toplanan bu malzemeler, en yakın şehir veya ilçeye götürülerek satılırdı. Elde edilen gelirle, kurbanlık bir koç veya büyükbaş hayvan alınırdı. Kurban kesildikten sonra, köy halkı imece usulüyle lokma pişirmek için hazırlıklara başlardı. Bu sırada, kurbanın sakatatları açık artırma usulüyle satışa sunulurdu. En yüksek teklifi veren kişi, sakatatları almaya hak kazanırdı. O kişiye, 'Hakk dergahına yazılsın' diye dua edilirdi. İkinci gün, yapılacak lokma için her evden bulgur ve tereyağı getirilirdi. Lokma pişirme işini özellikle köyün kadınları üstlenirdi. Dede, lokma duasını yaptıktan sonra, lokma tüm canlara eşit olarak paylaştırılırdı."
"Ne yazık ki, günümüzde köylerden şehirlere yapılan göçler nedeniyle, lokma için malzeme toplama geleneği neredeyse sona erdi. Ancak, bu güzel geleneği yaşatmak için yeni bir çözüm bulduk. Artık, canlarımız ister köyde olsun ister gurbette, lokmaya maddi katkıda bulunabiliyorlar. Böylece, hem köyümüzdeki hem de gurbetteki canlarımız, bu hayırlı geleneğin sürdürülmesine destek oluyorlar."
Hüseyin Şahin dedenin anlattıkları, Abdal Musa lokması geleneğinin sadece bir yemek etkinliği olmadığını, aynı zamanda bir dayanışma, paylaşma ve imece geleneği olduğunu gözler önüne seriyor. Geçmişte köy halkının birlik ve beraberlik içinde gerçekleştirdiği bu etkinlik, günümüzde de farklı bir şekilde olsa da yaşatılmaya devam ediyor.
Morhamam köyü sakinlerinin Abdal Musa Birlik Lokmaları, Hak katında kabul olsun. Maddi ve manevi emeği geçen herkese gönülden teşekkür ederim. Bu tür etkinliklerin, birlik ve beraberliğimizi güçlendirmesini, kültürümüzü yaşatmasını ve gelecek nesillere aktarmasını dilerim. Lokma geleneği, sadece bir yemek değil, bir inanç, bir sevgi ve bir birlik meselesidir. Bu geleneğin unutulmaması, her zaman yaşatılması dileğiyle…
Fotoğraf Galerisi:
Yorumlar
Yorum Gönder