Hekimhan Semalarında Bir Destan: Göçmen Kuşlar ve İnsanlığın Sınavı
Fotoğraf: Vedat Soğukpınar
#amanavcıvurmabeni
Güneşin altında ışıldayan Hekimhan semaları, her sonbaharda kanatlarında binlerce hikâye taşıyan misafirlerle süslenir. Avrupa’nın serin ovalarından kalkıp Afrika’nın sıcak topraklarına uzanan bu kadim göç yolculuğunda, Türkiye iki büyük rotanın kesiştiği kutsal bir köprüdür. İstanbul ve Çanakkale’nin rüzgârlı boğazlarından süzülen, Malatya’nın uçsuz bucaksız göğüne yayılan kuşlar, Rusya’nın buzlu tundralarından Artvin’in yeşil yamaçlarına, oradan da Hatay’ın sıcak nefesine uzanan bir şiiri tamamlar adeta. Marttan mayısa, ağustostan ekime; gökyüzü kanat vuruşlarıyla çizilen binlerce hattan örülür.
Fakat bu yolculuk, bir çırpıda tamamlanmaz. Tıpkı kervanların çölde vahaları soluklanması gibi, göçmen kuşlar da Hekimhan’ın sulak vadilerinde, Kuruçayda, Güzelyurt'ta ceviz, meşe ve kavak gibi ağaçlarının gölgesinde mola verir. İşte tam da burada, insanlığın vicdanına düşen bir leke belirir:
"Hekimhan yöresinde halk arasında 'gazel kuşu' olarak bilinen göçmen kuşların türü üzerine yaptığımız telefon görüşmesinde, Biyoloji Öğretmeni ve Kuş Fotoğrafçısı Mustafa Çoban önemli açıklamalarda bulundu.
Çoban, bu kuşların ak kuyruklu kartal olma ihtimalinin çok düşük olduğunu belirtti. Gözlemlenen kuşların, daha ziyade arı şahini veya yılan kartalı olabileceğini düşündüğünü ifade etti. Ayrıca, büyük ve küçük orman kartallarının da sonbahar aylarında bölgeden alçak irtifada geçiş yaptıklarını ve bu nedenle gözlemlenmiş olabileceklerini dile getirdi.
Kesin tür teşhisi için ise, 'gazel kuşu' olarak adlandırılan kuşun yakın çekim bir fotoğrafının çekilmesi gerektiğini vurguladı. Böyle bir fotoğrafın, türün net bir şekilde belirlenmesini sağlayacağını söyledi."
Yöre halkının gazel kuşu “konuk” diye selamladığı bu kanatlı yolcuların göç zamanı bazıları için bir hedef tahtasına dönüşür. Gecenin karanlığı puslu nişangâhları örterken, tüfekler yorgun bedenleri avlamak için tetikte bekler. Oysa dallara çöken her kuş, Afrika’ya ulaşma umuduyla titreyen bir yürektir. Vurulduğunda ise yalnızca bir can değil, doğanın sessiz dilinde kopan bir düğüm düşer yere…
Uzun göçleri sırasında konakladıkları, beslendikleri ekosistemlerin hızlı bir biçimde ve büyük ölçeklerde yok ve tahrip olmasının yanı sıra yasadışı avcılık da bu kuşlara yönelik ciddi bir tehdit ülkemizde.
Göçmen kuşların isimleri nelerdir?
Göç eden kuşlara bakacak olursak başta leylek ve kırlangıçlar gelir. Bu kuşların yanı sıra pelikan, gök güvercini, yaban kazları, yaban ördeği gibi kuşlarda göç eder. Yırtıcı kuşlardan ise atmaca, kartal ve doğan göç eden kuşlar arasındadır.
Guguk, kara sagan, telli turna, kırlangıç ve kelaynak kuşları da Anadolu'da yaşayan ancak göç eden kuşlardandır.
Kuşların göç ettiklerini V halinde uçmalarından anlayabiliriz. Eğer gökyüzünde V şekli oluşturarak uçan kuşlar varsa göç halindedir demektir.
Gökyüzünün Semahı ve Yere Düşen Kanatlar
Hekimhan’da göç mevsimi, göğün karnında dans eden bir görkeme tanıklık etmektir. Göçmen kuşlar , Zurbahan Dağı’nın heybetini selamlayıp Yüce Kaya’nın eteklerinde, Selçuklu dönemi tarihi Taş Hanın üstünde geniş halkalar çizerek alçalır. Helezonik bir semaha dururlar adeta; kanatlarındaki ritim, yaprakların hışırtısına karışır. Bir an gelir, gökyüzünden yere çakan şimşekler misali ulu ağaçların dallarına üşüşürler. Çatırtılar, cıvıltılar, kanat sesleri… Sanki doğa, bu buluşmayı kutlamak için bir senfoni çalar. Ne yazık ki bu şiir, bazılarının gözünde bir “av şöleni”ne dönüşür. Eti helal bile olmayan, hatta kötü koktuğu söylenen bu kuşları vurmak, yalnızca bir cana kıymak değil; ekosistemin binlerce yıllık dengesini hiçe saymaktır. Çünkü her yırtıcı kuş, tarım zararlılarını kontrol eden bir denge unsuru; her göçmen, tohumların sınır tanımayan taşıyıcısıdır.
Hangi İnanç, Hangi Töre Kabul Eder Bunu?
“Konuk”un kutsal sayıldığı bu topraklarda, hangi gelenek misafire kurşun sıkmayı meşru görür? Düşen her kuş, insanlığın ortak vicdanında açılan bir yaradır. Ceza yasaları bunu “100 bin TL’lik bir kabahat” olarak tanımlasa da gerçek bedel, nesiller boyu sürecek bir ekolojik yıkımdır. Hekimhan’ın hoşgörülü insanları, artık bu karanlık tabloya dur demeli. 177’yi arayıp ihbarda bulunmak, sadece bir vatandaşlık görevi değil; yeryüzüne karşı insanlık borcudur.
Bir Umut Projesi: Göçü Sanata Dönüştürmek
Fotoğraf: Vedat Soğukpınar
Peki ya çaresiz miyiz? Elbette hayır! Hekimhan, bu acımasız tabloyu tersine çevirecek bir kültür seferberliği başlatabilir. Nasıl mı? İşte bir hayal: Tarihi Taşhanda bir dizi sosyal kültürel etkinlik yaparak...
- Kuşların Semahı Fotoğraf Kampı:
Göç haftasında, Kervansaray’ın tarihî duvarları kuş fotoğraflarıyla ışıldar. Ülkemizin dört bir yanından gelen fotoğrafçılar, Göçmen kuşların dansını ölümsüzleştirir.
- Kuşlar konulu Sinevizyon gösterisi Fotoğraf sunumu yapılır.
- Eflatun Cem Güney’in Masallarıyla Buluşma:
Fotoğraf: Vedat Soğukpınar
Çocuklar, ninelerinden dinledikleri masalları bu kez gökyüzündeki misafirler için anlatır. “Bir varmış bir yokmuş, göğün sultanı kartallar…”
- Şiirle Kanat Çırpmak:
Dallarda titreşen her cıvıltı, mısralara dökülür. Tarihi Taş Handa okunan her dize, bir farkındalık tohumu eker.
Son Söz: Yeryüzü Hepimizin!
Çocuklara öğretelim: Bir kuşu sevmek, özgürlüğü sevmektir. Tıpkı haysiyetle yaşayan insanlar gibi, onlar da altın kafeslerde değil; rüzgârın kucağında yaşamalı. Hekimhan’ın göğü, Göç kuşlarının kanatlarıyla ışıldasın. Unutmayalım: Doğa, ancak tüm canlılar özgürce var olduğunda güzeldir. Gelin, bu göç mevsiminde ellerimizi tetiklerde değil, umutla gökyüzüne uzatalım…
GÖÇÜN KIRMIZI İPLİĞİ
Hekimhan soluğunu tutmuş
bir kartalın kanadında asılı
Zurbahan’ın göğe çizdiği yara
Yücekaya’nın mor sırtında kanıyor
Ve rüzgâr
bir göç yolcusunun son nefesiyle titriyor
Ayak izleri kırık kanatların mateminde
bulutlara yazılmış bir mektup gibiler
Her tüy düşüşü
toprağa gömüyor binlerce yıllık bir sırrı
Geceleri yıldızların dilinde
soruyorlar:
"Hangi sınır insan eder bizi?
Hangi gökyüzü sahiplenir kanat çırpışımızı?"
Bir kurşun yalımı
göçün ezgisini bölüyor tam da
göğün maviliğine düğümlendiği yerde
Bir kanat kırılışını anlatıyor
dağların yankısı
Tuzla buz oluyor özgürlük semahı
bir düş
bulutların ıslak koynuna düşüyor
Toprak
kanla yoğrulmuş tüyleri
bir ana şefkatiyle örtüyor
Kavaklar
hüznü dallarında sallıyor
Her yaprak düşüşü
bir ağıt
kırık bir ilahi
Ah!
Bırakın
sınırları yırtıp geçsin kanat sesleri
Bulutların süt beyaz kefenine
sarılsın yaralı gökyüzü
Bırakın
her çırpınış
bir nehir olsun
dağların kalbine işleyen
Çünkü bilir
Yücekaya’nın gözyaşları:
Göğe saplanan her kurşun
insanlığımızdan
koparıyor bir parçayı...
Fikri Demirtaş
Malatya, 14 Mart 2025
Yorumlar
Yorum Gönder