Kayıtlar

Mayıs, 2025 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

A. Kadir Paksoy'un kaleminden Darende - Malatya gezisi

Resim
26 Mayıs 2025, Cuma, 15.00 İçimde yazma isteği artık kalmadı gibi. Kendimi artık yeryüzünde yapacağını yapmış, ununu elemiş, eleğini asmış biri gibi duyumsuyor, her an ölümün kapımı çalacağını varsayarak, nereye gömülmeliyim, yapıtlarımın ve kitaplığımın yitip gitmemesi için ne yapmalıyım diye düşünüp duruyorum… Bu düşünceyle beş gün önce Darende’ye gittim. Doğduğum evi, dedemin adıyla (Namık Paksoy ya da Namık Bey Konağı) anılan konağın ne halde olduğunu göreyim dedim. Konakta kalacak durum yoktu, Darende Öğretmenevinde üç günlük yer ayırttım ama ancak bir gün kalıp çaresizlik ve düşkırıklığı ile Ankara’ya döndüm. Darende’ye gitmeden önceki günlüğümde Ankara’daki Darende İlçesi Yardımlaşma ve Kültür Derneğindeki imza ve söyleşimin çok iyi geçtiğini, hemşerilerimin ilgisinin beni duygulandırdığını yazmıştım. Darende’deki ilgi öyle olmadı. Darende’ye gitmeden önce Darende Beni Unutma şiir kitabımı Belediye Başkanı’na (Alican Bozkurt) göndermiştim, ama sayın başkandan telefon...

Gamzenin Şafağı

Resim
Gamzenin Şafağı Toprak aldı benden en sevdiğim gülü, Sardı bağrına, tenine toprağın ipeği değdi. Şimdi bu dikenli dünyada, her adım bir yara, Yüreğim kanıyor, dinmeyen bir sızı. Baharın ilk fısıltısı, seher yeliyle usulca, Yaralı kalbimin kırık tellerine değdi – Sessizce güller açtı kanayan toprağımızda. Şafak, alaca karanlığı yırtarken bir nefeste, Barguzu'da bülbüller senin adını haykırır durur. Her çığlık, rüzgâra asılı, bir duaya dönüşür: "Sen... Ey en derin sızım, ey en büyük arzum, sen!" Gel ey yâr, sultanım, ey içimdeki kor ateşim, Sümbül saçların geceye yayılsın, ışık saçsın. Bir nefes olup süzül bahçeme, can ver toprağıma, Kaşının hilalinde huzur bulayım, Gözlerinin denizinde boğulayım, Aşkınla kavrulayım, küllerimden yeniden dirileyim. Bu bahar, tazeliğini sunarken cömertçe toprağa, Nisan yağmurları yıkasın paslı ruhumuzu, arındırsın. Binbir çiçek boy verdi her yerde, renk renk, mis kokulu, Lâkin ben sadece "senin" kokuna tutuldum, başka hi...

Anadolu'nun Can Damarı: Köy Okullarının Sessiz Çığlığı ve Diriliş Umudu

Resim
Hekimhan Güzelyurt İlkokulu  Anadolu'nun Can Damarı: Köy Okullarının Sessiz Çığlığı ve Diriliş Umudu  Türk Milli Eğitimin Genel amacı, Türk milletinin bütün fertlerini" hür ve bilimsel düşünce gücüne sahip, topluma karşı sorumluluk duyan, yapıcı yenilikçi ve verimli kişiler olarak yetiştirmektir." Üçüncü fıkranın son bölümünde ise şöyle denilmektedir: Gaye," Türk milletini çağdaş uygarlığın yapıcı, üretici, seçkin bir ortağı yapmaktır."Öğretimin amacının " hür ve bilimsel düşünce gücüne, geniş bir dünya görüşüne sahip insan haklarına saygılı" öğrenciler yetiştirmek olduğu belirtilir. Eğitim sistemleri kaliteli olan ülkeler, öğrencilerini daha uzun süre okulda tutarlar. Bu da eğitimdeki başarıyı ve Q kaliteyi artırmaktadır. O halde okulu başarılı yapan şeyler sadece para ve onunla satın alınan veya yaptırılan, güzel binalar ve kaliteli eğitim teknolojileri değil, aynı zamanda öğretmene , öğrencilere onların yetişmesine ve problemlerini çözme...

Gizemli Bir Aşkın Fısıltısı

Resim
Akçadağ Levent Vadisi Sürmeli gözlerinde saklı sırlar, Her bakışın, kirpiklerin kalbime dokunan ok. Gül kurusu teninin kokusu sinmiş bedenime, Adın, dudaklarımda donmuş bir gizem. Göz göze geldikçe alevlenir içimdeki kuytu, Aşkınla mest olmuş, varlığım seninle kayıp. Umut mavisinin sarıp sarmaladığı elbisen,  O unutma beni mavisinde, Doğal taşlardan örülmüş bileklik, Ne de zarif durmuştu narin bileğinde. Dalgalı siyah saçların aşkın esintisiyle dağılmış. Hasretinle kavrulur ruhum, adımlar boşlukta, Sen bir nefes kadar yakın, Bir fısıltı kadar uzak. Ah, keşke yolların dili olsa da fısıldasa sana, Bu yorgun kalbe düşen ay ışığıydın sen. "Yaşadıkça hep seni anacağım," demiştin o gün, O an dilinden dökülen her kelime, Şimdi kalbime işlenmiş ebedi bir yemin. Aklımın kuytusunda, fikrimin derininde sen, Belki bir gün gelirsin diye, Her nefeste bekleyeceğim seni. Bir dokunsam, bir sarılsam... Her bakışında o mavi parıltıya, hatıram düşer mi bir çiğ tanesi gibi...

Kahverengi Levhasız Kimliklerimiz: Anadolu'nun Kayıp Hazineleri ve Zamana Meydan Okuyan Bir Şahit: Akçadağ Kırık Köprü

Resim
Kahverengi Levhasız Kimliklerimiz: Anadolu'nun Kayıp Hazineleri ve Zamana Meydan Okuyan Bir Şahit: Akçadağ Kırık Köprü Türkiye'nin dört bir yanında, zamanın ve kaderin acımasız ellerine terk edilmiş, kahverengi levhasız nice tarihi eserler saklı. Bir gezgin öğretmen olarak yolculuklarımda sıklıkla karşılaşıyorum onlarla; köprüler, çeşmeler, camiler, manastırlar, kiliseler... Her biri kendi içinde bir hikâye barındıran, geçmişin sessiz tanıkları. Onları gördüğümde içimde bir sızı beliriyor, fotoğraf karelerine hapsediyorum o hüzünlü güzellikleri. Ardından peşlerine düşüyor, bilgilerini toparlıyor ve kaleme alıyorum. Bu eserler, aslında Anadolu'nun kanayan yaraları. Ana yollardan uzakta, patika köylerde, unutulmuş mezralarda, bir zamanlar hayatın aktığı, insanların ibadet ettiği, susuzluğunu giderdiği, yollarını kısalttığı mekânlar... Şimdi ise çoğu harabeye dönmüş, taşları dökülmüş, duvarları çatlamış, otlar bürümüş. Üzerlerindeki işlemeler, bir zamanlar ustaları...