Anadolu'nun Can Damarı: Köy Okullarının Sessiz Çığlığı ve Diriliş Umudu

Hekimhan Güzelyurt İlkokulu 

Anadolu'nun Can Damarı: Köy Okullarının Sessiz Çığlığı ve Diriliş Umudu 

Türk Milli Eğitimin Genel amacı, Türk milletinin bütün fertlerini" hür ve bilimsel düşünce gücüne sahip, topluma karşı sorumluluk duyan, yapıcı yenilikçi ve verimli kişiler olarak yetiştirmektir."

Üçüncü fıkranın son bölümünde ise şöyle denilmektedir: Gaye," Türk milletini çağdaş uygarlığın yapıcı, üretici, seçkin bir ortağı yapmaktır."Öğretimin amacının " hür ve bilimsel düşünce gücüne, geniş bir dünya görüşüne sahip insan haklarına saygılı" öğrenciler yetiştirmek olduğu belirtilir.

Eğitim sistemleri kaliteli olan ülkeler, öğrencilerini daha uzun süre okulda tutarlar. Bu da eğitimdeki başarıyı ve Q kaliteyi artırmaktadır. O halde okulu başarılı yapan şeyler sadece para ve onunla satın alınan veya yaptırılan, güzel binalar ve kaliteli eğitim teknolojileri değil, aynı zamanda öğretmene , öğrencilere onların yetişmesine ve problemlerini çözmesine önem veren zihniyetlerde insanların olması ve ayrılan paranın eğitim öğretim için onun nasıl ve ne şekilde, nelere harcandığı önemlidir. 

Türk eğitim sistemi 12 yıllık zorunlu kademeli eğitim olarak üç kademeye ayrılmıştır. Birinci kademe dört yıl süreli ilkokul (1. 2. 3. ve 4. sınıf), ikinci kademe dört yıl süreli ortaokul (5. 6. 7. ve 8. sınıf) 
ve üçüncü kademe dört yıl süreli lise (9. 10. 11. ve 12. sınıf) olarak düzenlenmiştir.

Türkiye'de ortaokullar ikiye ayrılır: Ortaokullar ve din eğitimi ağırlıklı "İmam-Hatip Ortaokulları". Ortaokul son sınıf (8. sınıf) öğrencileri Liselere Geçiş Sistemi sınavı veya yerel yerleştirme ile liselere geçerler.

***
Köy Enstitülerinin Hikayesi

Cumhuriyet’in ilk yıllarında Anadolu, cehaletin kara bulutları altında inliyordu. 1923’te köylerde yaşayan nüfusun %80’i, okulsuzluğun karanlığına mahkumdu. Kırk bin köyün otuz beş bininde, çocukların ayak sesleri değil, cehaletin ağır sessizliği yankılanıyordu. İşte bu sessizliği paramparça eden bir devrim doğdu: Köy Enstitüleri.  

Mustafa Kemal Atatürk’ün vizyonu ve son Milli Eğitim Bakanı Saffet Arıkan’ın adımlarıyla filizlenen bu proje, 17 Nisan 1940’ta 3803 sayılı kanunla hayat buldu. İsmet İnönü’nün Cumhurbaşkanlığında, Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel’in fedakarlığı ve İlköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç’un dehasıyla, Anadolu’nun dört bir yanına 21 enstitü serpiştirildi. Burası sıradan bir okul değil; toprağın ruhunu kitapla buluşturan, tırpan sesini mandolinle harmanlayan bir "Anadolu Rönesansı" idi. Çocuklar sadece okuma yazma öğrenmedi; Okullarını imece ruhu ile yaptı, toprağı işledi, konserve yaptı, fidan dikti, resim, heykel yaptı, laboratuvarlarında bilimsel deneyler yaptı, kooperatif kurdu, her yörenin folklorunu oynadı,  türküleri notaya döktü. Her enstitü, kendi duvarlarını ören, tarlasını eken, müfredatını hayatın ta kendisinden dokuyan bir "üreten okuldu. " 1943-1952 arasında 17.342 öğretmen, 8.756 eğitmen ve 7.300 sağlık memuru yetiştiren bu mucize, ne yazık ki toprak ağalarının gazabına uğradı. 
 

Şerif Tekben Arşivi, 
Akçadağ Köy Enstitüsü Müdürü  Şerif Tekben  öğrencileri ile

Işığın Sönüşü ve Göçün Ayak Sesleri

Ne var ki, bu ışık bazılarının gözünü kamaştırdı. Köy Enstitüleri, Amerikalıların baskısı ve  büyük toprak sahiplerinin ve dar görüşlü politikacıların hedefi oldu. Bu devrimci proje, ne yazık ki yine CHP iktidarında sekteye uğradı.  1946 seçimlerinin ardından Milli Eğitim Bakanlığına getirilen Reşat Şemsettin Sirer'in ilk icraatı Tonguç'u görevden almak, enstitülerin eğitim programını değiştirmek ve karma eğitime son vermek oldu. Hatta Doğu-Batı klasikleri gibi değerli eserler okul kitaplıklarından toplatıldı. İmam-Hatiplerin açılmasına ön ayak oldu.

7 Ocak 1946’da DP kuruldu ve 14 Mayıs 1950’de yapılan seçimleri kazanarak iktidar oldu. Milli Eğitim Bakanı Tevfik İleri oldu. 27 Ocak 1954'te Demokrat Parti, Başbakan Adnan Menderes döneminde Köy Enstitüleri kapatılıp öğretmen okullarına dönüştürüldü. Anadolu'nun yüreğine bir hançer saplandı. "Türk eğitim tarihinin ve erken Cumhuriyetin en radikal, en yararlı projesi olduğu tartışmasız olan Köy Enstitüleri, bir ortaçağ gericiliğine kurban gitmiştir. İsmet Paşa'nın vebali dahil olmak üzere, bunda Demokrat Partisi, Başbakan Menderes'in, Toprak ağalarının ve çok kişinin tarihi gafleti ve unutulmaz sorumluluğu vardır.

1976'ya kadar süren kısmi mirasları bile, tarım atölyeleri ve halk oyunları ekipleriyle direndi. Ancak 2014’te Anadolu Öğretmen Liseleri’nin de kapatılmasıyla, köy çocuklarının ışığı bir kez daha söndürüldü. Günümüzde, eğitim fakültelerinin sınıf öğretmenliği bölümünden mezun olanlar ilkokullara öğretmen yetiştiren örgün eğitim kurumlarımızdır.

Akçadağ Köy Enstitüsü/Öğretmen Okulu dron çekimi Oğuzhan Demirtaş 

 
Göçün Gölgesinde  Hayalet köyler, okullar ve Kaybolan Umutlar

Akçadağ Karapınar Köyü İlkokulu .1949 Akçadağ Köy Enstitüsü mezunu Ali Doğan 

Öncelikle köy okullarının kapatılmasının asıl nedeni, uygulanan ekonomik politikalar ve sistemin gereği kırsal yaşamın cazibesini kaybetmesi, tarımsal yatırımın önemsizleştirilmesi, çiftçiliğin neredeyse zarar eden bir alana dönüştürülmesi gibi çoğu ekonomik nedenlere bağlıdır. Hem ekonomik nedenlerden hem de sosyal yaşam olanaklarının yetersizliğinden dolayı köyde yaşam istenmeyen bir duruma gelmiş ve özellikle genç kuşaklar kentlere göçü tercih eder olmuştur.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, 2021 yılında köylerde yaşayanların oranı tüm nüfusun yüzde 6,8'ine kadar düşmüştür.

1990’lara gelindiğinde, köy okulları birer birer kapanıyordu.  Gençler kentlere kaçmış, geride kalan yaşlılar ve çocuklar, terk edilmiş okul binalarının önünde zamanın acımasızlığını izliyordu.

Ölmüş bir köy okulu: Çanakkale Ayvacık Arıklı İlkokulu

 Millî Eğitim Bakanlığı’nın “10 öğrenci” kuralı, taşımalı eğitim adı altında minik bedenleri sabahın karanlığında yollara düşürdü. 2002’de 3,2 milyon olan köy öğrencisi, 2022’de 609 bine düştü. 20 bin 243 köy okulu, Diyanet’in “Köyde devlet sadece imamla temsil ediliyor” sözünü haklı çıkarırcasına, kapılarına kilit vurulmuş hayaletlere dönüştü.  

Öğretmenlerin köylerden uzaklaşmasıyla oluşan boşluğu ise ne yazık ki tarikat ve cemaatler doldurmaya başladı. Kapanan her okulla birlikte köyün kalbi biraz daha durdu: Öğretmenler çekildi, üretim azaldı, göç arttı. Artık o okul bahçelerinde, paslı bayrak direkleri ve yalnız Atatürk büstleri, bir devrin hüznünü fısıldıyor. Pencereleri kırık, duvarları çatlak binalar, "Bir zamanlar burada çocuklar gülerdi," diye haykırıyor adeta.

Diriliş İhtimali ve Yeniden Yeşertecek Bahar İçin Öneriler

Oysa köy okulları, sadece eğitim yuvası değil, medeniyetin kıvılcımıydı. Aziz Sancar, Nobel'e uzanan yolu köyündeki tek odalı okulda başlatmıştı. Süleyman Demirel, Başbakanlığa, Cumhurbaşkanlığına giden ilk adımı köy sıralarında atmıştı.  Eren Bali'nin Işığında Köy Okulları ve Eğitim Yaklaşımı
Bugün, Türkiye'nin dört bir yanında, öğrenci sayısının azlığı gerekçe gösterilerek kapısına kilit vurulan köy okullarının acı gerçeğiyle yüzleşiyoruz. Bu okulların kapanmasıyla birlikte, çözüm olarak sunulan taşımalı eğitim sistemi, minik yürekler için her gün yeni bir çileye dönüşüyor. Sabahın erken saatlerinde, henüz gün ağarmadan uykularından uyanan çocuklar, karda, kışta, yağmurda, çamurda servis bekleyerek evlerinden kilometrelerce uzaklardaki merkez okullara, ilçelere veya şehir merkezlerine gitmek zorunda kalıyor. Bu uzun ve yorucu yolculuklar, onların sadece fiziksel yorgunluklarına değil, aynı zamanda ruhsal gelişimlerini de olumsuz etkiliyor; oyun oynayacak, keşfedecek, köyünün doğal ortamında büyüyecek çağdaki çocukları, erken yaşta hayatın zorluklarıyla tanıştırıyor.

Oysa ki, bu köylerde, hiç olmazsa ilkokul dördüncü sınıfa kadar birleştirilmiş sınıflarda eğitim-öğretim yapılabilirdi. Bu model, küçük yaşta çocukların ailelerinden ve köylerinden koparılmadan, tanıdık bir ortamda, sıcak bir çatı altında eğitimlerine devam etmelerine olanak tanımıştı. Köy okulları, sadece birer eğitim yuvası değil, aynı zamanda köyün sosyal ve kültürel yaşamının da kalbiydi. Onların kapanmasıyla birlikte, köy hayatının önemli bir parçası da sessizliğe gömüldü.


Eren Bali, öğretmen Annesi Hüsniye, babası Hasan Bali 
Malatya  Valisi Mustafa Yıldırımın makam odasında

İşte tam da bu noktada, Malatya Fen Lisenden benim de öğrencim olan bugün Silikon Vadisi'nde adından söz ettiren, dünya çapında bir başarı hikayesine imza atmış bir Türk mühendis  Eren Bali'nin hikayesi akıllara geliyor. 1984 yılında Malatya'nın kayısı tarımı yapılan şirin bir köyü olan Akçadağ Durulova'da dünyaya gelen, Babası öğretmen Hasan Bali, Annesi Hüsniye Bali  ve iki kızdan sonra üçüncü çocukları Eren  Bali, bugün Amerika Birleşik Devletleri merkezli, kitlesel açık çevrimiçi kurslar platformu Udemy'nin kurucu CEO'su ve şimdilerde San Francisco merkezli bir temel sağlık hizmeti franchise'ı olan Carbon Health'in kurucusu ve CEO'su olarak görev yapan bir teknoloji girişimcisi.
Peki, bu küresel başarının tohumları nerede atıldı? 

Eren Bali'nin okul hayatı, annesi sınıf öğretmeni Hüsne Bali tarafından, tam da o "kapanan" köy okullarından birinde, tek odalı birleştirilmiş bir sınıfta başladı. Evet, yanlış duymadınız; bugün "verimsiz" görülen, "kapanması gereken" bir modelde, bir dahi yetişiyordu. Eren Bali, bu birleştirilmiş sınıfta aldığı eğitimle o kadar ileri gitti ki, dördüncü sınıfı okumadan doğrudan beşinci sınıfa atladı. Malatya'da Feyzullah Taşkınsoy İlkokulu'ndan mezun olduktan sonra, Malatya Anadolu Lisesi ortaokul kısmını, ardından Malatya Fen Lisesi'ni bitirdi ve son olarak Ankara Orta Doğu Teknik Üniversitesi'nde Bilgisayar ve Matematik bölümlerinden mezun oldu.

Eren Bali'nin hikayesi, bize önemli bir ders veriyor: Eğitimde başarının anahtarı, her zaman büyük, kalabalık okullarda veya karmaşık sistemlerde yatmaz. Bazen en sade, en samimi ortamlarda, bireysel ilgi ve öğretmen-öğrenci arasındaki güçlü bağlarla da harikalar yaratılabilir. Köy okullarında birleştirilmiş sınıflar, öğretmenlere öğrencilerini daha yakından tanıma, onların bireysel ihtiyaçlarına göre eğitim verme ve köyün sıcak, samimi ortamında bir aile gibi öğrenme imkanı sunuyordu.
Bugün taşımalı eğitimle çocuklarımızı kilometrelerce uzağa gönderirken, acaba Eren Bali gibi potansiyelleri, köy okullarının sıcak kucağından mahrum bırakarak  heba mı ediyoruz? Belki de "sorun" olarak görülen birleştirilmiş sınıflar, aslında küçük yaşlardaki çocuklar için en doğal ve verimli öğrenme ortamlarından biriydi. Bu durum, eğitim politikalarımızı yeniden gözden geçirmemiz, köy okullarının sadece bir bina değil, bir yaşam merkezi olduğunu hatırlamamız ve geleceğin Eren Balilerini yetiştirecek alternatif modelleri cesurca ele almamız gerektiğini gösteriyor.

Peki ya şimdi? Taşımalı sistemle saatlerce yolda titreşen çocuklar, annelerinin "Okulun var mı yavrum?" sorusuna, "Okul yok, servis var anne," diye cevap veriyor.
Kapanan köy okullarının ve onlara eşlik eden lojmanların içler acısı durumu, bakımsızlık ve ilgisizliğin acı birer göstergesi olarak karşımızda duruyor. Çürümeye ve yıkılmaya terk edilmiş bu yapılar, bir zamanların umut dolu fısıltılarını artık taşımıyor. Pas tutmuş, eğilmiş bayrak direklerinde artık gururla dalgalanan al bayrağımız yok. Bazı köylerde, o terk edilmiş, harabe haldeki okulların önünde, zamana meydan okurcasına yalnız başına duran Atatürk büstleri, içimizi tarifsiz bir hüzünle dolduruyor. Binalar adeta birer hayalete dönüşmüş, duvarları çatlamış, pencereleri kırılmış. Bir zamanlar yemyeşil olan bahçelerindeki ağaçlar ise kurumuş, hayata küsmüş gibi.

Köy okullarının kapanmasıyla birlikte, öğretmen de köyden çekilmiş, bu durum köyün sosyal hayatını, ekonomisini ve eğitim düzeyini derinden etkilemiştir. Köy gençlerine rol model olacak, onlara yol gösterecek bir figürün yokluğu hissedilir hale gelmiştir.

O okulların önünden her sabah hüzünle geçen minik öğrenciler... Artık o sıcak yuvalarında değil, taşımalı eğitim araçlarının soğuk koltuklarında, kilometrelerce uzakta, büyük okullara gitmek zorunda kalıyorlar. Annelerinin, babalarının tattığı o ilk okul zilinin heyecanını yaşayamıyorlar. Köylerinin içinde öğretmenlerinin sıcak gülümsemesini göremiyorlar. Milli günlerde, bayramlarda köylerinde o coşkuyu, o sevinci tadamıyorlar.

İşte tam da bu noktada, eğitimde fırsat eşitsizliğinin gölgesinde kalan o minik yüreklerin yanında olmak, onların yaşadığı acıya ortak olmak, o sessiz çığlıklarını yetkililere, duyarlı vatandaşlara duyurmak ve en önemlisi, gelecek nesiller için bu acı gerçeği belgelemek, tarihe bir not düşmek hepimizin bir vicdan borcudur. Bu yüzden, o sessizliğe gömülmüş köy okullarının izini sürmeye, çözümler aramaya devam etmek elzemdir. Ulaşımın ve iletişimin sorunlarının çözüldüğü bu çağda, acaba köylerde ilkokulların açılması, anasınıfı ve ilkokulun birleştirilmiş sınıf uygulamasıyla yeniden hayat bulması mümkün değil mi? Bu sorunun cevabını aramalıyız.

Malatya Arguvan Cumhuriyet İlkokulu ( Benim sınıf , Öğretmenim Saadet Karakaş)


Bu okullar yalnızca eğitim yuvaları değil, köyün kalbi, beynidir. Pencereleri kırık, duvarları çatlak binaların önünde yalnız duran Atatürk büstleri, bir medeniyetin nasıl yitirildiğinin sessiz tanıklarıydı. Taşımalı sistemle günde 50 km yol kat eden çocukların kimi zaman bu yolculukları iklim şartlarında  trajediye dönüştü.

Eğitim: "Mobil" Bir Değer Mi?
Bir köyde okul binası yoksa ve eğitim, her sabah bir minibüsün arkasında oradan oraya taşınan bir yükse, o zaman "eğitime verdiğimiz değer" gerçekten de göz kamaştırıcı bir seviyede demektir. Düşünsenize, modern çağda, bilgiye ulaşmanın saniyeler sürdüğü bir dünyada, biz hala çocuklarımızın dersliklerini dört tekerlekli bir araçla "göçebe" bir şekilde taşıyoruz. Bu durum, eğitime o kadar büyük bir önem atfettiğimizi gösteriyor ki, ona sabit bir yer bile tahsis etmeye kıyamıyoruz; bırakın rüzgar gibi özgürce dolaşsın, "açık hava sınıfı" konseptini bambaşka bir boyuta taşısın! Belki de bu, geleceğin eğitim trendidir: esnek, dinamik ve en önemlisi, "minibüs sırtında" şekillenen bir öğrenme deneyimi. Kim bilir, belki de bir gün "taşınabilir sınıf" ulusal müfredatımıza dahil olur ve her öğrenciye kendi kişisel eğitim minibüsü tahsis edilir. Ne de olsa, bu, eğitime verdiğimiz eşsiz değerin en somut kanıtı olacaktır.

Öğrenci Sayısı Az Olan Köylerde İlkokulların Yeniden Açılması: Görüşler ve Öneriler

Bir köy okulu kapandığında, sadece çocuklar değil, köyün ruhu da kaybolur.  Bayrağımızın dalgalanmadığı paslı bayrak direklerinin gölgesinde kalan Atatürk büstleri, bize utançla değil, umutla bakmalı. Çünkü köy okullarını yeniden açmak, sadece çocukları değil, toprağın ruhunu, suyun şarkısını, türkülerin izini de geri getirecektir.  Bu, bir vicdan çağrısıdır: Köy okullarını yeniden hayata döndürelim! Çünkü her açılan okul, Anadolu’nun yüreğine atılan bir diriliş nefesidir.

 Köy okullarının kapanmasının Türkiye'nin sosyal ve kültürel dokusu üzerindeki derin etkilerini çarpıcı bir şekilde yaşıyoruz. Öğrenci sayısı az olan köylerde ilkokulların yeniden açılması, sadece eğitimde fırsat eşitliğini sağlamakla kalmayacak, aynı zamanda kırsal kalkınmayı da yeniden canlandıracak, kültürel mirasımızı koruyacak ve toplumsal bütünleşmeyi güçlendirecektir. Bu konuda görüşlerim ve somut önerilerim şunlardır:

Neden Yeniden Açmalıyız?

Öğrenci sayısının azlığı, bir okulun kapanması için tek ve yeterli bir gerekçe olmamalıdır. Köy okulları, sadece birer eğitim kurumu değil, aynı zamanda köyün sosyal ve kültürel merkezidir. Kapanan her okul, köyün kalbini durdurur, öğretmen figürünün yokluğu köy gençliğini rol modelsiz bırakır ve köyde yaşam cazibesini yitirir.

 * Eğitimde Fırsat Eşitliği: Taşımalı eğitim, çocukları erken yaşta evlerinden ve doğal ortamlarından koparmakta, uzun ve yorucu yolculuklara maruz bırakmaktadır. Bu durum, akademik başarılarını olumsuz etkilemekle kalmayıp, psikolojik ve sosyal gelişimlerini de sekteye uğratmaktadır. Köyde okul olması, her çocuğun kaliteli eğitime erişim hakkının güvencesidir.

 * Kırsal Kalkınmanın Lokomotifi: Öğretmen, köyün aydını ve rehberidir. Köy okullarının yeniden açılmasıyla öğretmenler köylere geri dönecek, bu da tarımsal üretimin teşviki, kooperatifleşme bilincinin artırılması ve genel olarak köy yaşam kalitesinin yükselmesi için önemli bir katalizör olacaktır. Metinde de belirtildiği gibi, Köy Enstitüleri dönemi bunun en güzel örneğidir.

 * Kültürel Mirasın Korunması: Köyler, kültürel değerlerimizin, geleneklerimizin ve dilimizin önemli taşıyıcılarıdır. Okul, bu değerlerin yeni nesillere aktarılmasında kilit rol oynar. Kapanan okullarla birlikte bu kültürel aktarım da kesintiye uğramaktadır.

 * Toplumsal Bütünleşme: Köy okulları, farklı yaş gruplarından ve ailelerden gelen çocukları bir araya getirerek toplumsal kaynaşmayı sağlar. Bu, çocukların sosyal becerilerini geliştirmelerine ve aidiyet duygusu kazanmalarına yardımcı olur.

 * Güvenlik: Taşımalı eğitimde yaşanan kazalar ve çocukların maruz kaldığı diğer riskler göz ardı edilemez. Kendi köyündeki okula giden çocuk, ailesinin ve köy halkının doğrudan gözetimi altında daha güvende olacaktır.

Somut Öneriler
Öğrenci sayısı az olan köylerde ilkokulların yeniden açılması için aşağıdaki adımlar atılmalıdır:
 * "On Öğrenci Kuralı"nın Esnetilmesi veya Kaldırılması: Milli Eğitim Bakanlığı'nın "en az on öğrenci" şartı, köy okullarının kapanmasının en büyük nedenlerinden biridir. Bu kuralın esnetilmesi, hatta bazı bölgelerde tamamen kaldırılması gerekmektedir. Eğitim, bir maliyet kalemi olarak değil, bir yatırım olarak görülmelidir. Bir köydeki her çocuk, geleceğin potansiyel doktoru, mühendisi, öğretmeni, bilim adamı yazarı, ressamı olabilir.

 * Birleştirilmiş Sınıf Uygulamalarının Geliştirilmesi: Öğrenci sayısının gerçekten çok az olduğu köylerde, birleştirilmiş sınıf uygulamaları nitelikli bir şekilde yeniden yapılandırılmalıdır. Bu alanda tecrübeli öğretmenlerin yetiştirilmesi ve bu öğretmenlere ek eğitim ve materyal desteği sağlanması şarttır.

 * Öğretmenlere Cazip Teşvikler: Köyde görev yapmayı cazip hale getirmek için öğretmenlere lojman, düşük faizli konut kredisi, ek hizmet puanı, ulaşım desteği ve köy koşullarına uygun sosyal imkanlar sağlanmalıdır. Öğretmenlerin köyde kalıcı olmaları teşvik edilmelidir.

 * Okul Binalarının Onarımı ve Modernizasyonu: Kapanan ve metruk hale gelen köy okulu binaları hızla onarılmalı, modernize edilmeli ve çağdaş eğitim materyalleriyle donatılmalıdır. Bu binalar sadece derslik olarak değil, kütüphane, halk eğitim merkezi, köy müzesi gibi çok amaçlı kullanılabilir alanlar olarak da tasarlanabilir.

 * Yerel Yönetimlerin ve Halkın Katılımı: Köy okullarının yeniden canlandırılması sürecine yerel yönetimler, muhtarlar, sivil toplum kuruluşları ve köy halkı aktif olarak dahil edilmelidir. Gönüllülük esasına dayalı çalışmalarla okulların fiziki imkanları geliştirilebilir ve öğretmenlere destek sağlanabilir.

 * Köy Enstitüsü Ruhuyla Tarım ve Meslek Eğitimi: Yeniden açılacak köy okullarının müfredatına, Köy Enstitüleri ruhuna uygun olarak tarım, hayvancılık, el sanatları gibi uygulamalı dersler entegre edilmelidir. Böylece çocuklar, köylerinin ekonomik ve sosyal yaşamına katkıda bulunacak beceriler kazanabilirler.

Ortaöğretim İçin Köyden Kente Güvenli Köprü: Yatılı Okullar ve Pansiyonlar

Hekimhan Karamahmut Köyü İlkokulu 

Özellikle küçük ve dağınık yerleşim yerlerinde, taşıma imkanlarının kısıtlı olduğu durumlarda, köy çocuklarının nitelikli ortaöğretime erişimi büyük bir sorun olmaya devam ediyor. Bu çocuklar için en iyi çözüm, merkezi köylerde modern ve donanımlı yatılı bölge ortaöğretim okulları kurmaktır. Alternatif olarak, ilçelerde ve illerde köylerden gelen ortaöğretim öğrencileri için yatılı kız ve erkek pansiyonları inşa edilebilir. 

Bu pansiyonlar, köy çocuklarının eğitim hayatında karşılaştığı birçok engeli ortadan kaldıracaktır. En önemlisi, öğrencilerin cemaatlerin ve çeşitli örgütlerin tuzağına düşmesini engelleyerek onların güvenli bir ortamda eğitim almasını sağlayacaktır. Ayrıca, eğitim için akrabaların yanında kalma veya ayrı ev tutma gibi maddi ve manevi yükler getiren sorunları da ortadan kaldıracaktır. Bu sayede öğrenciler, sadece barınma endişesi taşımadan, tamamen eğitimlerine odaklanarak nitelikli bir öğrenim görebileceklerdir.

Bu yatılı kurumlar, öğrencilerin sosyal gelişimine de katkıda bulunacaktır. Haftanın beş günü okul ortamında, akranlarıyla birlikte disiplinli bir yaşam sürerken, hafta sonları köylerine, ailelerinin yanına dönebilmeleri sayesinde aile bağlarını koparmayacaklar ve kültürel değerlerinden uzaklaşmayacaklardır. Bu model, hem eğitimin kalitesini artıracak hem de kırsal kesimdeki gençlerin geleceğini güvence altına alacaktır.
Bu tür yatılı eğitim kurumlarının yaygınlaştırılması, kırsal kesimdeki eğitim açığını kapatmak ve gençlerin toplumsal hayata daha aktif katılımlarını sağlamak adına atılacak en önemli adımlardan biridir.



Adıyaman Gerger Vank köyü  İlkokulu 
Sonuç

Bir köy okulunun kapanması, yalnızca bir binanın terk edilmesi değil; bir çocuğun hayallerinin, bir annenin duasının, bir ülkenin geleceğinin toprağa gömülmesidir. Yeniden açılmalı o pencereler; kitapların, türkülerin, bilimin ışığı yeniden düşmeli toprağa. Çünkü Atatürk'ün dediği gibi: "Eğitimdir ki, bir milleti ya hür, bağımsız, şanlı yüksek bir toplum halinde yaşatır ya da esaret ve sefalete terk eder." Umudu Yeniden Yeşertmek gerekir.
Köy okulları, Anadolu’nun kadim çınarlarıdır. Her biri kapanınca, bir ışık daha söner; her biri açılınca, bir medeniyet yeniden doğar. Unutmayalım: Bir okul, bir köyü kurtarır; bir köy, bir milleti diriltir.


Malatya Battalgazi - Venk İlkokulu 

Köy okullarının yeniden canlanması, Türkiye'nin geleceği için büyük farklar yaratacaktır. Bu, sadece eğitimde değil, aynı zamanda kırsal göçün önlenmesinde, tarımsal üretimin artırılmasında, kültürel değerlerimizin korunmasında ve daha yaşanabilir bir kırsal hayatın inşa edilmesinde kritik bir rol oynayacaktır. Unutmayalım ki, bir köy okulunun kapısı açıldığında, o köyde sadece çocuklar değil, tüm köy halkı için yeni bir umut ışığı yanar. Bu nedenle, sessiz çığlığa kulak vermeli ve Anadolu'nun can damarı olan köy okullarını yeniden hayata döndürmek için el birliğiyle çalışmalıyız.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Malatya'nın Ermeni Terzilerin Unutulmaz Anıları

Haceli: Malatya'nın Efsanevi Divanesi

HEKİMHAN- ULUGÜNEY İSTASYONU VAGON OKUL