A. Kadir Paksoy'un kaleminden Darende - Malatya gezisi

26 Mayıs 2025, Cuma, 15.00
İçimde yazma isteği artık kalmadı gibi. Kendimi artık yeryüzünde yapacağını yapmış, ununu elemiş, eleğini asmış biri gibi duyumsuyor, her an ölümün kapımı çalacağını varsayarak, nereye gömülmeliyim, yapıtlarımın ve kitaplığımın yitip gitmemesi için ne yapmalıyım diye düşünüp duruyorum…
Bu düşünceyle beş gün önce Darende’ye gittim. Doğduğum evi, dedemin adıyla (Namık Paksoy ya da Namık Bey Konağı) anılan konağın ne halde olduğunu göreyim dedim. Konakta kalacak durum yoktu, Darende Öğretmenevinde üç günlük yer ayırttım ama ancak bir gün kalıp çaresizlik ve düşkırıklığı ile Ankara’ya döndüm.
Darende’ye gitmeden önceki günlüğümde Ankara’daki Darende İlçesi Yardımlaşma ve Kültür Derneğindeki imza ve söyleşimin çok iyi geçtiğini, hemşerilerimin ilgisinin beni duygulandırdığını yazmıştım. Darende’deki ilgi öyle olmadı. Darende’ye gitmeden önce Darende Beni Unutma şiir kitabımı Belediye Başkanı’na (Alican Bozkurt) göndermiştim, ama sayın başkandan telefonla bir teşekkür bile alamadım. Ben de bu nedenle Darende’ye varınca kendisini ziyaret etme gereği duymadım…
Ancak Kaymakamlıkta memurluktan emekli Darendeli ozan İbrahim Alaattin Ateş, içten ilgisini gösterdi; arabasıyla beni önce Mehmet Paşa Mezarlığına (adı değişmiş Beş Er Mezarlığı olmuş) götürdü. Anamın babamın, dedemin mezarlarını ziyaret ettim. Anamın mezarının başında, onun bana gönderdiği “Kadir çok perişanım gel” diye başlayan telgrafları aklıma gelince gözyaşlarımı tutamadım.
İbrahim Alaattin sonra beni ilçe halk kütüphanesine (Sadrazam Mehmet Paşa Kütüphanesi) götürdü. Kütüphane müdürü ile tanışıp söyleştik, Darende Beni Unutma kitabımı imzalayıp verdim. Kütüphanenin İnstagramdaki paylaşımından gördüm ki tarihin altına Darende yerine Ankara yazmışım! Nereye gitsem yine aklım Ankara’da…
Sonra Malatya’dan facebooktan arkadaşım eğitimci yazar Fikri Demirtaş arabasıyla geldi ve bana rehberlik etme işini İbrahim Alaattin kardaşımdan o devraldı. Öğretmenevinde ilk kitapları Fikri Demirtaş’a ve onunla birlikte gelen öğretmen arkadaşı Adil Aktaş’a imzaladım.

Adil Aktaş,  A.Kadir Paksoy,  Fikri Demirtaş 

 Öğretmenevinden çıkarken bir ortaokul arkadaşımla (Yusuf Çalışkan) karşılaştım ve bir fotoğraf çektirdikten sonra ona da bir kitap imzaladım. Darende’ye gelmeden önce İ. Alaattin Ateş’le telefonlaşmış, Darende’de bir imza ve söyleşi düzenleyebileceğini duyumsatmıştım ama o, herhalde bu işi gözünde büyütmüş olacak ki Darende’de böyle bir şeyin pek olası olmadığını söylemişti. Onun için ben de çantama aldığım kitapları onun beni tanıttığı ve kitabımdan söz ettiği hemşerilerime  imzalıyor, ağır gelen çantamı hafifletiyordum.
Ortaokul  arkadaşım Yusufalışkan

Fikri kardaşım daha önce bizim konağın birçok fotoğrafını çekmiş ve facebookta paylaşmıştı. Bu kez konağın içini de görmek istiyordu. Bu nedenle birlikte konağa gittik. Ziyaretimizi fotoğraflarla güzelleştirdik. Biraz daha Darende’yi dolaşıp Zaviye Mahallesinde Somuncu Baba’yı ziyaret ettikten sonra Malatya’dan gelen dostlar beni öğretmenevine bırakıp Malatya’ya döndüler. Dönerken de Darende ziyaretimi tamamladıktan sonra mutlaka Malatya’ya beklediklerini yinelediler…
Darende Nadir mahallesinde Konağımız.
Fotoğraf: Fikri Demirtaş 

Öğretmenevinde kaldığım gecenin sabahında saat beşte kalkıp önce Tohma’yı görmek, özlem gidermek istedim. Tohma’yı çarşıya girişteki köprünün üstünden seyredip bir süre suyun çağıltısını dinledikten sonra Darende çarşısını gezmeye çıktım. Depremde yıkılan işyerlerinin kalıntıları bir yanda, konteyner işyerleri bir yandaydı. Çarşıda çocukluğumu arıyordum ki kapalı işyerlerinin önünde çöp yığınları arasında yiyecek arayan bir köpek yavrusu olarak buldum onu. “Beni de al Ankara’ya götür” diye yalvararak peşime düştü. Yüreğim parçalandı. İlk kez bir arabamın olmayışına üzüldüm…
Darende çarşısında dolaşırken yalnızca hüzünlenmedim, güzel şeyler de yaşadım. Bunlardan biri, liseden arkadaşım Mehmet Kocaarslan’la bir araya gelmem ve barışmam oldu. Zincirli Ördek’te anlatmıştım: “Bir gün İhsan ağabeyim öfke içinde geliyor eve. Evimize girip çıkan, liseden arkadaşım Mehmet K.’nın Ülkü Ocakları tara fından bizim eve gönderilen bir muhbir olduğunu öğrenmiş. Mehmet K. öksüz olduğu için anacığım bize yedirmediğini ona yediriyor, bize içirmediğini ona içiriyor. O da bizden Ülkü Ocaklarına haber götürüyormuş! İhsan ağabeyim sövüp sayıyor. Mehmet K.’dan hesap sormak istiyor. Bir gün Mehmet K. bir arkadaşıyla (Kör Memduh, bir gözü kör ya da özürlü olduğu için öyle deniyordu) evimizin önündeki yoldan geçerken İhsan ağabeyimin onlara doğru koştuğunu görünce ben de elime geçirdiğim bir sopayla arkasından gidiyorum. Mehmet K. bana düşüyor, Kör M. İhsan ağabeyime. Ama heyhat, daha ben elimdeki sopayı kaldırmadan ayağım kayıp sırtüstü yere düşüyorum. Göz göze geliyoruz hasmımla. Herhalde ekmeğimizi yediği aklına gelmiş olmalı ki Mehmet K. elimdeki sopayı kapıp kaçıyor, vurmuyor bana…”
Darende’de , bu olaydan elli üç yıl sonra “Kadir beni affet” deyince Mehmet, “Asıl sen beni affet” dedim, “eğer o sopayı kafama vursaydın ben şimdi hayatta olmazdım.” Birbirimize sarılıp barıştık. Barış güzel şey!...

Eskiden aslandım kaplandım, artık yaşlandım, kedileştim, yaşamaya alıştığım yeri, yatağımı yastığımı arıyorum, hemen Ankara’ya dönecektim ama Fikri Demirtaş’a verdiğim sözü tutmak için, öğleden sonra Darende’ye veda edip Malatya’ya geçtim.
Ortaokulu bitirdiğim yıl (1969) Darende’de lise yoktu, bu yüzden liseye devam etmek için Malatya’ya gelmiş ve lise birinci sınıfı Turan Emeksiz Lisesi’nde okumuştum. Demek ki 56 yıl sonra geliyordum Malatya’ya…
İlk gençlik yıllarımdaki Malatya ile gördüğüm Malatya arasında hiçbir benzerlik kuramadım. Turan Emeksiz Lisesi’nin adı Malatya Lisesi olmuş, yeşil Malatya grileşmiş, dağ taş her yer çok katlı beton binalarla dolmuştu…
Fikri Demirtaş Malatya’da beni hemen Sanat Sokağına götürdü.
Yusuf Bayyiğit'in Atölyesinden

Sanat Sokağı Malatya’nın tarihi kent mimarisine uygun yapılmış iki katlı yapılardan oluşuyor. Fotoğraf Makinesi Müzesi, Malatya Kültür Evi ve Damascus (Şam) Kılıcı Ustası Yusuf Bayyiğiti atölyesini ziyaret ettim. Usta, eserleri hakkında bilgi verdi . Sanat sokağında  sanatçılarla yazarlarla tanıştım: Malatya Basın Tarihi’nin yazarı Nezir Kızılkaya,   Celal Yalvaç Araştırmalar Merkezinde kahve içerek sohbet ettik.

Mahfili Sahaf Nezir Kızılyaya , A.Kadir Paksoy 

Fikri Demirtaş arabasıyla bana bir Malatya Turu attırdı. Malatya’da tanıdığı aydın, yazar, çizer, sanatçı kim varsa beni “Ankara’dan şair/yazar Abdulkadir Paksoy” diyerek tanıttı, uygun gördüklerine de kitap imzalattı.
Fikri kardaş, kardaş diyorum çünkü benden dört yaş küçük, otelde kalmama izin vermedi, ertesi güne, 23’ü akşamına uçak bileti alıp 22 mayıs gecesini onun evinde konuk olarak geçirdim.
Fikri Demirtaş, on yıl önce eşini yitirmiş, çocukları da kendi yuvalarını kurdukları için yalnız yaşıyordu. Gece yarısına kadar memleket sorunlarını konuştuk, dertleştik…
Fikri kardaşım 23 mayıs sabahı kahvaltıdan sonra beni yine birkaç dostuna tanıttı, bazılarına kitap imzalattı. Yine Kendisini yaşama bağladığını ve gençleştirdiğini söylediği bahçesine götürdü…

Arslantepe höyüğü 
Fikri Demirtaş,  A.Kadir Paksoy,  Bülent Korkmaz 

Son ziyaretimizi de Aslantepe Höyüğü Ören Yerine yaptık. Rehber Bülent Korkmaz’ın coşkulu anlatımı bana Halikarnas Balıkçısı’nı anımsattı. O da “Zaten ben Halikarnas Balıkçısı ve Şadan Gökovalı’nın öğrencisi sayılırım” dedi. Sanırım benim tarih öğretmeni olmam nedeniyle “Eşi benzeri olmayana Aslantepe”yi tanıttı çok ayrıntılı açıklamalar yaptı…


 “Fıkara atalarımın çağalığımda parmağıyla işaret edip gösterdiği, okul yüzü görmek bile onlardan esirgendiği için öğrenip bana açıklayamadıkları, açıklayabilseler bile benim o yaşta anlamam mümkün olmayan ‘Kale’ (veya Kala) Çırmıhtı’nın höyüğüymüş.
Aslantepe ise Orduzulu bacılarımızın ve gardaşlarımızın höyüğü…
Elbette Orduzuluların höyüğü hepimizin höyüğünü döver.
Ben demiyorum, tüm dünya diyor…”
 (Ayrıntılı bilgiyi Bülent Korkmaz’ın yazarı olduğu malatyahaber.com’dan edinebilirsiniz.)

Ankara’dan ayrılırken biraz pimpiriklenmiştim ama, Darende-Malatya gezisi fena olmadı…
Fikri kardaş beni havaalanına götürecek otobüse bindirirken elime bir dergi tutuşturdu: Hekimhan. Hekimhanlı olan Fikri Demirtaş’a hemşerileri değerbilirlilik gösterip onun için bir özel sayı yapmışlar…
Hekimhan onu unutmayacak belli. Darende’nin beni unutup unutmayacağı ise şüpheli.

28 Mayıs 2025, Çarşamba, 18.15
Fahrettin’den (Koyuncu) Buluştuk Boşluğun Bahçesinde geldi. Kısa kısa, haiku gibi, alfabetik aliterasyon ve asonans şiirleri. Bir solukta okudum ama soluğum kesildi. Her biri üzerine oylumlu birer makale yazılabilecek derinlikte düşündürücü şiirler. Bazılarını dönüp dönüp yeniden okuyup düşünmek istiyor insan. İşte benim günlüklere denk düşen biri:
Gücünü 
gösteriyor
günlerin 
gelinciği,
gezinirken
geçmişimde.

Bir ikisini Fransızcaya çevirmek istedim, çeviremedim. Çünkü aynı aliterasyonu ya asonansı sağlamak olanaksız. Evet, her şiir çevrilemez. Bu şiirler de onlardan biri.

Fotoğraf Galerisi:



Darende Tohma Irmağı

Darenda Somuncu Baba türbesi

Malatya Battalgazi Ulu Camii

Malatya  Battalgazi Zeynel Abidin Türbesi 
Malatya Battalgazi   Karakaya Baraj Gölü
Sanat Sokağı Mahfili Sahaf

Yakınca (Kileyik) Davullupınar

Yorumlar

  1. Her ne kadar A. Kadir Paksoy Malatya'ya sık gelmese de gelince böyle güzel karşılanmış arkadaşlarca. Fikri Demirtaş'ın böyle ayrıntılı anlatımı da bir başka...
    Önümüzdeki süreçte olanaklar elverdiğince Hekimhan dergisinde bu yazılara yer veriyorum.
    Teşekkürler...

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Malatya'nın Ermeni Terzilerin Unutulmaz Anıları

Haceli: Malatya'nın Efsanevi Divanesi

HEKİMHAN- ULUGÜNEY İSTASYONU VAGON OKUL