Hekimhan Dipsiz Göl'e ( Sülüklü Göl)Yolculuk
Ülkemiz, doğudan batıya, kuzeyden güneye sonbaharın eşsiz renkleriyle bezenmeye başlamıştı. Her ilde rengârenk bir görsel şölen yaşanırken, biz de bu mevsimin tüm güzelliklerini Malatya'nın insana adeta sonsuzluk hissi veren coğrafyasında deneyimlemek üzere yola çıktık. Takvimler 2 Kasım 2020'yi gösterdiğinde, arkadaşım Hüseyin Koç ile birlikte Hekimhan-Sivas sınırında, Yama Dağı'nın eteklerinde saklı ve Hekimhan Başkınık köyü sınırları içinde yer alan Dipsiz Göl'ü (Sülüklü Göl) görmek ve bu anları fotoğraflamak için yola koyulduk.
Bu yolculuğa çıkışımızda "Han Yolu Doğa Kültür Varlıklarını Koruma Platformu"nun Facebook sayfasında, öğretmen Hüseyin Arayıcı'nın Dipsiz Göl (Sülüklü Göl) ile ilgili video paylaşımı ve yazısı etkili olmuştu. Hekimhanlı bir öğretmen olmama rağmen, bu doğa harikası gölü daha önce ziyaret etme fırsatım olmamıştı. Bu güzel paylaşım, içimdeki keşfetme arzusunu tetiklemiş ve Dipsiz Göl'e gitme isteğimi somutlaştırmıştı.
Malatya-Sivas Yolu'nun Yeni Yüzü ve Başkınık'a Giden Yolculuk
Malatya-Sivas Karayolu'nun Hekimhan ile Hasançelebi arasındaki zorlu kesiminde büyük bir dönüşüm yaşanıyordu. Çift tüplü altı tünelin önemli bir kısmı tamamlanmış, böylece bölgeyi saran keskin ve dar virajlar tarihe karışmıştı. Ancak çalışmalar tamamen bitmemişti; 385 metre uzunluğundaki viyadük inşası ve Hasançelebi köyüne bağlantı yolu hâlâ devam ediyordu. Bu çalışmalar, ulaşımı daha güvenli ve akıcı hale getirmek için büyük bir adımı temsil ediyordu.
Hasançelebi köyünden çıktığımızda, Malatya-Sivas şehirlerarası yolu üzerindeki viyadüğün altından itibaren yolun stabilize (toprak, çakıl, kum) olduğunu fark ettik. Yol kenarında, Başkınık köyüne 3 km, Çimenli köyüne ise 10 km kaldığını gösteren tabelalar yer alıyordu. Ayrıca, Dikenli köyü'ne ve Dirijanlılar Yama Dağı şenliğine gitmek isteyenler için yönlendirme levhaları da dikkat çekiyordu. Bu tabelalar aynı zamanda, ulaşmak istediğimiz Dipsiz Göl'ün, Yama Dağı Kayak Merkezi yolunun üzerinde bulunduğunu da bizlere işaret ediyordu.
Hasançelebi yol ayrımından itibaren, Hekimhan'ın dağ köylerine ulaşımı kolaylaştırmak adına yaylalarda hummalı bir yol çalışması devam ediyordu. Stabilize (toprak, çakıl, kum) olan yolun yapım aşamasında yükselen yoğun toz ve duman, sadece görüş mesafemizi kısıtlamakla kalmıyor, aynı zamanda geçtiğimiz köylerdeki insanların evlerini, bağlarını ve bahçelerini de olumsuz etkiliyordu. Bu manzara, yolun bir an önce asfaltlanmasının hem köylülerin sağlığı hem de doğanın korunması adına ne kadar elzem olduğunu gözler önüne seriyordu.
Başkınık köyüne girdiğimizde, yol kenarında çalışan işçilere selam vererek ilerledik ve köyün çıkışındaki dik tepeye doğru tırmanmaya başladık. Tepenin belirli bir noktasında durduğumuzda, karşımızda nefes kesen bir manzara belirdi: sırtını heybetli yamaca yaslamış, kırmızı çatılı evleriyle bir gelincik tarlasını andıran, büyük bir Türk Alevi köyü olan Başkınık. Bu etkileyici panoramanın fotoğraflarını çekerek, köyün doğal güzelliğini ve mimarisini ölümsüzleştirdik.
Çimenli köyüne yakın, davar ağıllarıyla çevrili bir tepede, yolculuğumuzun ilk işaretini bulduk: bir telefon direğine asılı, okla Sülüklü Göl'ü işaret eden bir levha. Bu gizemli işareti takip ederek yaklaşık bir kilometre ilerledik ve Başkınık köyü arazisi içindeki bir çukurda, tüm çabalarımızın karşılığı olan Dipsiz Göl'e ulaştık.
Dipsiz Göl: Dağların Kalbinde Saklı Bir Cennet
Buraya varmak, tıpkı sevdiğine kavuşmak için fedakarlık yapan bir aşık gibi, azim ve kararlılık gerektiren bir yolculuktu.
Arabadan indiğimizde, göletin berrak sularının çıktığı kaynağın kenarına yaklaştık. Kısa bir soluklanmanın ardından, gölün kıyısındaki buz gibi kaynak suyundan içtik ve yüzümüzü yıkadık; suyun serinliği günün yorgunluğunu üzerimizden aldı. Orada bizden başka kimse yoktu; sanki doğa bu saklı güzelliği sadece bize ayırmıştı. Fotoğraf makinelerimizi çıkarıp, gölün etrafında adeta bir tavaf edasıyla yavaşça dolaşmaya başladık. Her adımda, deklanşöre art arda basarak bu anları ölümsüzleştirdik. Hava güneşli olmasa da, gölün durgun yüzeyinde oluşan etkileyici yansımalar her kareye büyülü bir atmosfer katıyordu.
Dağlar, buram buram dağ kokuyor, rüzgâr ise uçsuz bucaksız yamaçlarda hür bir ıslık çalıyor... İşte tam da bu atmosferde, bahar aylarında sürü sahiplerinin koyunlarını ve ineklerini otlatmak için çıktığı yaylalardan biri olan Dipsiz Göl çevresi tüm ihtişamıyla karşımıza çıkıyor. Rivayete göre, köyün gençleri bu gölün serin sularında, biraz da korkarak yüzmeyi öğrenirmiş.
Dağın tepesindeki bu muhteşem göl, buraya yolu düşen her gurbetçinin mutlaka uğradığı, huzur bulduğu bir durak. Gölün kenarındaki salkım söğütlerin ve görkemli ceviz ağacının altında serinlenir, baş tarafından akan buz gibi kaynak suyundan kana kana içilir. Gölde angut kuşları zarafetle süzülürken, su kaplumbağaları ağırbaşlılıkla ilerler, balıklar suya hayat verir ve sülükler de doğal yaşamın bir parçası olarak varlıklarını sürdürür. Köylülerin sıkça piknik yaptığı, köye gelen misafirlerin en güzel şekilde ağırlandığı bu yer, koca dağların ve sarp taşların arasında saklı, gerçek bir doğa harikasıdır.
Dipsiz Göl'ün Gizemli Yapısı ve Tarihi İzleri
Yurdumuzdaki diğer benzer oluşumlar gibi, Dipsiz Göl de bir krater gölü niteliğindedir. Bu gizemli gölün çevresi 256,66 metre, alanı ise 4260,21 metrekaredir. Deniz seviyesinden 1730 metre yükseklikte konumlanan gölün derinliği ise bilinmezliğini korumaktadır. Suyunu yerin derinliklerinden alan bu göl, yüzeyde herhangi bir akarsu bağlantısına sahip değildir.
Dipsiz Göl, bugüne kadar hiç kurumamış olmasıyla dikkat çeker. Gölün civarında, çok eski dönemlere ait mezarların bulunduğu fısıltılarla anlatılırken, hemen yanı başında, yolun sağındaki kayalık yamaçta ise bir tapınak veya kilise kalıntısının izlerinin olduğu belirtilmektedir. Bu da Dipsiz Göl'ün sadece doğal güzellikleriyle değil, aynı zamanda barındırdığı tarihî sırlarla da büyüleyici bir yer olduğunu düşündürmektedir.
Dipsiz Göl'ün Acımasızca Tahrip Edilen Tarihi ve Korunan Doğal Yaşam
Ne yazık ki, define avcılarının açgözlülüğü, Dipsiz Göl'ün eteklerindeki kiliseyi ve mezarları kazılarla tarumar etmiş; bu nedenle geriye neredeyse hiçbir kalıntı kalmamıştır. Ancak söylentilere göre, kiliseden çıkan yazılı bir taşın Malatya Müzesi'nde sergilendiği belirtiliyor.
Yörede angut kuşu olarak bilinen yaban ördeklerinin üremek için seçtikleri tek nokta, bu gölün üzerindeki kayalıklardır. Dişi ördekler yumurtalarını bu kayalara bırakır ve yavrular burada dünyaya gelir. Anne yaban ördeği, yavruları gölde büyüyüp kendi başlarına yaşayabilecek duruma gelene kadar hakim bir tepede sabırla bekler. Yavruları yeterince büyüdüğünde ise onları da alıp burayı terk ederler. Yöre halkı, bu kuşlara asla dokunmaz, aksine onları koruyup gözetir. Su kaplumbağaları da yaşam mücadelelerini bu gölde inatla sürdürmektedir.
Bu arada, gölde yaşayan sülüklerin cilt hastalıkları için şifa kaynağı olduğu anlaşılınca, Hekimhan'dan ve hatta Malatya'dan çok sayıda vatandaş Dipsiz Göl'ü ziyaret etmeye başlamıştır. Bu nedenle, Dipsiz Göl'e "Sülüklü Göl" diyenlerin sayısı da oldukça fazladır.
Köylülerin anlatımlarına göre, Dipsiz Göl'de çok eskiden bolca balık yaşarmış. Göl adeta bir balık üretim çiftliği gibiymiş. Ancak dinamit gibi patlayıcılar atılarak, hatta elektrik kablosu döşenerek göle elektrik verilmek suretiyle göldeki balıklar maalesef yok edilmiş. Buna rağmen, hala küçük balıklar gölde yaşamını sürdürmektedir. Dipsiz Göl'den sızan fazla sular, uçurumun altında çıktığı yerde çimenlik tarlalar oluşturmaktadır.
Dipsiz Uçurumlar ve Kaya Heykellerinin Gizemi
Dipsiz Göl'ün hemen ötesinde, uçsuz bucaksız dipsiz uçurumlarla karşılaşırsınız.
Aşağıda, Çimenli Deresi yatağının iki yakasındaki ağaçların yaprakları sararmaya ve kızıllaşmaya başlamıştır. Dere, adeta yılan gibi kıvrıla kıvrıla uzayıp gitmektedir. Çevremiz hep gri, siyah ve yeşil benekli yosun tutmuş kayalarla doludur. Uçurumun başında duran dev kaya bloklarının bazıları hayvan veya insan figürlerini andırırken, çoğu soyut heykellere benzemektedir. Bu kaya heykellerin devrilmeden nasıl durduklarına insan hayret eder, adeta doğanın sanatsal bir mucizesidir.
Malatya Valisi Ulvi Saran döneminde, Hasançelebi Belediye Başkanı Mehmet Şerif Yıldırım'ın davetiyle Dipsiz Göl'ü keşfettikten sonra, burası Hekimhan kaymakamları Ramazan Fani ve Nurettin Dayan zamanında büyük bir özenle düzenlenmiş ve vatandaşların hizmetine bir mesire yeri olarak sunulmuştu. Hatta Vali Ulvi Saran, çevre düzenlemesi yapılırken bizzat orada kurulan çadırda kalmış ve çalışmaları yakından takip etmişti. Ne yazık ki, tüm bu çabalara rağmen Dipsiz Göl daha sonra kaderine terk edilmiş, sahipsiz ve bakımsız bırakılmıştır.
Dipsiz Göl'deki Tartışmalı Yürüme Yolu: Doğa ve Canlılar Üzerindeki Etkisi
Dipsiz Göl çevresinde, gölün üst kısmında kaynak suların aktığı yerden sonra gölün etrafına yapılan yüksek, taştan yürüme yolu setleri uzun süredir tartışmaların odağında yer alıyor. Bu setlerin, gölün doğal ortamını ciddi şekilde bozduğu ve bölgedeki yaban hayatı üzerinde olumsuz etkiler yarattığı yönündeki endişeler giderek artıyor.
Eleştirilere göre, bu yapay engeller nedeniyle köy hayvanları, çeşitli sürüngenler, su kaplumbağaları ve diğer yaban hayvanları gibi birçok canlının gölün suyundan rahatça faydalanması engelleniyor. Doğal kıyı şeridinin bu şekilde beton setlerle kapatılması, özellikle suya bağımlı yaşayan canlıların yaşam alanlarını kısıtlıyor ve onların su kaynaklarına erişimini zorlaştırıyor. Bu durum, gölün ekosistemindeki hassas dengenin bozulmasına neden olurken, yöreye özgü biyoçeşitlilik için de tehdit oluşturuyor.
Dipsiz Göl'ün sadece bir mesire yeri olmanın ötesinde, içinde barındırdığı yaban hayatı ve doğal yapısıyla korunması gereken eşsiz bir ekosistem olduğu unutulmamalıdır. Bu tür yapılaşmaların, bölgenin doğal güzelliğini ve canlıların yaşamını nasıl etkilediği konusunda daha fazla bilimsel araştırma ve kamuoyu tartışması gerekmektedir.
Fotoğraf ve Yazı: Fikri Demirtaş
2 Kasım 2020
Yorumlar
Yorum Gönder