AH SİVAS MADIMAK , BAŞBAĞLAR'A AĞIT: EBEDİ YARA

Fotoğraf videodan alıntı
Madımak ve Başbağlar: Hâlâ Kanayan Yaralarımız

2 Temmuz 1993, Sivas Madımak... Karanlık güçlerin kışkırtmasıyla harekete geçen gerici güruhun hunharca saldırısıyla, insanlık alevlere teslim oldu. Bir otelde canlar yanarken, çaresiz bakışlar altında kayboldu umutlar. Henüz bu derin yaranın acısı dinmemişken, sadece üç gün sonra, 5 Temmuz 1993 akşamı Erzincan Kemaliye'nin Başbağlar köyü kanlı bir vahşete sahne oldu. Savunmasız köylüler kurşun yağmuruna tutuldu, masumiyet katledildi.
Madımak'ta dinci terörün, Başbağlar'da ise bölücü terörün ateşi düştü bu topraklara. Dökülen, ayrım gözetmeksizin Türk halkının kanıydı. Bu iki kara gün, ne yazık ki devletin tarihine bir utanç lekesi olarak kazındı.
Ne acıdır ki, Türk, Kürt, Alevi, Sünni ayrımı yapmadan, bu vatanın her bir ferdi olarak, Madımak'ta yakılan canların ve Başbağlar'da kurşunlanan masumların acısını aynı anda, aynı yürek yangınıyla hissetmeliyiz. Bu iki katliama da sebep olanları en güçlü şekilde kınamalı, birbirimizin acısına ortak olmalıyız. Zira "Acıda bir, tasada bir, sevinçte bir..." diyen bir millet olarak, aynı Türkiye Cumhuriyeti'nin, aynı ülkenin yurttaşı olduğumuzu asla unutmamalıyız. Bu acılar, bizi bölmek yerine, kenetlenmeye ve birbirimize daha sıkı sarılmaya itmeli.
Bir gezgin öğretmen olarak, Sivas'ta Madımak Oteli'nin acı hatırasını, Erzincan Kemaliye'de ise Başbağlar köyünün sessiz çığlığını bizzat ziyaret ederek içimde hissettim. İki olaya da şiir yazdım. O topraklarda yatan her canın anısı, yolculuklarımda bana eşlik ediyor.
Türk milletinin kültürel değerlerini Sivas Madımak'ta yakarak, Başbağlar'da savunmasız köylüleri katlederek yok edeceğini sananları en şiddetli nefretle kınıyor, bu elim ve haince saldırılarda hayatlarını kaybeden ozanlarımızı ve masum Başbağlar köylülerini saygı ve rahmetle yâd ediyorum. Ruhları şad olsun,  Bu acıların bir daha yaşanmaması dileğiyle...

***

SİVAS AH SİVAS (MADIMAK AĞIDI)

Bir Cuma... 
Tarih kanla yazıldı: 
İki Temmuz,
Sivas'ın bağrına 
saplanan hançer, 
dönmüyor geri.
Güneş o sabah 
utandı doğarken, 
bulutlar karardı,
Zehirli nefesler 
dolandı sokaklarda, 
karanlık bir fısıltı:
"Yakın! Söndürün o ışığı!" diyen çılgın bir uğultu...

Ah Sivas, ah Madımak! 
Kül oldu yüreğim, 
dinmez bu acı!

Dört bir yanı sardı 
gözü dönmüş, 
aklı tutulmuş kalabalık,
Yürekleri buz, 
bakışları kor... 
Kapkara bir duvar.
Cumhuriyet'in doğduğu yerde, aydınlığın tam ortasında,
Bir çığlık koptu yükseldi göğe: "İnsanlık nerede?"
Kapılar kilit, 
pencereler demir... 
İçerde canlar, 
dışarda ölüm...

Ah Sivas, ah Madımak! Sönmeyen yara, 
tükenmez ağıt!

Otuz yedi can... 
Otuz yedi ışık... 
Otuz yedi umut...
Pir Sultan'ın ocağında 
açan gonca güller, 
taptaze filizler.
Sazlar susmuştu, 
sözler düğümlendi boğazlarda,
Bir anda çöktü koyu duman, nefesleri çaldı zalimin.
Ateşe düştü kitaplar, 
şiirler, 
türküler, 
deyişler...
Savruldu küller, 
bir hiç uğruna, 
kör inancın karanlığına...

Ah Sivas, ah Madımak! Yanan ne ciğerlerdi, ne ciğerler!

Gördüm düşümde: 
Semaha durmuşlar 
alevlerin içinde,
Son bir kere döne döne, acıyla yoğrulmuş bedenler.
Hallac-ı Mansur misali 
"Enel Hak!" diyen diller değil,
Çığlık bile çıkmadı 
dumanla boğulan ciğerlerden.
Sadece çatırtı... 
Sadece homurtu... 
Ve 
insafsız alkışlar...

Kardaş kardaşa böyle mi kıyar? Söyleyin ahali! Vicdan nerede?

Kızılırmak'ın suyu 
kesildi o gün, 
ağladı sessizce,
Otuz yedi avuç kül 
savruldu hüznün rüzgârına.
Bir bir uçtu ak güvercinler, Âşık Veysel'in toprağından,
Kanatlarında sızı, 
gözlerinde sonsuz bir soru:
"Niye? 
Neden? 
Hangi kin, 
hangi taassup 
bu ateşi yaktı?"

Ah Sivas, ah Madımak! Döktüğünüz küller hâlâ yağar üstümüze!

Yağmur ağlar şimdi Sivas'ta, her damla bir gözyaşı,
Toprak ağlar, 
kavrulmuş, 
çatlamış yüreğiyle.
Dağlar ağlar, 
sessiz, vakur, 
başı dumanlı.
Ateş bile ağlar 
o günün hatırasına, 
maviye döner bazen...
Gökyüzü ağlar, 
alaca karanlıkta, 
kan rengine boyanır.

Ah Sivas, ah Madımak! Unutturma bize bu zulmü!

Kaldı geriye: 
Bir otel binası, 
kapkara bir duvar,
yanmış hayaller, 
bitmemiş şiirler, 
çalınmış nefesler.
Bir sazın kırık teli 
hâlâ titrer geceleri,
Bir kitabın yarısı 
kararmış sayfası, 
açık kalır sonsuza.
Ve bir fotoğraf: 
Gülümseyen yüzler... Dönmeyecek olanlar...

Ah Sivas, ah Madımak! İçimizdeki yangın hiç sönmeyecek!

Çocuklar sorar: 
"Neden ağlıyorsun nine?" diye,
Anlatmak olmaz ki, 
kelimeler yetmez bu ateşe.
Sadece bakarlar gözlerimize, derin bir hüznün izinde,
Otuz yedi mum yakarız 
her temmuzda, 
titreyen ellerle.
"Bir daha asla!" 
demenin ağır yükü omuzlarımızda...

Ah Sivas, ah Madımak! Kül ve çığlık... Ve hiç bitmeyen sorular...
Adalet nerede? İnsaf nerede? O gün orada yanan İNSANLIK'tı!
Unutma Türkiye! Unutma dünya! Bu yangın hepimizin yüreğinde!


BAŞBAĞLAR'A AĞIT: EBEDİ YARA

Başbağlar Şehitler Anıtı


Ey ahali, duy bu toprağın iniltisini,
Yüreği dağlanmış bir köyün feryadını dinle!
O kara gün: Beş Temmuz, bin dokuz yüz doksan üç,

O kara gecenin izleri silinmez kolay kolay,
Gece düzenlenen baskınla, bir vahşet seli sardı köyü.
Evlerin büyük bölümü, köy okulu, köy camisi, halkevi,
Hepsi ateşe verildi, alevler sardı gökyüzünü.
Hain terör eylemiyle, Kalanşinkoflar susturdu sesleri,
Kurşuna dizildi masum köylüler, kanları toprağa aktı.
Şimdi Başbağlar'da, Ay Yıldız Bayrağımızın gölgesinde,
Şehitler için bir anıt yükseliyor, hüzünlü ve vakur.
Ağaçlar yeşeriyor, güller açıyor dört bir yanda,
İsimleri mermere kazınmış, her biri birer kahramanlık destanı.
Unutulmayacak Başbağlar, unutulmaz o acı yara.
Yer ağlar, gök ağlar, ciğerimiz karalar bağlar Başbağlar!


Başbağlar'ı kustu karanlık, yuttu zulmün gecesi.
Bir duman kefeni sardı dört yanı, göğe tırmandı,
Ay kan kustu, yıldızlar söndü, ışık utandı.
Bülbül dilsiz oldu gülde, sesi hançerde takıldı,
Otuz üç pınar birden kurudu, toprak kan içinde boğuldu.
Yer ağlar, gök ağlar, ciğerimiz karalar bağlar Başbağlar!

O mübarek ezan ki dağlarda yankılanırdı nefes nefes,
Bir ulu çağrıydı, sığınaktı her dem.
Ne çıktı ki o sabah, satılmış sürü kudurdu,
İblis gölgeleri camiye saldırdı, sesi kırdı, minareyi devirdi.
Minber yasta, mihrap kan revan, kubbeler çöktü,
Otuz üç turna savruldu göğe, bir daha dönmemek üzere uçtu.
Yer ağlar, gök ağlar, ciğerimiz karalar bağlar Başbağlar!

Gözü dönmüş caniler, elleri bıçaklı cellatlar,
Yaktılar, yıktılar, nefes alan ne varsa kıydılar.
Aksakallı bilge, delikanlı yiğit, beşikte masum,
Savunmasız bedenler düştü toprağa, kan aktı ırmak ırmak.
Evler yetimhaneye döndü, çocuklar gözü yaşlı kaldı,
Analar dul, yürekleri kor, feryatları bulutları deldi.
Otuz üç fidan toprağa düştü, sessizce karıştılar kara bağrına,
Yer ağlar, gök ağlar, ciğerimiz karalar bağlar Başbağlar!

Bu savaş değil, işgal değil, bitmeyen bir kâbus,
Yurdun bağrında sürüp giden kanlı bir düğüm.
Oluk oluk kan çağlıyor, seller gibi coşup taşıyor,
Cayır cayır yanan ocaklar, milletin yüreğini dağlıyor.
Bu güzelim yurt, ölüm koktu misk yerine,
Otuz üç gül tomurcuğu soldu Başbağlar'da, vakitsizce.
Yer ağlar, gök ağlar, ciğerimiz karalar bağlar Başbağlar!

Gözlerimden sel gibi yaş çağlar, dinmiyor,
Yüreğim köz, içimde sızı durulmuyor.
Ağlar kardeşim, anam, bacım, hep beraber ağıt yakarız,
Türkmeneli söyler bu türküyü, Başbağlar unutulmaz.
Otuz üç inci dağıldı tesbihten, düştü her bir yana,
Yer ağlar, gök ağlar, ciğerimiz karalar bağlar Başbağlar!
***
Ey milletim, unutma bu kara lekeyi,
Unutma şehit düşen otuz üç gülü, o canları.
Madımak ile Başbağlar, aynı yaranın iki yüzü,
Bu topraklarda yeşersin barış, dinmesin ezan sesi!
Hainler bilmez ki, bu milletin ruhu hür,
Her dertte birleşir, yeniden dirilir, dimdik durur!





11 yıl önce Sivas Madımak Müzesi 
Başbağlar Şehitler Köyü

Başbağlar  Camii 
         Başbağlar 



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Haceli: Malatya'nın Efsanevi Divanesi

Arguvan'da Lezzetin ve Geleneğin Buluştuğu Gün: Yöresel Yemek Yarışması Coşkusu

Kayısı ve Su: Hayati Bir İlişki