Söğütlerin Sessiz Direnişi: Malatya Çırmıktı'dan, Gündüzbey'e
Salkım Söğüt
Akıyordu su
gösterip aynasında söğüt ağaçlarını.
Salkımsöğütler yıkıyordu suda saçlarını!
Yanan yalın kılıçları çarparak söğütlere
koşuyordu kızıl atlılar güneşin battığı yere!(...) Nazım Hikmet
Yıkımın ve Umudun İzleri: Çırmıktı'dan Bir Yolculuk
Gökyüzünün gri bir hüzünle örtündüğü 30 Temmuz 2025 sabahı, 6 Şubat 2023'teki depremin zamanı durdurduğu, enkaz yığınları arasında bir hayalete dönüşen Çırmıktı'daydık. Kalbimizde tarifsiz bir sızıyla, Kahramanmaraş merkezli bu büyük felaketin derin izlerini taşıyan, bir zamanlar hayat dolu olan Molla Kasım Mahallesi'nin ıssız sokaklarında yürüdük.
Yolculuğumuzun ilk durağı, bir zamanlar duaların göğe yükseldiği, şimdi ise minaresinin bir kısmı ile duvarları yıkılmış, ağır yaralı bir anıt gibi duran Mustafa Ağa Camii Kebir oldu. 1753 tarihli bu kadim Osmanlı eseri, asırlar boyu nice cemaati ağırlamışken, şimdi depremin acımasız gücü karşısında sessizce direniyordu. Ancak, bu enkazın ortasında, Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün başlattığı onarım ve güçlendirme çalışmaları, adeta topraktan fışkıran bir umut filizi gibiydi. Yıkımın ve yeniden inşanın bu keskin tezadı, kalbimizde hem hüzün hem de güçlü bir inanç yeşertiyordu.
Caminin gölgesinden ayrılıp, yaşamın kaynağı olan Derme Çayı'na doğru yürüdük. Suyun akışı, bir yandan geride kalan acıları fısıldarken, diğer yandan hayatın tüm zorluklara rağmen devam ettiğini hatırlatıyordu.
Yeşilyurt (İsmetpaşa- Çırmıktı)
Fotoğrafçı Tahsin Aydoğmuş, bir zamanlar zengin, fakir demeden birlikte yaşanmış komşuluk yapmış evlerinin, konaklarının ve camilerinin yara izlerini, sessiz çığlıklarını dondururken, ben ise söğüt ağaçlarının zamana direnen duruşunu fotoğraflıyor, onların her bir dalında hayata tutunma azmini arıyordum. Bu yolculuk, sadece bir fotoğraf gezisi değil, aynı zamanda yıkılan bir tarihin küllerinden yeniden doğuşa duyulan sarsılmaz bir saygı duruşuydu.
Derme Suyu'nun Kalbi: Gündüzbey Pınarbaşı
Malatya şehir merkezinden yalnızca 19 km ötede, 1110 metre rakımda, Beydağı'nın eteklerinden bir masalın başlangıcı gibi doğar Derme Suyu.
Kozluk Köyü'nün sınırları içinde, binlerce yıldır Pınarbaşı adıyla anılan bu bereket kaynağı, Roma'dan bugüne Malatya'nın içme ve sulama suyunu karşılayan eşsiz bir pınardır.
Bir zamanlar suyun serbest akışı, Gündüzbey'den ve Yeşilyurt'tan geçerek Büyükçay'a kavuşur, oradan da Beylerderesi ve Tohma üzerinden coşkun bir yolculukla Fırat'ın engin sularına ulaşırdı. Ancak artık o doğal döngü, insan eliyle belirlenmiş kanallarla bambaşka bir yola girmiştir. Gündüzbey'den itibaren daha yükseğe alınan sular; Gündüzbey (Gündübeg), Yeşilyurt (Çırmıktı), Yakınca (Kileyik), Bostanbaşı (Barğuzu), Tecde, Çarmuzu ve Aşağı Şehir gibi Malatya'nın verimli topraklarında yer alan Aspuzu'nun meşhur bağ köylerine hayat veriyor, bahçelere can oluyor ve insanlara huzur taşıyordu.
Fakat 1995 yılından itibaren bu geleneksel döngü ne yazık ki tamamen sona erdi.
MASKİ'nin Pınarbaşı'na kurduğu kaptaj sistemiyle suyun neredeyse tamamı içme suyu şebekesine alındı. O günden sonra Derme'nin kanallarına ve dere yatağına, kaynağın o saf, berrak suyu yerine Çat Barajı'ndan gelen sular bırakılmaktadır.
Bugün Gündüzbey'e hayat veren su, o efsanevi pınardan değil, Çat Barajı'ndan çıkan, beton kanallara hapsedilmiş bir akıntıdan ibaret. Bu durum, sadece suyun kaynağını değil, aynı zamanda bir dönemin masumiyetini ve doğal döngüsünü de değiştiriyor. Gündüzbey'de akan sular, sanki geçmişin tatlı anılarını arar gibi, sessiz ve hüzünlü bir şekilde akmaya devam ediyor.
Söğütlerin Sessiz Direnişi ve Doğanın Kırılganlığı
Yıkıntıların ve molozların arasında yürürken, her köşede bir hikaye, her enkazda bir anı yatıyordu. Kimi tarihi yapıların etrafı şeritle çevrilmiş, sanki zamanın ve felaketin ötesinde bir saygıyla korunuyorlardı. Mahalle aralarında, felaketten sağlam çıkmış birkaç ev, hayatın inatçı bir direnişi gibi dimdik duruyordu. Konteyner kentlerde kalmayan binlerce aile ,yıkık evlerinin önünde bahçelerinde kendi imkanlarıyla aldıkları konteynerlerde ayakta durmaya çalışan insanlar, geleceğe dair belirsizlikle yüzleşiyordu. Konuştuğumuz kadınların ve erkeklerin gözlerindeki umutsuzluk, depremin üzerinden geçen üç yıla rağmen rezerv alan ve yerinde dönüşüm projelerinin hâlâ hayata geçmemiş olmasının derin bir yansımasıydı. Bu bekleyiş, her geçen gün daha da ağırlaşıyordu.
Derme Çayı boyu patika, bir zamanlar hayatın aktığı bir yolken, şimdi kesilmiş ağaçların gölgelerinde, pislikle dolu, atıklarla kuşatılmış bir harabeye dönmüştü. Poşetler, şişeler, variller ve deprem enkazları, molozlar dere yatağının masumiyetini çalmıştı.
Söğüt Ağacı
Bu yıkım ve umutsuzluk manzarasına bir de doğanın acımasızlığı eklenmişti. 12 Nisan'daki beklenmedik don olayı, bahçelerdeki meyve ağaçlarını vurmuştu. Yeşil yaprakların arasında, bu sene hiçbir meyveye rastlayamadık. Kiraz, erik, kızılcık, armut, şeftali, dut... Hepsi bu topraklara küsmüş gibiydi. Söğüt ağaçlarının dayanıklı duruşu, diğer ağaçların umutsuzluğuyla tezat oluşturuyordu. Bir yanda hayata inatla tutunanlar, diğer yanda ise felaketin ve doğanın yıkıcı gücüne teslim olanlar... İşte Çırmıktı, tüm bu zıtlıklarla, acısıyla ve umuduyla, hafızalarımızda derin izler bırakan bir tablo gibiydi.
Gündüzbey'de Bir Huzur Molası
Gündüzbey'in kalbine, "Körpü" olarak anılan o tanıdık meydana vardığımızda, depremin bıraktığı derin izlerin üzerine yeni bir hayatın inşa edildiğine şahit olduk. Bir zamanlar taş ve ahşap evlerin, dükkanların sıralandığı yerlerde şimdi konteynerlerden yapılmış çay ocakları, dürümcüler ve berberler vardı. Derme Deresi'nin her iki yakasını saran söğüt, kavak, çam ve çınar ağaçlarının serin gölgesine sığınmış bu derme çatma yapılar, hayatın enkazın üzerinde inatla yeniden filizlendiğinin canlı birer kanıtı gibi duruyordu. Sıcak yaz gününde, bu konteynerlerin önündeki masalarda tanıdık manzaralar vardı.
Kimi tavla sesleriyle yankılanan meydanda, atılan zarların heyecanına ortak oluyordu. Kimisi okey taşlarının şıkırtısı eşliğinde dostlarıyla koyu bir sohbete dalmıştı. Bir köşede, deprem öncesi güzelim günleri yad edenler, Malatya'nın ince tırnak açık ekmeği ile yerli karpuzunun sulu kızıl etiyle beyaz peynirin lezzetine varanlar, aynı zamanda davetkarlardı. Kasaptan alınan etlerin fırınlarda etli ekmek, tava veya lahmacun olarak dönüşmesi, Gündüzbey'in köklü lezzet kültürünün yıkıma rağmen ayakta kaldığını gösteriyordu. O eski güzel yıllar geri gelmese de, bu insanlar umut dolu bir direnişle anılarını yaşatıyor, geleceğe sımsıkı sarılıyordu.
Temmuzun kavurucu sıcağında, Derme kanalının şırıltısı ve söğütlerin serin gölgesine sığınmak, aradığımız huzurun ta kendisiydi. İstanbul'dan gelen kadim dostum, fotoğrafçı Tahsin Aydoğmuş'la bir çay ocağının önünde, sıcak çayın buğusuna karışan sohbetimize daldık. İmzalayıp hediye ettiği, "Devinimin Görsel Dili: Expression of Motion" adlı fotoğraf kitabının ağırlığı, dostluğumuzun sıcaklığıyla birleşiyordu.
Gözlerim, birden bire dere boyunca uzanan salkım söğütlere takıldı. Tahsin abinin kitabındaki "devinim ifadesi" sanki o an, yanı başımdaki görkemli söğüt ağacının dallarını akarsuyla anlamlaştırıyordu. Salkım söğüt dalları, tıpkı Derme Deresi'nde saçlarını tel tel yıkayan genç kızlar edasıyla, suyun üzerinde dans ediyorlardı. Aynı zamanda söğüt ağacı Beydağ'ından esen meltem rüzgarına eşlik ederken, yaşamın izlerini bünyesinde taşıyordu. Bu serinletici görüntü, beni söğüt ağacının derinliklerine, onun yaşamımızdaki yerine dair bir yolculuğa çıkardı ve bu büyüleyici ağaç hakkında bir araştırma yapmaya başladım.
SÖĞÜT AĞACI
Söğüt ağacı (Salix), Salicaceae familyasının su kenarlarında yetişen ve yere sarkan yapraklarıyla tanınan asil bir üyesidir. Bilimsel adıyla Salix olarak bilinen bu büyüleyici ağaç, uzun ve ince dalları, hızlı büyümesi ve gelişmiş kök sistemiyle dikkat çeker. Doğada neredeyse 250 farklı türü bulunan söğüt ağacı, kış mevsiminde dallarını temizleyen sıcak ve ılıman günlerde yeşeren bir ağaçtır.
Özellikle de dere ve su kenarlarında yetişebilen söğüt ağacı, tırtıl gibi uzun çiçeklere sahiptir. Bu çiçekler tüm dallarını kaplar.
Türkiye’de bulunan türü ak söğüt olarak bilinen bir türüdür. Ak söğüt yaklaşık 100 yıl yaşayabilme özelliğine sahiptir. Verimli topraklarda 30 metreye kadar uzayabilir.
Söğütler, ömürleri çok uzun olmasa da, son derece kolay üreyebilme ve hızla büyüme özellikleriyle insan müdahalesi olmadığı sürece kolayca çoğalabilirler.
Kışın tüm yapraklarını dökerken, baharın gelişiyle birlikte taze filizlerle yeniden hayata dönerler. Bu döngü, doğanın bitmek bilmeyen yenilenme gücünü gözler önüne serer. Doğal güzelliğiyle öne çıkan söğüt, insanlık tarihi boyunca da önemli bir yere sahip olmuştur.
Malatya -Yeşilyurt, Söğüt Ağacı
Özellikle Malatya'da olduğu gibi söğütler, bahçelerin sınırlarını belirleyen yeşil çizgiler oluştururken, aynı zamanda genel estetiğe de katkıda bulunurlar. Bozkırın kavurucu sıcağında, kurumuş dere ve çay yataklarına serin bir yeşillik katması, söğüdü adeta bir vaha haline getirir. Yazın narin ve ince yeşil yapraklarıyla, kışın yapraksız, koyu ve ağırbaşlı duruşuyla, baharda ise sıcak sarı dallarını süsleyen çiçekleriyle her mevsim farklı bir güzellik sunar. Şırıl şırıl akan sulara doğru uzanan dallarıyla, adeta saçlarını yıkayan salkım söğütler, suya olan tutkularıyla bilinir. "Suya böyle aşık başka bir ağaç yoktur" denilmesi bu yüzdendir. Rüzgâr esmese bile narin dallarının sallanması ve gölgesinin yeryüzünün en güzel serinliği olması, söğüdün eşsiz özelliklerindendir. Söğüt, güçlü ve dayanıklı yapısıyla dikkat çeker. Söğüt ve kavak ağacının gölgesinde uyuyan kişilerin rahatlamış olarak uyanmaları da ağaçların özünde bulunan salisilik asitin etkisine bağlanır.
Ağaçlar, fiziksel özellikleriyle bağlantılı olarak neredeyse her toplumun kültüründe önemli bir yere sahiptir. Söğüt ağacı da zarif ve esnek yapısı, meyvesiz oluşu, su kenarlarında yetişmesi ve dallarının ahenkli salınımı gibi özellikleriyle farklı kültürlerde hem benzer hem de farklı anlamlar taşımıştır.
Batı dünyasında ölüm, yas, kavuşamayan aşıklar ve hüznü simgelerken; Uzakdoğu'da kadının zarafeti, soyu, iffeti, vedalaşmayı ve ayrılığı temsil eder. Orta Asya'da ise koruyuculuk, şifa, şans ve bereketi çağrıştırır. Anadolu Türk-İslam kültüründe söğüt, hüzün, şifa, koruyuculuk ve cennet ağacı anlamlarıyla bilinir; hatta tarikat ehlinin bazı kerametlerinde bile yer almıştır.
Söğüt ağacı, kadim medeniyetlerden günümüze kadar pek çok kültürde kendine yer bulmuştur. Eski Mısır ve Sümer uygarlıklarında ağrı kesici olarak kullanıldığı bilinen söğüt kabuğu, Antik Yunan'da Hipokrat tarafından tıbbi ürünlerin yapımında değerlendirilmiştir. Bu durum, söğüt ağacının tarih boyunca insan sağlığına fayda sağladığının açık bir göstergesidir.
Söğüt Ağacının Faydaları
Malatya -Yeşilyurt Derme çayı
Söğüt ağacı, hem ekosistem hem de insan sağlığı açısından birçok fayda sağlamaktadır. Bunlar arasında şunlar yer alır:
Ağrı Kesici Özellikler: Söğüt kabuğunda bulunan salisin, doğal bir ağrı kesici ve iltihap önleyici olarak kullanılabilir.
Yüksek Antioksidan İçeriği: Söğüt, antioksidan bileşikler bakımından zengindir, bu da hücresel hasarı önlemeye yardımcı olabilir.
Doğal İlaç Kaynağı: Geleneksel tıpta, söğüt kabuğu birçok hastalığın tedavisinde kullanılmıştır.
Erozyon Kontrolü: Söğüt ağaçları, kök sistemleri sayesinde toprak erozyonunu önlemeye yardımcı olur.
Ekosistem Desteği: Bu ağaçlar, birçok hayvan türü için yaşam alanı sağlar ve biyoçeşitliliği artırır." (Alıntı Ağaçlar net)
Sunulan bilgiler hiçbir zaman doktor teşhisinin yerini tutmaz, reçete niteliği taşımaz. Bilgileri uygulamadan önce alanında uzman görüşü almanızı tavsiye edilir.
Türk kültüründe söğüt ağacı
Gümüş yapraklı söğüt ağacı, yiğitlerin gölgesinde oturup altında çadır kurdukları kutlu ağaçlardandır.
"söğüt gölgesi mi burası?" gibi deyişlerle kahvehane veya kafelerde uzun süre oturan, bir şey yiyip içmeyen kişilere sitem olarak da kullanılır. Eskiden meskenlerini omuzlarında taşıyan ya da eşek sırtında sürükleyen çingeneler, günümüzde taşıtlarla köylerin en güzel mevkilerine, ırmağın kenarındaki söğüt ağaçlarının altına konaklarlar. Söğüt ağacı tüm kültürlerde belki hüznün sembolizmiyle ağır basar, ancak herkeste çağrışımları farklıdır. Rüzgârda gölgesinde oturup yapraklarının hışırtısını dinlemenin keyfine paha biçilemez.
"Orta Asya Türk kültüründe söğüt ağacının özel bir yeri vardır. Türkmenler'de "Sövüt", Kırgızlar'da "Sögöt", Yakutlar'da "üöt" olarak adlandırılan söğüt, Türk lehçelerinin ortak isimlerinden biridir. Türk kültüründe, yiğitlerin gölgesinde oturduğu, çadır diktiği kutlu ağaçlardan biri olarak kabul edilir. Osmanlı Beyliği'nin kalbi olan Söğüt'e adını veren de bu kutlu ağaçtır. Toroslar'daki "Koca Söğüt Dedesi", Erzincan'daki "Gobu söğüt" gibi ağaçlar, bulundukları yere bereket ve şifa veren önemli simgelerdir. Karaman-Ermenek dolayındaki Dede yatırının bulunduğu yerdeki söğüt ağacı, göbeği çıkan çocuklar ve hastalanan kadınlar tarafından ziyaret edilirken, Erzurum Hınıs'taki "Tek Söğüt" ağacı kutsal sayılır ve insanlar ona bezler bağlar. Divriği'nin İmirhan Köyü'nde öksürüklü çocuklar yaşlı söğüt ağacının gövdesinde açılmış delikten geçirilir, Konya Sarıveliler köyünde ise çocukları fıtık olanlar ulu bir söğüt ağacını ziyaret ederler."Alıntı
Coğrafi Kimlikte Söğüt:
Söğüt ağacı, sadece doğanın bir parçası olmakla kalmamış, aynı zamanda kültürümüzün ve günlük yaşamımızın derinliklerine kök salmıştır. Ülkemizde coğrafi isimlerden edebi eserlere kadar pek çok alanda karşımıza çıkarak, söğüdün ne denli önemli bir yere sahip olduğunu göstermektedir.
Söğüt, Anadolu'nun dört bir yanında yerleşim yerlerine adını vermiştir. Örneğin, Osman Gazi'nin ilk başkenti olan Bilecik'in Söğüt ilçesi, tarihi bir derinliğe sahiptir ve köklü geçmişimizi yansıtır.
Malatya Söğütlü Camii
Söğütlü Camii: Malatya'nın Tarihi Dokusunda Bir Yeniden Doğuş Hikayesi
Malatya'nın hareketli Yemenici Pazarı ile Tüccar Pazarı arasında, Yeni Camii'nin yanı başında yükselen Söğütlü Camii, aslında çok daha eski bir geçmişe sahip. Halk arasında Cinci Hüseyin Camii olarak da bilinen 1763 tarihli bu yapı, adını vaktiyle avlusunda göğe uzanan görkemli bir söğüt ağacından almış. Söğüdün gölgesinde ibadet eden cemaatin belleğinde "Söğütlü Cami" olarak yer eden bu isim, zamanla caminin kimliğiyle bütünleşmiş.
Dikdörtgen planlı, yaklaşık 29.50x22 metre boyutlarındaki bu eski cami, 1987 yılının ekim ayı başlarında kapsamlı bir yeniden yapılanma sürecine girmişti. Ancak, 6 Şubat 2023'te yaşanan yıkıcı depremler, Malatya'nın bu önemli ibadethanesine de ağır hasar verdi. Kadim yapı, aldığı yara nedeniyle bir kez daha yıkılma ve yeniden doğma kararıyla karşı karşıya kaldı. Söğütlü Camii, Malatya'nın tarihi dokusunda, her yıkılışın ardından küllerinden yeniden doğan bir simge olmaya devam edecek.
Malatya Doğanşehir ve Hekimhan ilçelerinde de "Söğüt" adını taşıyan anadoluda bulunan yüzlerce köylerden biridir. Bu isimler, söğüdün bulunduğu yörenin doğal dokusunu, su kaynaklarının bolluğunu ve bereketini işaret eder. İnsanlar, yaşadıkları yerlere bu ağacın adını vererek onunla kurdukları bağı ve doğal çevrelerine duydukları sevgiyi ifade etmişlerdir. Aynı zamanda soy isimlerde de "Söğüt" adının kullanılması, ailelerin doğayla olan güçlü bağlarını ve belki de atalarının yaşadığı topraklardaki söğüt ağaçlarının anılarını taşıdığını gösterir.
Kültürel Mirasta Söğüt:
Söğüt ağacı, sadece coğrafi bir işaret değil, aynı zamanda türkülerimize, şarkılarımıza ve şiirlerimize de ilham kaynağı olmuştur. Su kenarlarında, rüzgarda nazlı nazlı sallanan dallarıyla hüzünlü ve mistik bir atmosfer yaratan söğüt, sanatçıların duygusal ifadelerine eşlik etmiştir. Ayrılıkların, özlemlerin, hatta umudun sembolü olarak dizelerde yerini almıştır.
"Söğüt dalından fidan mı olur, senden bana yâran mı olur?"
"Eğil salkım söğüt eğil
Sözü Ahmet Çuhacı’ya, müziği Zülfü Livaneli’ye âit olan türkü;
Bir şafaktan bir şafağa
Bir akşamdan bir akşama
Merhaba demeden daha
Bu gitmeler gitmek değil
Eğil salkım söğüt eğil
Bu benimki sevdâ değil
Eğil yağmur rüzgar eğil
Bu benimki sevdâ değil"
gibi dizelerle türkülerimize girerken, nazik salınımıyla şairlerin kaleminde adeta dans etmiştir. Bu edebi eserler, söğüdün toplumun duygu dünyasında nasıl bir karşılık bulduğunu ve kolektif hafızamızda ne denli yer ettiğini gözler önüne serer.
Kısacası, söğüt; coğrafyamızı şekillendiren, tarihimize tanıklık eden ve kültürel mirasımızı zenginleştiren, her bir dalında bin bir hikaye barındıran mütevazı bir simgedir.
Malatya'da Söğüt ve Tarımsal Yaşam
Malatya tarım açısından dikkat çekici bir merkezdir çevresinde geniş ovalar, tarlalar, otlaklar, bir çok bağ ve bahçeler bulunmaktadır.
Malatya'nın verimli topraklarında, özellikle Aspuzu'nun meşhur bağ köylerini yakın zamana adar tarım arazilerinin imar rantına açılmadan sıcak iklim kuşağı bitkilerinin haricinde ılıman iklim kuşağının her çeşit ağacı bulunmaktaydı .Bu bahçelerin sınırlarını belirleyen yeşil bir çizgi vardır. Söğüt, kavak ağaçları sadece bir sınır işareti olmaktan öte, yöre halkının günlük yaşamında ve tarımsal faaliyetlerinde önemli bir yere sahiptir.
Söğüt ağacını sağladığı faydalar çok yönlüdür. Kalın gövdeleri ve dalları, kış aylarının soğuk günlerinde evleri ısıtan değerli bir yakacak kaynağıdır.
Bahçelerde sıkça rastladığımız "serpene" adı verilen çitlerin yapımında da kara söğüt dalları kullanılır. Esnek yapıları sayesinde kolayca örülerek oluşturulan bu çitler, hem bahçeleri korur hem de rüzgara karşı doğal bir bariyer oluşturur. Ayrıca, bahçe içindeki çalı tutma işleviyle, tırmanıcı bitkilere destek sağlar ve düzenli bir görünüm sunar.
Söğüt ağacının dalları, yöre halkının becerikli ellerinde tarım aletlerinin saplarına dönüşür. Kazma, kürek, çapa, tırmık ve bel gibi temel tarım aletlerinin dayanıklı ve ergonomik sapları, kara söğüdün sağlam dallarından özenle hazırlanır. Bu, hem doğal kaynakların verimli kullanımını gösterir hem de yüzyıllardır süregelen geleneksel el sanatlarını yaşatır.
Günlük Hayatın Vazgeçilmezi: Söğüt Sepetleri ve Selleri
Söğüt dallarının sunduğu imkanlar bunlarla da sınırlı kalmaz. Köylerde kadınlar ve ustalar, bu esnek dalları özenle işleyerek sele ve sepetler örerler. Bu el emeği göz nuru ürünler, meyve toplama zamanında bağlara ve bahçelere can verir. Yazın olgunlaşan kayısılar, üzümler ve diğer ürünler, kara söğütten örülmüş sepetlerin içinde güvenle taşınır. Buzdolapları daha yokken evlerde ise mutfakların vazgeçilmezidir bu sepetler; yemeklerin, yoğurtların ve sütlerin üzerini örtmek için kullanılır. Hava akışını sağlarken aynı zamanda koruyucu bir katman oluşturan bu doğal örtüler, Malatya'nın geleneksel mutfağının ayrılmaz bir parçasıdır.
Söğüt, böylece Malatya'nın tarımsal kimliğinin ve günlük yaşamının ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir. Bir ağaçtan çok daha fazlası; geleneklerin, emeğin ve doğayla uyumlu yaşamın bir sembolüdür.
Söğüt Dallarıyla Oyunlar
Köylerde büyüyen çocuklar için söğüt dalları, doğanın sunduğu sınırsız bir oyun malzemesidir. Minik ellerde hayat bulan bu esnek dallar, hayal gücünün sınırlarını zorlayan oyuncaklara dönüşür.
Söğüt dallarından yapılan yaylar ve oklar, köy çocuklarının en sevdiği oyunlardandır. Dalların esnek yapısı sayesinde gerilip bükülebilen yaylar, ip ya da ince bir dal parçasıyla bağlanır. Yine söğüt dallarından özenle seçilen düzgün çubuklar, hayali hedeflere gönderilen oklar olur. Bu oyunlar, hem el-göz koordinasyonunu geliştirir hem de çocuklara hedefe odaklanma becerisi kazandırır.
Bir diğer popüler oyuncak ise sapanlardır. Y şeklinde bir söğüt dalı bulunur, iki ucu arasına lastik bir parça gerilir. Uçlarına küçük taşlar konularak nişan alma pratiği yapılır. Bu, basit ama eğlenceli bir aktivite olup, çocukların konsantrasyonunu ve atış yeteneğini artırır.
Söğüt dallarından yapılan düdükler ise, köyün sessizliğini şenlendiren neşeli sesler çıkarır. Uygun kalınlıkta bir dal parçası kesilir, kabuğu soyulur ve dikkatlice oyularak ses delikleri açılır. Ardından kabuk tekrar yerine oturtulur ve üflendiğinde çıkan melodik sesler, çocukların yüzünde kocaman bir gülümseme yaratır. Bu el yapımı müzik aletleri, çocuklara basit enstrümanların nasıl çalıştığını öğretirken, müzikle iç içe olmalarını sağlar.
Söğüt dalları, köy çocukları için sadece birer oyuncak değildir; onlar, doğayla iç içe öğrenmenin ve yaratıcılığın bir sembolüdür. Bu basit dallar, hayal güçlerinin kanat çırptığı, arkadaşlıkların pekiştiği ve unutulmaz anıların biriktiği sihirli değneklere dönüşür.
Söğüt dalından Füzen kalem
Füzen söğüt, asma ve ceviz ağaçlarının kömürleşmiş dallarından elde edilen boyalardır. Kalın uçlu yumuşak bir kalemdir. Resim Sanatında özellikle füzen tekniği için idealdir ve kolay dağılabilir yapısıyla gölgelendirme ve tonlamada etkili sonuçlar verir. Kullanıldığında ellerde iz bırakabilir.
***
Söğüt, dallarıyla suya dokunan, kökleriyle tarihe uzanan, sessiz bir bilgedir. Her biri binlerce yıllık hikâyeler fısıldayan yapraklarıyla, ruhumuza şifa veren bir merhem gibidir. Akarsuların ve derelerin kenarlarında rüzgârla salınan o zarif dallar, sadece bir ağaç olmaktan öte, geçmişle gelecek arasında kurulmuş yaşayan bir köprüdür. Bir söğüdün gölgesinde soluklandığınızda, aslında toprağın derinliklerine kök salmış bir hafızanın serinliğine sığınırsınız. O, yok olmaya yüz tutmuş anıların, unutulmuş masalların ve zamana direnen umutların canlı tanığıdır. Bu yüzden söğüt, yalnızca bir ağaç değil; aynı zamanda toprağın, suyun ve insan ruhunun ortak direnişinin sembolüdür.
fikridemirtas44.blogspot.com
Fotoğraf-Yazı : Fikri Demirtaş
Yorumlar
Yorum Gönder