Kayıtlar

Temmuz, 2025 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Sürmeli Gözlerdeki Şiir

Resim
Sürmeli Gözlerdeki Şiir Kara gözlerin, ah o kara gözlerin Aklımı başımdan usulca çalıverdi Düşlerimde sen, her anımda sen Gözlerime bak, hep seni görürüm. Gözlerinin şairiyim ben. Gülüşün, baharın en taze çiçeği sanki, Ruhum, susuz toprağın yağmura hasreti gibi... Seni gördüğüm an, kafesinden kurtulan bir kuş olurum. O sürmeli gözlerinde yanarım, kor olurum. Kavuşmamız imkansız belki, biliyorum, Ama bu yalnız kalp, senin mülkün. Her adımında endamın bir şiir, Rüzgar, getirsin bana teninin kokusunu, Sen, ey uzaktaki yakınım, Canımın en derindeki sızısı, en tatlı düşü. Yanımda olmayıp da aklımdan bir an bile çıkmayanı, Sadece özlem değil, tarifsiz bir yangınım.

ULUBABA ZİYARETİNE YOLCULUK: ZAMANIN İZLERİNDE BİR İNANÇ SERÜVENİ

Resim
        Ulu Baba Türbesi  21 Temmuz 2025 pazartesi günü,  Malatya ovası, öğle güneşinin altında eriyen bir kurşun gibi ağır ve sıcaktı. Yakıcı toprak, buharlarını gökyüzüne salarken, fotoğraf makinelerimizi kuşanmış üç yol arkadaşı – Orhan Alkaya, Tahsin Aydoğmuş ve ben – kadim hikâyelerin peşinde, Adıyaman’ın Çelikhan ilçesindeki Ulubaba Türbesi’ne doğru yola koyulduk.  Amacımız sadece bir türbeyi ziyaret etmek değil, bu kadim topraklarda saklı kalmış derin hikayelerin izini sürmekti. Şehirden çıktıktan kısa bir süre sonra yakıtımızı aldık ve kendimizi yola vurduk, adeta zamanı geride bırakarak "sürüp gittik." Rotamız Darende-Gürün üzerinden Kayseri'ye çıkan  Ankara yolunun kavşağında Gaziantep-Adana yoluna saparak devam etti. 60 kilometrelik bir yolculukla Doğanşehir Sürgü beldesine , doğru ilerliyorduk. Yitirilen Miras : Köy Enstitüsü'nün Sessiz Çığlığı Akçadağ Köy Enstitüsü Çeşmesi, Mimar Ahsen Yapaner  Bu geniş...

Bozkır Ortasındaki Heykel

Resim
        Arguvan Bozkırı Bozkır Ortasındaki Heykel Hayat! Temmuz'un yakıcı kucağında, bozkırın enginliğinde, Yalnız bir ağacın gölgesi, koyu bir sığınak gibi uzanırdı; Altın sarısı anızlar kırılgan! Üstlerinde, hasadın son armağanı için çırpınan kuşlar gibi, Savrulur ruhum hozan tarlasında, Bir toz bulutu, bir feryat! Uçsuz bucaksız bozkırın tam kalbinde, Arguvan'da, derin mavi göğe karşı duran iki koyu yeşil meşe: Kökleri yerin karanlık damarlarında, Dalları göğün mavi ateşinde! Zaman ve rüzgâr yoğurdu onları ; Tek bir bedende eriyen,  tek nefeste kavrulan, Bir dev heykel oldular aşktan dökme! Fısıltıları deler geceyi: "Sonsuzluğa kazınmış bizim sevdamız!" Kadın ve erkek, Çelikten bir kucaklaşma, Zamanı büken bir kavis! Sonsuzluğa uzanan yaz rüzgârı! Her esişinde, Tenimi yakan, ruhumu dolduran, O eşsiz bahar: SENİN KOKUN! Bozkır ortasında bir nergis gibi patlar içimde! Karagözlüm! Gel! Ay ışığının gümüş hançeriyle yar geceyi, Gel bana! Her gelişin, Sönmü...

Hekimhan Dipsiz Göl'e ( Sülüklü Göl)Yolculuk

Resim
Sonbaharın Büyülü Dokunuşuyla Hekimhan Dipsiz Göl'e Yolculuk Ülkemiz, doğudan batıya, kuzeyden güneye sonbaharın eşsiz renkleriyle bezenmeye başlamıştı. Her ilde rengârenk bir görsel şölen yaşanırken, biz de bu mevsimin tüm güzelliklerini Malatya'nın insana adeta sonsuzluk hissi veren coğrafyasında deneyimlemek üzere yola çıktık. Takvimler 2 Kasım 2020'yi gösterdiğinde, arkadaşım Hüseyin Koç ile birlikte Hekimhan-Sivas sınırında, Yama Dağı'nın eteklerinde saklı ve Hekimhan Başkınık köyü sınırları içinde yer alan Dipsiz Göl'ü (Sülüklü Göl) görmek ve bu anları fotoğraflamak için yola koyulduk. Bu yolculuğa çıkışımızda "Han Yolu Doğa Kültür Varlıklarını Koruma Platformu"nun Facebook sayfasında, öğretmen Hüseyin Arayıcı'nın Dipsiz Göl (Sülüklü Göl) ile ilgili video paylaşımı ve yazısı etkili olmuştu. Hekimhanlı bir öğretmen olmama rağmen, bu doğa harikası gölü daha önce ziyaret etme fırsatım olmamıştı. Bu güzel paylaşım, içimdeki keşfetme arzus...

EN YAKICI KOR

Resim
En Yakıcı Kor Gözlerinde kaybolduğum o an, Her bakışın, ruhta derin bir yanık. Siyah saçların bir gece, Gülüşün içimde bahar, kalbime vuran sıcak... Öylesine özlemle yanıyorum! Kara gözlüm, sensin bende En Yakıcı Kor. Geceler uykusuz, gündüzler hayalin, Her anım, her nefeste seninle. Teninin sıcaklığı bir düş, kulağımda sesin. Dokunmak hasret, duymak bir nefes gibi. Uzaktan sevmekmiş bu ateş, Görememek nasıl bir hasret? Rüzgâr fısıldasın adını, Kokunu getirsin esinti! Keşke her an yanımda olsan, Dolsun bu boşluk, bitsin bu hicran. Gel, gönlümün tek aşkı, Her nefeste adın, Her atışta kalbimde sen. Hayalde dokunurken ellerin, Gerçekte uzak... Bu yalnızlık dipsiz bir kuyu! Seni gizlice sevdim, Yüreğimdeki o duruşla. Gel, ruhumun çorak toprağına su ver, Aşk yeniden filiz sürsün, En Yakıcı Kor'la çiçeklensin.

BAŞBAĞLAR DESTANI: KANLI GÖLGELERİN AĞITI

Resim
BAŞBAĞLAR DESTANI: KANLI GÖLGELERİN AĞITI Ey milletim, dinle şimdi bu acı çığlığı, Toprak dile geldi, gökler ağladı o geceyi! 5 Temmuz 1993, bir tarih ki kara, Başbağlar'a çöktü alaca karanlık, zifiri bir yara. Bir kefen gibi sardı köyü, dumanlar göklere yükseldi, Ay ağladı hıçkırıkla, yıldızlar kanlı yaş döktü, Bülbül figan etti gül dalında, sesi boğazında düğüm düğüm kaldı, Otuz üç pınar kurudu Başbağlar'da, canlar susuz, susuz ağladı. Yer ağlar, gök ağlar, ciğerimiz karalar bağlar Başbağlar! İmamın gür sesiyle okuduğu o mübarek ezan, Köyün dağlarında yankılanırdı bir ilahi nefesten farksız her zaman. Ne oldu da o gün, kuduz sürüsü satılmış köpekler saldırdı, Birer hain gölge gibi, camiyi yıktılar, ezanı susturdular. Minberler boynu bükük kaldı, mihraplar kan ağladı, Otuz üç telli turna uçtu Başbağlar'dan, geri dönmemecesine ebediyete, Yer ağlar, gök ağlar, ciğerimiz karalar bağlar Başbağlar! Gözleri kan bürümüş, elleri kana batmış caniler, Köyde ne varsa yıkt...

AH SİVAS MADIMAK , BAŞBAĞLAR'A AĞIT: EBEDİ YARA

Resim
Fotoğraf videodan alıntı Madımak ve Başbağlar: Hâlâ Kanayan Yaralarımız 2 Temmuz 1993, Sivas Madımak... Karanlık güçlerin kışkırtmasıyla harekete geçen gerici güruhun hunharca saldırısıyla, insanlık alevlere teslim oldu. Bir otelde canlar yanarken, çaresiz bakışlar altında kayboldu umutlar. Henüz bu derin yaranın acısı dinmemişken, sadece üç gün sonra, 5 Temmuz 1993 akşamı Erzincan Kemaliye'nin Başbağlar köyü kanlı bir vahşete sahne oldu. Savunmasız köylüler kurşun yağmuruna tutuldu, masumiyet katledildi. Madımak'ta dinci terörün, Başbağlar'da ise bölücü terörün ateşi düştü bu topraklara. Dökülen, ayrım gözetmeksizin Türk halkının kanıydı. Bu iki kara gün, ne yazık ki devletin tarihine bir utanç lekesi olarak kazındı. Ne acıdır ki, Türk, Kürt, Alevi, Sünni ayrımı yapmadan, bu vatanın her bir ferdi olarak, Madımak'ta yakılan canların ve Başbağlar'da kurşunlanan masumların acısını aynı anda, aynı yürek yangınıyla hissetmeliyiz. Bu iki katliama ...